Türk İnsanının Kalitesi Düşük ve Pahalı Et Yediğinin Matematiksel Kanıtı
hem pahalı hem az hem de kalitesiz et yemeye 2748 yılına kadar devam edeceğimiz gerçeği...
hayvancılık sektörünün temel sorununun ne olduğunu anlamanızı sağlayacak, öğrendiğinizde canınızı yakacak bu gerçekler ufkunuzu açabilir.
"biz adanalıyız. kahvaltıda bile ciğer yeriz!"
"et yemeden doymuyorum abi!"
"türkler mangal yapmayı sever!"
bunlar yalan dostlar. kendi kendimizi kandırıyoruz. et falan yemiyoruz. 2017 yılı rakamlarına göre hesap yapalım şimdi.
bir insanın günlük olarak alması gereken protein miktarı 70 gramdır. bunun 33 gramı hayvansal gıdadan alınması önerilir. ülkemizde bu rakam 13-17 gram arası maalesef (süt, yumurta, et, tavuk, her şey dahil.)
bir amerikalı yılda 137 kg et tüketiyor.
ispanyol 100 kg,
alman 87 kg,
fransız 83,
rus 76,
yunan 71,
vietnamlı 67.
bizim içinde bulunduğumuz grup
ermenistan 45,
surinam 42,
kongo 40.1,
guatemela 36,
vanuatu 35 (böyle bir ülke varmış),
orta afrika cumhuriyeti 35,
honduras 33,
türkiye 32.
neden et yemiyoruz? çünkü gelirimize göre hayvansal gıda fiyatları pahalı
almanya da saatlik çalışma ücreti 10.45 euro
sütün litresi 0.97 euro. bir saatlik çalışma ile 14 litre süt alabilir.
tavuk fileto 7.44. saatte 1.4 kg tavuk eti alabilir.
22 yumurta alabilir.
1 kilo sığır eti alabilir.
türkiye de aylık asgari ücret 5.500,35 tl. saatlik ücret 24,4 tl
1 litre süt 14 tl
bir alman bir saat çalışarak 14 litre süt,
bir türk bir saat çalışarak 1.7 lt süt alabilir.
alman 22 yumurta, türk 8 yumurta alabilir.
alman 1.4 kg tavuk alır, türk 270 gr
alman 1 kg et alır, türk 184 gr
sorun sadece az et, tavuk, yumurta ve süt yememiz değil. aynı zamanda yediğimiz hayvansal gıdaların kalitesi de düşük
ülkemizde büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık faliyetleri için yıllık 70,7 milyon ton kaba yeme ihtiyaç var. bunun yaklaşık 14,6 milyon ton , çayır meralardan, 7,4 milyon tonu yem bitkilerinden ve 19,5 milyon tonu ise silajlık mısırdan karşılanmaktadır. geriye kalan 29,2 milyon tonluk miktar ise bitkisel üretim artıklarından karşılanmaktadır.
bitkisel üretim atığı derken bahsedilen şey karpuz kabuğu falan değil. arpa ve buğdayın sapı. içi selüloz dolu besleyici özelliği olmayan hayvanı tok tutmak dışında pek bir fonksiyonu olmayan gıda.
örneğin, yeşil mera otu %12–20 arasında ham protein içermekte ve sindirilme oranı %60–70 arasında değişmektedir. buna karşılık buğday samanı %3,6 ham protein içermektedir. ve sindirilebilme oranı çok düşüktür. bunun yanında mera otları bilhassa a, e ve b vitaminleri ve mineraller bakımından zengindir. merada otlayan hayvanlar daha sağlıklı ve huzurlu olmaktadır. ayrıca meradaki hayvanların ürünleri daha kaliteli ve lezzetlidir. örneğin insan sağlığı için son derece önemli olup sütte ve ette bulunan konjuge linoleik asit merada otlayan hayvanlarda artmaktadır. biz hayvanların yediği besinin yalnızda yüzde 20'sini meralardan karşılayabiliyoruz. %42 kağıttan çok farkı olmayan saman, geri kalanını ise fabrika yemleri ile sağlıyoruz. bunun da önemli kısmı mısır.
mısır hayvanlar için iyi bir gıdadır. ama mısır temel olarak hayvanların kalori ihtiyacını karşılar. protein ihtiyacı ise yonca gibi ürünlerden gelir. ülkemizde üretilen yem bitkisi miktarı 7.4 milyon ton. yani hayvanlara verdiğimiz gıdanın yüzde 10'u...
sonuç
hayvanlar yüzde 42 kağıda benzer saman yiyor. yüzde 27 mısır (karbonhidrat). kalan yüzde 31'i mera ve yem bitkisi (sağlıklı gıda).
bu şekilde beslenen hayvanların hem verimi düşük oluyor hem lezzeti az hem de besleyici özelliği düşük oluyor. tüm bunların yanında hayvan üreticileri yüzde 86'ı dışarıdan para ile almak zorunda kaldığı hayvan yemine muhtaç kaldığı için et üretim maliyetleri yükseliyor.
çözüm
neredeyse hiç ücret ödenmeden hayvanların sağlıklı beslenebileceği mera alanlarının geliştirilmesi. zaten türkiye'de hayvancılık konusuna dair ne kadar sorun varsa hepsi bir noktada mera yetersizliği nedeniyledir.
ama neden ülkemizde yeterince mera yok? avrupa'nın en büyük yüz ölçümüne sahip ülkelerinden biriyiz. neden meralarımız az? aslında az değil. azaldı. ülke hayvancılığının bel kemiği olan doğal çayır ve meralarımız, 1940’lı yıllarda 44 milyon hektarla ülke topraklarımızın yarısından fazlasını kaplarken, günümüzde 14,5 milyon hektarlara gerilemiştir. yani, meralık arazilerimizin üçte ikisini kaybetmişiz. kalanlar? onlar da çok sağlıksız. çünkü üzerlerinde çok fazla hayvan beslenme yükü taşıyor. üstelik küresel ısınma nedeniyle yağış miktarları da çok azaldı. ve kalan meralar eskinin en verimsiz meraları. sulanma imkanı nispeten iyi olan, düzlük arazi olan, verimli toprakları olan meralar zaten tarım arazisi yapıldı. dağda bayırda çorak meralar kaldı. ve bu meralara nüfusu ve hayvan sayısı artmış ülkenin tüm yükünü yüklemeye çalışıyoruz.
1940 yılında bir hayvan birimi (hb) başına 3.38 ha mera alanı düşerken, son yıllarda bu değerin 1.18 ha’a kadar gerilediği ve birim alanda otlayan hayvan sayısında 3 katlık bir artış olduğu belirtilmiştir. bu yükü, yapısı gereği çok verimli olmayan meralarımız kaldırabilir mi? kaldıramamış. büyük çoğunluğu can çekişiyor. bir kısmı ise adı mera ama kendi çöl.
meralarımızın sağlık durumu ile ilgili yapılan araştırma sonuçları
türkiye’deki meraların ancak %1’i çok iyi, %11,7’si ise iyi durumdadır. geriye kalan mera alanının %52,56’si orta %34,8’i ise zayıf durumdadır.
durum böyle olunca tüm hayvanlar hazır yem yemek durumunda kalıyor. hazır yem ücretleri de yüksek olduğu için maliyetler artıyor. et fiyatları yükseliyor. durumu nispeten dengelemek için hayvanlara ucuz yem veriyoruz. sapla, samanla besliyoruz. bu uygulama sorunu çözmek yerine daha da büyütüyor. çünkü kağıttan farksız besinle beslenen hayvanların verimi düşüyor. böylece birim maliyetler yükseliyor. inekten az süt alıyoruz, koyunun yünü az ve kalitesiz oluyor, hayvanlar eti az, et/ yağ oranı yüksek oluyor. 1 kilo kıymayı bir almana göre 6-7 kat fazla çalışarak alıyorsun. köfte yapıyorsun. ama etin içinde protein yok. yağ. köfte pişerken yarısı kalıyor. kalanı eriyip akıyor.
çözüm mevcut mera arazilerimizi korumak ve ıslah etmek
ıslah edilmiş bir meradan elde edilen ürün verimi şu anki meralarımızın büyük kısmını oluşturan orta ve zayıf meralara göre 4-5 kat fazla. biz bir dönüm meradan yaklaşık 100 kg ot alabiliyoruz. oysa meralarımız çok iyi değil, iyi sınıfında bile olsa alacağımız ot miktarı dönüm başına 480 kg.
14 milyon hektar mera arazisinde 14 milyon ton kaba yem elde ediyoruz. ıslah çalışması olsa ve meralarımızdan dönüm başına 300 kg kaba yem bile elde edebilsek 52 milyon ton kaba yemimiz olur. zaten yıllık 70 milyon ton kaba yeme ihtiyacımız var. çiftçi maliyeti sıfıra yakın olan bu sağlıklı kaba yem ile hayvanlarını besleyecek.
meralarımızı biraz toparlayabilsek yem masrafları azalacak. yüzde 3 sindirilemeyen protein içerikli saman yerine yüzde 12-15 protein içeren mera otuyla hayvanlar beslenecek. verim artacak. birim maliyet bir kere daha düşecek. hayvancılık deri ve tekstil sektörünün ham madde kaynağıdır. daha kaliteli yünümüz, daha iyi derilerimiz olacak. köfte yaptığında tavada daha çok et kalacak.
sorun belli, çözüm belli, peki bu uygulanıyor mu?
evet ülke olarak meralarımızı ıslah etmek için çok sayıda çalışma yürütüyoruz. kötü haber ise, ilerleme hızımız saatteki akrepten bile daha yavaş. çünkü türkiye’deki meraların ıslahı için güncel fiyatlarla 45.milyar tl'ye gereksinim vardır. bunun yansıra ıslah edilen meraların devamlılığı için her yıl bakım yapılması ve bakım masrafları için de en az 4 milyar tl bütçe ayrılması gerekir. türkiye’nin 2021 yılı bütçesi 1 trilyon 346,1 milyar tl ve bu bütçeden tarımsal destekler için ayrılan para 24 milyar tl’dir. çayır-mera ıslah ve amenajman projeleri için ayrılan yıllık bütçe ise 16,6 milyon tl’dir. bu durumda türkiye’deki meraların tamamının ıslahı mevcut bütçe ödenekleriyle ancak 2748 yılında tamamlanabilecektir. 726 yıl boyunca bu kaynak aktarımı yapılırsa meralarımız ıslah olacak. ve ülkemizin insanı et tüketmeye başlayacak. tek ihtiyacımız biraz sabır. 700 yıl sonra hayvanlarımızda saman yerine, yemeleri gereken mera otu yiyecekler. o zamana kadar samanla beslenmiş eti, bir almandan 7 kat fazla süre çalışarak almaya çalışmaya devam.
(bu arada, 2019 yılında 13 milyon 123 bin ton yem hammaddesi ithalatı yapan türkiye, bunun için 4 milyar 818 milyon 598 bin dolar ödedi. bugünkü kur ile 80 milyar tl. tüm meraların ıslahı için gereken para ise 45 milyar tl. biz meralarımıza bütçeden bu parayı ayıramadığımız için tüm meralarımızı 700 yıl sonra ancak ıslah edebileceğiz. ama her yıl 80 milyar tl hayvan yemi için ithalat yapabiliyoruz.)
bunlar ülkenin mera konusundaki politikasının sonuçları... ama tek sorun maalesef meralar ve onların ıslahı ve korunması konusunda yeterince irade gösterilmemesi değil. çiftçimiz de meralar konusunda son derece bilinçsiz. meraların bir sahibi olmadığı için ortak malı zihniyeti ile herkes ne kadar kullansam o kadar kar zihniyeti ile meralara yaklaşıyor. çünkü biliyor ki (!) kendisi dikkat etse, meradaki otların daha filizlenme aşamasında hayvanlar tarafından yenmesin diye büyümelerini beklese, komşusu beklemeyecek. şu bilgiyi ne yazık ki ülkemiz hayvan üreticilerine aşılamayı başaramadık.
nasıl ki bir buzağı doğduktan sonra kazanç sağlamak için büyütüp beslemeniz gerekiyor ise meradaki otun hayvanlara bol yem sağlaması için topraktan çıktıktan sonra belli bir süre büyümesine fırsat verilmesi gerekir. dünyanın muhtelif yerlerinde yapılan araştırmalar bitkiler toprak yüzüne çıktığında başlatılan otlatmanın meranın üretimini en az yarı yarıya azalttığını göstermiştir. otlatmaya başlama zamana karar vermek son derece kolaydır. bunun için mera bitki örtüsü veya çevrenizi gözetlemeniz yeterlidir.
bunun için şu üç yoldan birini seçebilirsiniz:
a) merada bol bulunan bitkiler sapa kalkmaya başlayınca,
b) servi kavakların uç kısmında yapraklar çıkmaya başlayınca veya
c) yörenizde kiraz yetişiyor ise kiraz ağaçları çiçek açtığında otlatmayı başlatabilirsiniz.
şunu unutmamak lazım. bu meralar sizin.
zamanında başlatılan otlatmada meranın verimi 100 olursa, kar kalkınca başlatılanda 20, sapa kalkma başlangıcında 50, zamanından sonra başlatılanda ise 80 olmaktadır. bizim ülkemizde azalmış, hektar başına düşen hayvan sayısı 3 katına çıkmış meralarımızı genelde kar erir erimez hayvanları otlamaya çıkarıyoruz. çünkü yem pahalı, çünkü sen çıkarmazsan komşun çıkaracak. baharı beklersen, sen bir sürü yem parası ödeyeceksin. komşun ödemeyecek. bahar geldiğinde onların hayvanları güçlenmiş olacak, senin hayvanların hala zayıf olacak. baharda zaten çoğu tüketilmiş otları onların hayvanları 2 birim yerken senin hayvanların 1 birim yiyecek. komşuna erken otlattığı için hiçbir ceza verilmeyecek. zamanında otlağa çıkaran ise hayvanı az kilo almış, yeme daha çok para ödemiş olacak. ve aynı fiyata malını satmaya çalışacak. bu durumda sen olsan bekler misin? karın erimesini bile beklemezsin. topraktan ot kafasını çıkarır çıkarmaz hayvanları gönderirsin. zaten bizim ülkemizde de olan bu!
tarım konusunda bir başka yazım. türkiye'de meyveciliğin sorunlarının kökenini anlamak için:
devlet hastanesinde çocuk uzmanıyım. paranızla değil sadece cocuğunuzun sağlığı ile ilgiliyim. instagram'dan takip edebilirsiniz. orada hap bilgiler veriyorum.