SİNEMA 19 Ağustos 2019
40,7b OKUNMA     700 PAYLAŞIM

Türk Sinemasında Bilim Kurgu Türü Neden Gelişemiyor?

Uluslararası düzeyde kendini kanıtlamış sinemacılarımız varken ülke olarak bilim kurgu türüne neden böylesine uzak kaldık? Mesele yalnızca para mı, yoksa kültürel alışkanlıklar da belirleyici mi?
G.O.R.A. (2004)

türkiye'de bilim kurgu sinemasının gelişmemesinin birden çok sebebi vardır

nedenlerine geçmeden önce yazımının bilim kurgu olduğunu belirtmek istiyorum. gelin karşılaştırmalı örneklerle türü ve ülkede gelişememe sebeplerine bir göz atalım.

ilk olarak bilimkurgu nedir onu idrak edelim. genel wikipedia bilgisine şuradan ulaşabilirsiniz. bilim kurgu adından da anlaşılabileceği üzere; temeli bilime dayalı, geniş zamanlı kurgular yaratılabilen geniş bir türdür. sadece sinema değil, çıkış noktası olan edebiyat, günümüz bilgisayar oyunları gibi birçok kitle iletişim araçlarında uygulanabilir.

H.G. Wells'in Zaman Makinesi öyküsünden uyarlanan makine tasarımı.

tarihte sinemasından evvel bilim kurgu edebiyatı gelir. sanılanın aksine bu türün kaynağı ve en büyük temsilcisi abd değil britanya'dır. ilk dönemlerinin nadide eserlerinden birçoğu ingiliz ve fransız yazarlardan çıkmıştır. bilinen ilk bilim kurgu eseri mary shelley'in frankenstein adlı eseridir. elektrik yani dönemin en mühim keşfi ile ölü bedenlerin canlandırılması fikri zaman içerisinde teknolojiler değişse bile hala popülerliğini yitirmemiştir. bugün yine bilim kullanarak zihnin yapay bedenlere aktarılması veya gelecek teknolojileri ile insanları diriltmek üzerine çeşitli senaryolar kullanılmaktadır.

konumuz sadece edebiyat olmadığı için jules verne'e değinmiyorum fakat h.g. wells hakkında birkaç kelam etmezsek olmaz. modern bilim kurgu kendisi sayesinde var olmuştur. zaman yolculuğu, görünmezlik, uzaylı istilaları, fütürizm gibi konuların hepsinin temelinde kendisi vardır. 20. yüzyılın başlarında yazılmış bu eserlerin hepsi zamanının çok ötesindedir. aynı zamanda 1920 yılında günün en önemli insanlık tarihi kitaplarından olan "outline of history" eserini yayınlamıştır. bu kitap m. kemal atatürk tarafından değerlendirilmiş ve "kalıcı dünya barışı için uluslararası hükümet" görüşü nutuk'ta yer almıştır.


bu kısa tarih bilgisini paylaşmaktaki amacım bilim kurgu'nun yeni bir tür gibi algılanmasını bertaraf etmek, derinliğine değinmek ve ülkemizdeki gelişmemişliğinin temellerine inmektir. tam bir keşifler ve kaşifler dönemi olan 20.yy başları modern bilim kurgunun da yükseliş dönemidir. bu dönemde türkiye, çağdaşlarından çok eksik kalmamıştır. robot kelimesinin mucidi karel capek'in rossum's universal robots kitabı türkçeye halid fahri tarafından r.u.r. - alemşumul suni adamlar fabrikası adıyla çevrilip, osmanlıca olarak 1927 yılında devlet matbaası tarafından yayınlanmıştır. atatürk'ün h.g. wells ve kurgu eserleri okuduğunu, bu tarz kitapların ingilizce dışında belki de ilk tercümelerinin çoğunun türkçe olması bu yüzdendir. dolayısı ile bilim kurgu okuyucusu/izleyicisi yoktu, çok geç keşfettik gibi argümanların geçerliliği sorgulanabilir.

sadece bilim kurgu değil, cumhuriyet sonrası belli bir dönem hariç halkın genelinin okuma alışkanlığı kazanamamış olması da bu etkilerden birisidir. birkaç ufak eser dışında yetmişli yıllara değin türk edebiyatı ve sinemasında bir tane bile eser yoktur. sinemanın kendisinin de geliştiğini söylemek mümkün değildir. türk sinemasının maalesef kötü imitasyonlar üzerine kurulu ve yegâne maksadı her daim kâr elde etmek olan bir şey olduğunu kabul etmek zorundayız.

Méliere'nin Ay'a Yolculuk (1902) filmi, ilk bilim kurgu filmi kabul ediliyor.

bugün, türk sineması elli sene öncekinden bir gram ileri gitmiş değildir. avama hitap eden seviyede dram, romantizm, komedi ve tarih dışında çok nadir eserler gün yüzü görmektedir. maalesef bu türlerin de en kaba saba, kör göze parmak sokularak üretilenleri revaçtadır. küfür ve osuruk komedisinin yanı sıra çarpıtılmış abartı tarihsel kurgular ile avamın gazı alınmaktadır. bilim kurgunun bugün geldiği noktada batılı yazarlar dahi oldukça zorlanmakta ve kendilerini tekrar eden çalışmalara girmektedirler. uzay/zaman yolculuğu, uzayda kolonileşme, uzaylı istilası, robotlar, yapay zeka gibi birçok konu neil armstrong ay'a ayak basmadan önce çoktan yazılmış konulardı. westworld gibi şaşalı dizilerin bile köklerinin buralara dayandığını göz önünde bulundurursanız aslında batılı bilim kurguda son dönemlerde bir çıkmaz içerisinde, takipçilerini doyuracak eserler verememektedir.

temeline inersek, türk sinemasının gelişmemişliğini bir kenara bırakarak konuşmamız gerekir

bilim kurgu eserlerinin azlığının temelinde bu türün gerek dogmatik gerekse toplumsal tabularla ilgili birçok sebebi vardır. ve fakat ekonomik refahlığın konuyla pek ilgisi yoktur. japonya gibi ikinci dünya savaşı sonrası kıtlık seviyesinde yaşamış bir ülkede dahi manga kültürü yükselmiştir. bu eserlerin arasında hatırı sayılır oranda bilim kurgu eseri vardır. bugün hollywood sinemasının hunharca saldırdığı bir kaynağa dönüşmüştür. the matrix gibi çığır açan bir eserin temelini çok daha önce yazılmış ve daha sonra animesi yapılmış olan ghost in the shell'den almış olması buna güzel bir örnektir.

Ghost in the Shell

katılmadığım savlardan birisi "bu işin abd tekelinde olduğu"dur. tekel değil, yoğunluk abd üzerinedir. zira ister kabul edin ister etmeyin, dünyanın en gelişmiş sinema sektörü abd'ye aittir. sadece bilim kurgu değil fantastik kurgu veya aksiyon film yoğunluğu da abd sinemasına aittir. yalnız bu düşünce tarzı ile dr who ve battlestar galactica'dan tutun space:1999 ve flash gordon'a kadar birçok ingiliz bilim kurgu eserine haksızlık etmiş olursunuz. uzun metrajlı birçok filmin temelinde de ingiliz yazar ve yönetmenler vardır. ridley scott'un blade runner ve alien gibi eserleri -dağıtım şirketlerinin abd menşeli olmasından ötürü- hollywood yapımı gibi görünmelerine rağmen, bütün temeli ingilizdir. bir bilim kurgu kültü olan metropolis dahi alman yapımıdır. ilk bilim kurgu filmi olarak kabul edilen le voyage dans la lune da adından anlaşılabileceği üzere fransız yapımıdır. son dönemlerde ise ispanyol sinemasından los cronocrímenes, automata, the last days gibi birçok eser çıkmıştır. rus sinemasında dahi tarkovsky'nin solaris ve stalker'ı dışında onlarca bilim kurgu çalışması vardır. özellikle son dönemlerde timur bekmambetov'un nochnoy dozor, dnevnoy dozor filmleri ile birlikte yeniden alevlenmiştir. kötü prodüksiyon ve orijinalliği tartışılır seviyede fakat rusya bile zashitniki (guardians) gibi kendi çapında yüksek bütçeli filmlerle gelişmeye çalışmaktadır. uzakdoğu sinemasına hiç değinmiyorum zira girdik mi gerçekten çıkamayacağımız kadar çok bilim kurgu eserine sahipler.

Rus Avengers'ı "Guardians"ın (2017) fragmanı


türk kurgu eserlerinin genelinde sosyolojik bir sıkıntı vardır

korku sinemasının gelebildiği nokta hala cin, gulyabani gibi doğu mitolojilerinden kalma karakterlerle sınırlıdır. komedide de -çok nadir de olsa- kendine özgü eserler bulundurmasına rağmen ekseriyeti durum komedisidir. yalnız burada enteresan bir durum var. türk sinemasının her yeni türe deneme girişimi "komedi" ile başlar. yeşilçam'ın erotik film döneminde de yapımların birçoğu sulu-zırtlak komedi soslu erotizmdir. halkın şaka olarak kabul edebileceği düzeye çekme kaygısını her yeni denemede görebilirsiniz. astronot fehmi gibi absürt bir yapımımız var mesela. filmde uzaylı kadınlar tarafından kaçırılmış bir türk var. karnı acıkınca dünyadan kuru fasulye ışınlanıyor önüne. daha sonra osura osura mavi renkli kadınlarla halvet oluyor. komik mi? değil fakat bu sosla sunulmadan direkt "porno" olarak lanse etmek istememiş yapımcılar. aynı senaryo cem yılmaz'ın gora'sı içinde geçerli. uzaylılar tarafından kaçırılan bir türk ve komedi. kendisi de bu konuda çeşitli eleştirilerde bulunuyor fakat ilk bilim kurgu denemesinde bu yola girmesi aynı kaygıyı güttüğünü gösteriyor. turist ömer uzay'da filminin de iyi bir star trek replikası olması dışında halka sunulan tarafı yine komedi. dünya'yı kurtaran adam ise kendi isteği dışında kültleşmiş ve janrası olmamasına rağmen komedi olarak kabul edilmiş bir denemedir.

Dünyayı Kurtaran Adam (1982)

hasılı kelam, bilim kurgu türünün türk sinemasında gelişememesinin en büyük sebebi gişe kaygısıdır. yapımcılar türk halkının ezberletilmiş türler dışında yapımlara prim vermeyeceğini düşünmektedirler. bilim kurgu yapımlarının maliyetli olması da ikinci büyük etkendir. kimse reklam giderleri dahil 150 bin dolara recep ivedik çekebilecekken, en az 10-20 milyon dolar harcayarak bilim kurgu işine girmek istemez.

bilim kurgu sineması maliyeti açısından tarih boyunca hep en fazla para harcanan alan olmuştur, zira görsel efektler ve hayali atmosferleri yaratabilmek yüksek maliyetlidir.

Sosyolojik açıdan detaylandıralım durumu

karnını zor doyuran, geçim derdi-bilimum ekonomik problemlerle uğraşan bir halk, cahil ve bilinçsiz, üstüne bunu aşmak için hiçbir çabası veya zevki olmayan kaderci, yaşamasına yetecek minimali öğrenen, dünya ile ilişiğini kesmiş-zamanının gerisinde hepsinden öte düşünmeyen bir toplum var elde, bilimkurgu da neyine, izdivaç programları reytingleri altüst ederken. filmleri olay ve durum filmleri olarak ikiye ayıralım, komedi, durum ve drama konusunda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. çünkü bu halkın acı hikayelerine ihtiyacı var. sadist bir şekilde başka hikayelerin mutsuzluğunda, kendi haline şükretmeyi öğreniyor ve dayanma gücü buluyor kimisi, kimisi ise kendi sefil hayatından kareler buluyor ve dile gelmiş olmaktan mutluluk duyuyor, kendisi ile ilişkilendiriyor.

yaşadığı çağı okuyamayan, gelecek kaygısı paradan-geçim derdinden ibaret olan, insanlık gidişatını değerlendirme yetisi bulunmayan üstüne ütopik olmakla niteleyen insanlara "bakın geleceğe dair bir bakış açısı koyduk önünüze" demek zor dostlarım. dense, dinletmek zor. yüzeysel yaşamlarımız, derine inmek için gerekli olanaklardan da yoksun, elde değil. bollywood sinemasından esaslı bir bilimkurgu beklemek gibi abes türkiye'den kaliteli bilimkurgu çıkmasını beklemek. olayın maddi kaynak kısmı ikincil planda. çünkü potansiyeli olsa kapitalizm bu, kar etme fırsatını kaçırmaz.

ben şahsi olarak türk insanını bilimkurguya alıştırabilmek için salt bilim kurgudan ziyade öncelikle duygusal beklentilere karşılık verebilen ve içine bilim kurgu öğeleri serpiştirilmiş yapımlardan yanayım. yana olmak da değil, tek yolun bu olduğunu düşünüyorum. içinde aşk, intikam, melankoli veya ileri derece komedi olmadan izletemezsiniz insanlara. ilk aşamalarda dünyaya satılamayacak olan bu yapımlar, aksi takdirde izleyici kitlesi sınırlı bir pazarda verdiğinden fazlasını kazanamaz. gora bir bilimkurgu-komedi filmiydi mesela, cem yılmaz yapımı değil de salt uzayla ilgili bir bilim kurgu olsaydı, bu derece gişe hasılatı elde edemeyecekti.

son olarak, biraz da ülkenin gelişmişlik derecesi ile ilgilidir bilim kurgu hayali. gelişmiş ülkelerin teknolojisini daimi olarak geriden takip eden, bilimle pek bir ilgisi olmayan toplumun, bilimi kurgulaması-kurgulaştırması pek beklenebilecek bir durum değil. o sebeple dediğim üzre, salt bilim kurguya yumuşak geçişler yapılmalıdır.

The Man From Earth (2007)

Sanatçıların bireysel çabaları mı gerekiyor?

"iyi senarist çıkmadığı için" deniliyor ancak temel sorun, sanatın böyle bir iki adam tarafından bir anda peydahlanacak bir şey gibi algılanmasından kaynaklanıyor. sanat dediğimiz mesele bir toplumun yaşayışından, siyasi hareketlenmelerinden, toplumsal belleğinden beslenir. tabii ki bunlardan beslendiği kadar bir senarist ise edebiyat, tiyatro, bilim, felsefe ve sosyolojiden (temel olarak bilim kurgu ihtiyaçları bunlardır yoksa başka disiplinlerden de beslenebilir) beslenir. "bilim kurgu senaristi yok" derken sosyal medyada bazen sosyolojinin gereksizliğinin bile tartışıldığını unutmayalım. herhangi bir düşünce ortamı yaratmadan birilerinin çıkıp iyi bilim kurgu yazmasını beklemek saçma olur. 

içeriğinde düşünce ve teoriyi çokça barındıran bir daldır bilim kurgu ve düşünün ki sosyal bilimleri ve felsefesi eksik ve edebiyatında da hiç doğru düzgün bilim kurgu olmayan bir ülkeden yola çıktığı zaman hem düşünce sistemini oturtması, hem toplumun hafızasına yönelik nokta atışları yapması, hem buraya ait olan bilim kurgu dilini oluşturması, hem sanat yönetmenine (makyajları vb. yapan kişiler) atıyorum bir uzaylının neye benzemesi gerektiğini göstermesi (görselimiz de yok bu konu da elbet, resimsiz bir toplumuz), hem de ilginç olması ve klişelere çokta düşmemesi gerekiyor. insanın ömrü yetmez. 

kısacası; sanatta kendi başına peydahlanan kahramanlar yoktur, olamaz ve bu kafamızdaki sanatçı tektir, doğuştan yeteneklidir fikrini yok etmemiz lazımdır. sanatçı bir toplumla yaşar, hatta sanatçı da toplumun eseridir, onun yetenekli elidir.

Türkler Neden Süper Kahraman Filmi Yapamıyor?

İhsan Oktay Anar'ın Kitapları Neden Sinemaya Uyarlanmıyor?