Japonya'nın Oscar Adayı Perfect Days'in Tepeden Tırnağa İncelemesi

Wim Wenders'ın yeni harikası resmen keşfedilmeyi bekliyor.
Japonya'nın Oscar Adayı Perfect Days'in Tepeden Tırnağa İncelemesi

perfect days... wim wenders'ın yönettiği ve senaryosunu takuma takasakiyle yazdığı yabancı dilde en iyi film oscar adayı 2023 yapımı japon drama filmi.

hirayama, tokyo'da tuvalet temizleyicisi olarak çalışıyor ve günlük rutinlerini tekrarlayarak hayatına devam ediyor. boş zamanlarını ise dinlediği müziklerine, uyumadan önce okuduğu kitaplarına ve ektiği bitkilerine adıyor.

Uyarı: Bu noktadan sonrası spoiler içerir.

filmin ilk yarısında; basit bir hayat yaşayan ve işini iyi yapmaktan gurur duyan ancak kendisiyle dünyanın geri kalanı arasına mesafe koymak için bol bol homurdanan, tek kelimelik yanıtlar harici konuşmayan kısaca çevresiyle pek etkileşime girmeyen birini görüyoruz.

fakat filmin ikinci yarısında onun bu mükemmel hayatını oluşturan mükemmel rutinleri yavaş yavaş bozuluyor: temizlediği tuvaleti kullanan hiç tanışmadığı biriyle xox oynaması, iş arkadaşının flörtüyle müzik üzerine konuşmaları ve en önemlisi yeğeninin ortaya çıkmasıyla hiç bilmediğimiz geçmişi geri geliyor.

bu film sadece var olmanın bile ne kadar güzel bir şey olduğunu işliyor her anında. ama sadece var olmanın hayatın tüm sorunlarını ortadan kaldırmaya yetmediğini de söylüyor. bu yönüyle the lion king filmiyle tanıştığım hakuna matata felsefesinden ayrılıyor. problemlerden kaçmak ya da her şey güzel olacak sanrısına kapılmak insanı bir yere götürmüyor. var olmanın bilinci sonsuz mutluluk ve huzur anlamına gelmiyor. sadece şimdiki zamanın şimdide olduğunu ve orada kalacağını düşünmemizi istiyor film. bizi yaşamın şimdiki anına getiren her şeyi hesaba katmalı ve bunların getirdiği engelleri aşmalıyız.


yaşadığımız her anın içinde bir amaç bulmak ya da bir yanda geçmişin pişmanlıkları diğer yanda geleceğin kaygıları ile çevrelenmiş olma riskini göze almak bizim kendi verdiğimiz bir karar. hirayama'yı her gün aynı parkta tek başına öğle yemeğini yerken görüyoruz. bu esnada da başını kaldırıp aynı ağaca bakıyor, yaprakları arasından süzülen güneş ışığına bakıyor. cebinden eski model kamerasını çıkarıyor ve fotoğraf çekiyor. ilk bakışta her gün yapılması manasız bir eylem gibi görünsede anın tadını çıkaran hirayama için çok önemli bir rutin bu.

filmin diğer bir özelliği de izleyiciyi manipüle etmek yerine sanki hirayama adlı birinin günlük yaşamını izlediğimiz belgesel niteliğinde olması. hirayama'nın geçmişi hakkında önceden hiçbir bilgi verilmiyor. sonradan anladığım kadarıyla zengin bir ailesi var ama onlardan neden uzak kaldığına neden kendine yeni bir hayat kurduğuna dair hiçbir şey bilmiyoruz. zaten bunun bir önemi de yok çünkü geçmişinin belirsizliği onun şu anda kim olduğuna ve etrafındaki insanlarla ve dünyayla etkileşimine odaklanmamızı sağlıyor.

filmdeki müzikler bile bu konunun örneği. duyduğumuz tüm müzikler hirayama'nın o anda dinlediklerinden ibaret.

film biterken komorebi diye japonca bir kelime gösteriliyor. ne demek bu komorebi; güneş ışınlarının ağaçlar arasından süzülüp yarattığı alacalı ışık, anlamına geliyormuş. kelimenin naifliği 12den vurdu beni. komorebi fikri aynı zamanda perfect days'in ana temasının güçlü bir metaforu olarak kendini gösteriyor; yalnızca şimdi var olan anın güzelliğine kendimizi vermeliyiz.

ayrıca hirayama'nın hiçbir zaman yalnız/çaresiz adam olarak tasvir edilmemesi beni çok mutlu etti. neredeyse filmin tamamında tek başınaydı ama hiçbir zaman onun yalnız olduğu hissine kapılmadım. yalnız kalmakla ilgili büyük bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. elbette bu onu arada sırada üzebilir ama günlük hayatının küçük anlarında güzellik ve neşe bulmaktan memnun gibi gözüküyor. kendimizle yetinmek, mutluluğumuz için başkalarından beklenti içerisinde olmamayı önemli buluyorum. tek başına vakit geçiremeyen insanı da aciz buluyorum. ne de olsa günün sonunda gerçekte sahip olduğumuz tek şey kendimiziz.


gelelim hirayama abimize

yaşadığı hayattan ve ailesinin zengin olmasından bir anlam çıkarmam gerekirse büyük şeylerde ve lükste gözü olmayan mütevazı arzularda ustalaşmış biri olduğu kanısına vardım. aynı ağacın fotoğraflarını çekmekten, aynı kahveyi içmekten, aynı müzikleri dinlemekten, tuvaletleri temizlemekten keyif alabiliyor. tuvalet temizliği hariç çok ortak yönümüz var kendisiyle.

yönetmen wim wenders de onun günlük rutininin her bölümünü bize göstermek konusunda başarılı olmuş, gerçek hissi veriyor.

bu gerçekliğinden nedenlerinden biri de diğer senarist takuma takasaki'nin, hirayama karakterini yaratırken belgeselvari bir yaklaşım sergilemesi ve onun gibi bir insanın ne tür müzik dinleyeceği hakkında kapsamlı bir araştırma yapması. kullanılan müziklerden perfect day de benim çok sevdiğim müziklerden biridir. hatta ramin djwadi, westworld için cover'ını yapmıştı, o parça da enfestir.

Perfect Day


filmi izlerken sürekli düşündüğüm bir konu vardı, o da böyle türk filmleri görmek istediğim

aşırı drama, büyük olaylara, sebep sonuca boğulmadan sıradan insanların günlük hayatına tanıklık edelim. keşke haluk bilginer'i görsek böyle bir filmde.

toparlayacak olursam wim wenders, perfect days filminde; küçük şeylerden ve anı yaşamaktan zevk alan her yeni güne ve doğaya minnetle bakmaktan kaynaklanan huzuru çok güzel yansıtmış.

Spoiler bitti.

her gün "mükemmel bir gün"dür aslında. her gün bir şekilde bitiyor ve hiçbir şey sizi endişelendirmesin çünkü yarın başka bir gün yeni bir gün. dün olan gün geride kaldı ve bir daha asla yaşanmayacak.

8/10