SİYASET 15 Mart 2022
40,6b OKUNMA     392 PAYLAŞIM

Türkiye Neden Yıllardır Avrupa Birliği'ne Giremiyor?

Türkiye'nin 1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık antlaşması imzalamasıyla başlayan süreç 1987'de tam üyeliğe başvurulmasıyla ivme kazanmış, 2005 yılında ise tam üyelik müzakere süreci resmen başlamıştı ancak Türkiye bir türlü Avrupa Birliği'ne alınmadı.


türkiye, eğer avrupa birliği'ne dahil olmak istiyorsa, bunu neden istediğini en başta kendisi göstermelidir

burada en büyük pay, türkiye'nin kendisine düşüyor. bazı arkadaşlar görüyorum, "bizi müslüman olduğumuz için almıyorlar", "romanya ve bulgaristan bile girdi, türk düşmanı oldukları için almıyorlar", "ikiyüzlü yalancı avrupa bilerek almıyor", "sürekli bahane bulup oyalıyorlar", "bizi 60 yıldır kapılarında bekletiyorlar" "bizi avrupalı görmüyorlar" vs. yazan... onlara demek istiyorum ki yanılıyorsunuz.

1. 1987 yılında fas, kendisinin üyelik için uygun şartlarda olduğunu ileri sürüp avrupa birliği'ne üyelik için başvurdu. bilin bakalım hemen arkasından ne oldu? söyleyeyim: avrupa birliği, fas'ı "sen avrupalı değilsin" diyerek anında reddetti.

aynı yıl (14 nisan 1987) içinde resmen tam üyelik için başvuran türkiye'ye ne oldu peki? avrupa birliği başvuruyu kabul etti, çünkü türkiye'yi tarihinden ve coğrafik özelliklerinden dolayı avrupalı saydı ve müzakereleri başlattı.

2. türkiye'nin müslüman olduğu için alınmadığı koca bir yalan. hali hazırda avrupa'da milyonlarca müslüman yaşarken, ingiltere gibi bir ülkenin (her ne kadar ab'den çıkmış olsa da bir avrupa ülkesi) başkentinin belediye başkanının bir müslüman olduğu gerçeği varken, avrupa birliği üyelerinin çoğunun parlamentosunda müslüman milletvekilleri varken, bosna-hersek, arnavutluk, belki de makedonya gibi müslüman-çoğunluk ülkelerin yakın gelecekte avrupa birliği üyesi olacağı beklentisi varken, türkiye neden "müslüman" olduğu için alınmasın? üstelik avrupa birliği'nin yetkililerinin defalarca "biz hristiyan kulübü değiliz" açıklaması varken?

3. "romanya ve bulgaristan'dan ne eksiğimiz var" lafı. arkadaşlar, evet her ne kadar bu ülkeler geri kalmış gibi gözükse de, bu ülkelerin hiçbirinin ortadoğu'ya sınırı yok. bu ülkelerde terör tehdidi, patlayan bombalar, çökmüş ekonomi, insan hakları ihlalleri gibi şeyler yok. evet batı avrupa'ya nazaran insan hakları ve gelişmişlik konusunda geri kalmış olabilirler, fakat 2 yıl öncesine kadar vikipedi'nin yasak olduğu, paypal, booking gibi siteleri yasaklayan, netflix'e sansür getiren, son birkaç yıldır keyfe göre twitter, facebook'u erişime kapatan, en ufak çıkan muhalif seslerin hapse atıldığı bir hükümetleri yok. insan hakları, demokrasi, ve refah konusunda türkiye'den fersah fersah öndeler ne yazık ki... ki 90'lı yıllarda da (yani günümüz hükümetinin olmadığı zamanlar) türkiye yine çok matah bir ülke değildi, her gün işlenen faili meçhul cinayetler, gazeteci suikastleri, terörist eylemler vs. yine aynıydı...

şimdi gelelim türkiye'nin neden üye olamadığına

öncelikle türkiye'nin ab üyelik süreci başından beri çok garip bir süreç, çünkü türkiye hem ab'ye girmek istiyorum diyor, fakat yaptıkları bunun tam tersi. 

(wikipedia)

yukarıdaki linke göre türkiye, 30 yıldır süren ab üyelik sürecinde açılan fasılların sadece %3'ünü yerine getirmiş durumda an itibarıyla. yani siz üye olmak istiyorsunuz, fakat bunun için hiçbir şey yapmıyorsunuz ve bundan dolayı karşı tarafı suçluyorsunuz. bu biraz garip değil mi?

bir taraf bir tarafı oyalıyorsa eğer, bu türkiye'nin avrupa birliği'ni oyalamasından ibarettir. türkiye an itibariyle avrupa birliği'ne girmek için tamamlanması gereken fasılların sadece %3'ünü tamamlayabilmiş durumda. yani aradan geçen onca yıla rağmen neredeyse müzakerelere yeni başlayan bir ülkeden hiçbir farkı yok...

yani türkiye aslında hiçbir zaman tam üyeliğe yaklaşamadı. bazı arkadaşlar görüyorum "aslında 2000'lerde ve 2010 başlarında girmeye yaklaşmıştık, ramak kalmıştı, sonra olmadı vs vs." diye, ama gerçek şu ki arkadaşlar, türkiye hiçbir zaman üye olmaya yaklaşamadı, hatta yanından bile geçemedi.

her neyse devam edelim. türkiye'nin neden ab'ye üye olamadığından bahsediyorduk...

ab sözleşmesine göre ab'nin temsil ettiği ortak değerler şunlardır: insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, azınlıkların haklarının korunması

1a. insan hakları

türkiye, an itibariyle dünyada cezaevinde en çok gazeteci bulunduran 2.ülke (çin'den sonra)


örneğin; henüz 1 yıl önce, ismail demirbaş gibi sokaktan geçen herhangi bir muhalif vatandaş, sırf hükümeti eleştirdi diye hapse atıldı. ülkede düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi konular hiçbir zaman avrupa seviyesinde olmadı ve günümüz itibarıyla tarihin en dip seviyelerindeyiz. her çıkan muhalif sese "silivri soğuktur şimdi" tarzı esprilerin yapıldığı, korku imparatorluğunun yükseldiği, insanların korktuğu için fikirlerini özgürce belirtemediği bir ülkede yaşıyoruz. avrupa birliği'ne girmek isteyen bir ülkenin hali böyle olabilir mi sizce?

1b. demokrasi

bunu konuşmaya bile gerek yok aslında. örneğin istanbul belediye başkanlık seçimi hiçbir sebep göstermeden (veya sebep olmadan) tek bir adamın keyfi yüzünden iptal ediliyor. ülkede yapılan her seçimin içinde mutlaka şaibe söylentileri dolaşıyor ve kimsenin kimseye güveni yok. (üstelik 2014 ankara seçimlerinde mansur yavaş kazanmak üzereyken gece vakti dönemin içişleri bakanı ysk binasına gidiyor ve sonra nedense seçimin kaderi değişiyor (!)) her neyse, ülke başkanlık sistemiyle yönetiliyor ve her şey "tek adamın" ağzından çıkacağı kelimelere bağlı. bakanlıkların ve meclisin tarihte hiç olmadığı kadar etkisiz kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. kuvvetler ayrılığı diye bir şeyin kırıntısı bile yok. "tek adam" ülkedeki yargıçları, savcıları bile kendisi tayin ediyor, kendisi ne derse o oluyor, ne isterse onu yapıyor. haliyle demokrasi diye bir şey de yalan oluyor :d avrupa birliği'ne girmek isteyen bir ülke böyle mi yapar?

1c. hukukun üstünlüğü

yukarıda da söylediğim gibi, "tek adam" yargıçları, savcıları bile kendisi tayin ediyor ve böylece insanların yargıya olan güveni kayboluyor. her gün ayrı bir hukuk skandalı yaşıyoruz. tecavüzcüler, cinayet işleyen katiller emsali görülmemiş kararlarla ya salınıyor, ya az ceza veriliyor, ya da hafif suçu olan insanlara yine emsali görülmemiş şekilde ağır cezalar veriliyor veya tutuklanıyor. örneğin halil sezai davası gibi olayları örnek verebiliriz.

1d. azınlıkların korunması

türkiye'nin bu konuda hiçbir zaman iyi bir sicili olmadı. 1942'de getirilen varlık vergisi, 1955'te yaşanan 6-7 eylül olayları vs. ne yazık ki türkiye'nin bu konudaki karnesi iç açıcı değil... üstelik hala çeşitli bahaneler öne sürülüp bazı azınlıklara baskı yapılmaya devam ediliyor, örneğin azerbaycan - ermenistan savaşı zamanında ermeni patrikhanesi'nin önünde yapılan bayraklı konvoy gibi...

http://www.agos.com.tr/…azerbaycan-bayrakli-gosteri

her neyse, devam edelim...

2. kıbrıs sorunu

1974'teki barış harekatından beri kıbrıs adası, ikiye bölünmüş bir vaziyette. 2004'teki annan planı'nı türk tarafı kabul etmişken, rum tarafı planı reddetti ve ab, kıbrıs rum kesimi'ni birliğe kabul etmeye karar verdi (eğer plan kabul edilseydi ada birleşecek ve tüm ada ab'ye girecekti, rum tarafının planı kabul etmemesi başka mesele) günümüzde ise sorun hala devam ediyor, fakat bildiğiniz üzere türkiye bir ab üyesi olan güney kıbrıs rum kesimi'ni tanımıyor. sorun devam ederken ve türkiye, gkry'yi tanımazken doğal olarak bu sorunun çözülmesi isteniyor, bu türkiye'nin üyeliğinin önündeki bir sorun.

3. türkiye'nin coğrafyası

türkiye, topraklarının %95'i asya kıtasında, %5'i ise avrupa kıtasında olan bir ülke. yani türkiye üyelik başvurusu yaptığı zaman, bu sürecin diğer ülkelere göre daha uzun süreceği zaten bilinen bir şeydi, çünkü avrupa kültürüne göre tamamen farklı bir kültürü olan ve topraklarının %95'i asya kıtasında olan, orta doğu'ya komşu olan bir ülke var elimizde. o yüzden avrupa birliği'nin esas amacı, türkiye'yi ve türk toplumunu öncelikle avrupa'ya tam entegre edebilmek, ondan sonra türkiye'yi kendi içine almaktı, ve hala da amacı bu. ama yukarıda anlattığım maddeler yüzünden (insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü vs.) bu entegrasyon işi şu an tamamen durmuş durumda. bunu ilerletmek ise tamamen türkiye'nin elinde olan bir şey. avrupa birliği'nin sorduğu soru şu: siz gerçekten avrupalı olmak istiyor musunuz? yani bu başvuruyu yaparken samimi miydiniz? türkiye'nin bu soruyu dürüstçe cevaplaması için kendini değiştirmesi ve gelişmesi gerekiyor... ama dediğim gibi, fas üyelik başvurusunu yapar yapmaz reddedilmiş ve türkiye kabul edilmişken, türkiye'nin hala şansı var. avrupa birliği'de şüphesiz bunu istiyor, çünkü türkiye, ne olursa olsun dünyanın en değerli coğrafyalarından biri üstünde yer alıyor ve birliğe katılması durumda avrupa birliği inanılmaz bir şekilde güçlenecek ve bir süper güç haline gelecektir. ama bunu öncelikle türkiye'nin istemesi gerekiyor. türkiye hem kültürel olarak daha fazla entegre olmalı, hem de insan hakları, temel haklar, demokrasi gibi konularda gelişmeli. türkiye istediği zaman "bir avrupalı ülke" haline gelebilir, bu hem avrupa birliği'nin hem de türkiye'nin yararına olacaktır şüphesiz.

4. avrupa birliği tüzüğüne göre parlamentodaki koltuk sayısı

türkiye, mevcut nüfusuyla avrupa ülkelerine kıyasla en fazla nüfusu olan ülke. avrupa parlamentosundaki koltuk sayısı ise, ülkelerin nüfusuna göre belirlendiği için, türkiye birliğe girer girmez otomatikman birlikteki en sözü geçen üye olacak. bu birçok avrupa ülkesinin aklını karıştıran ve karşı olduğu en büyük sorunlardan birisi. sebebi ise, her ne kadar avrupa birliği'nin bir hristiyan kulübü olmadığını defalarca söylememe rağmen, üyelerinin tamamının hristiyan-çoğunluk ülkeler olması ve hristiyan kültürünün islam kültürüyle, yaşayış tarzıyla bulunan çok büyük farklılıklarının olması, ayrıca türkiye'nin tarihi itibariyle osmanlı zamanından beri avrupa ülkeleri ile yüzyıllardır savaşıp orta avrupa'ya kadar toprağını genişletmiş olmasıyla birlikte, avrupa kültürüyle kurulmuş bir birliğin avrupa'nın yüzyıllardır bir düşman ve bir tehdit olarak gördüğü osmanlı'nın ardılı sayılan bir ülkeyi içine alıp en büyük söz sahipliğini ona vermesi, birçok avrupa ülkesine göre garip karşılanıp reddedilecek bir durum. ha ama bana göre kesinlikle çözülmeyecek bir şey değil, çünkü tüzük en başından beri aynı tüzüktü, zaten böyle bir sebepten dolayı türkiye'yi asla almayacaklarını düşünselerdi, bugün üyelik sürecinin yıllardır devam etmesi veya avrupa'nın yıllardır türkiye'ye katılım fonu olarak milyar eurolar vermesi gibi durumlar olmayacaktı. yani türkiye'nin yapması gereken şey, üyelik kriterlerini karşılayacak duruma gelmesi ve gelişmesi, bunu yaptığı takdirde tüzük de değişebilir ya da mevcut haliyle de kabul edilebilir, problem edilecek bir şey değil yani. tamamen türkiye'ye bağlı bir şey.

5. türkiye'nin orta doğu ülkeleriyle komşu olması

türkiye'nin ırak, iran, suriye gibi ülkelerle komşu olması, avrupa birliği üyesi ülkelerin kafasını karıştıran başka bir durum. çünkü yıllardır devam eden savaşlar ve orta doğu coğrafyasının durumu göz önüne alınırsa, böyle bir coğrafyaya komşu olan ülkenin birliğe girmek istemesi elbette endişeyle karşılanabilir. üstelik türkiye'nin güneydoğu sınırlarının son yıllardır (mayınların temizlenmesiyle) yol geçen hanına döndüğü de halk tarafından bilinen bir şey. türkiye'nin sınırlarını güvenle koruması buradaki en asıl amaçtır. bu yine türkiye'ye bağlı olan bir durum. türkiye eğer sınırlarını güvenle koruyabilirse ve bu konuda birliğe güven verirse, bu da aşılmayacak bir şey değil. örneğin;

https://www.kibrispostasi.com/…ulamasini-kaldirmali

2015'te, yunanistan'ın pasok partisi lideri fofi gennimata aa muhabiriyle yaptığı röportajda türkiye'ye (buraya dikkat) sınırlarını koruması şartıyla vizelerimizi kaldırmalıyız önerisinde bulunmuştu. yani bu konu türkiye'nin elinde olan bir şey, sınırlarını güvenle korumayı taahhüt ettiği takdirde vizeler de üyelik de aşılmayacak şey değil.

6. doğu akdeniz sorunu

her ne kadar türkiye'nin haklarını aramasını sonuna kadar desteklesem de, an itibariyle doğu akdeniz'de bir ab üye ülkesi olan yunanistan ile türkiye arasında mevcut olan sorun var. üstelik türkiye'nin oruç reis ve diğer araştırma gemileri ile doğu akdeniz'de yaptığı arama ve sondaj çalışmaları, avrupa birliği resmi otoriterleri tarafından "tek taraflı eylem" olarak adlandırılıyor ve türkiye'ye agresif politikalardan kaçınması ve oruç reis'i geri çekip yunanistan'la barışçıl bir diyaloğa girmesi söyleniyor. ve hatta türkiye'nin davranışını değiştirmemesi halinde yaptırım yoluna bile başvurulabileceği söyleniyor. türkiye ise "ben istediğim yerde arama çalışması yaparım, libya ile anlaşma yaptım, oralar benim sularım, yunanistan eğer itiraz ediyorsa gelsin konuşalım ama hakkımdan vazgeçmem" diyor. yunanistan ise "hayır oralar benim kıta sahanlığımda, eğer itiraz ediyorsan oruç reis'i çekeceksin ve diyalog masasına geleceksin, libya ile yaptığın anlaşma geçersiz ve uluslararası hukuka aykırı, tek taraflı ve tehdit eylemleriyle diyalog masasına oturmam" diyor. an itibariyle bu meseleden dolayı iki ülke arasındaki ilişkiler ne yazık ki gerilmiş durumda. bu konu avrupa birliği'ni rahatsız ediyor ve bu konu mevcut olduğu sürece türkiye'nin müzakerelerde ilerlemesi söz konusu değil gibi gözüküyor.

7. mülteci krizi

türkiye, an itibariyle suriye ve ırak'tan gelen yaklaşık 4 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor. türkiye ab'ye girerse eğer, serbest dolaşım hakkıyla beraber bu mültecilerin avrupa'ya direk geçebilmesi gibi bir durum oluşacak. üstelik türkiye, mevcut hükümetinin bazı suriyeli mültecilere vatandaşlık verdiği bir ülke.. bu uygulama elbette avrupa birliği'nin de görmezden gelemeyeceği ve rahatsız olduğu bir durum. bu mülteci krizi doğal olarak türkiye'nin ab'ye üyeliği önünde büyük sorunlardan bir tanesi.

8. ekonomi

konuşmaya gerek olmayan başka konulardan birisi ne yazık ki. an itibariyle dolar 14-15 civarında geziyor, euro desen 16 olmuş, her gün ayrı rekorlar kırılıyor... üstüne zaten türkiye'nin ekonomisi tarihinde neredeyse hiçbir zaman iyi olmayınca, avrupa birliği'nin bu konuda endişelerinin tavan yaptığı herkes tarafından biliniyor. zaten birlik içindeki ekonomisi iyi olmayan üyelere sürekli destek olmak zorunda olan avrupa birliği, 80 milyonluk, ekonomisi çökmüş ve stabilitesi olmayan, açlık sınırının altında milyonlarca vatandaşının yaşadığı, yiyecek yemek bulamayan binlerce insanının olduğu, gençlerinin %80'inin yurtdışında yaşamak istediği bir ülkeyi kendi içine alırsa, serbest dolaşımla birlikte gelecek toplu göçün sonucunda, milyonlarca türk vatandaşının avrupa'ya akın etmesiyle birlikte hem demografik olarak, hem kültürel olarak, hem ekonomi olarak bir çöküşe girecektir. e doğal olarak bu sorun, türkiye'nin üyelik önündeki en büyük sorunlardan birisi.

gördüğünüz gibi ne yazık ki an itibariyle bir sürü sorun var

ve bu sorunlar ortadayken hala türkiye'nin neden üye olamadığını sorgulamak biraz garip kaçıyor ne yazık ki.

türkiye'nin avrupa birliği'ne katacağı şeyler de elbette çok büyük şeyler, her şeyden önce türkiye, avrupa birliği için vazgeçilemez stratejik bir ortak ve türkiye birliğe girerse eğer;

1. avrupa birliği nüfuz alanını genişletir, akdeniz'de inanılmaz bir güce sahip olur, karadeniz'de nüfuzunu artırır, türkiye'nin stratejik konumu sebebiyle inanılmaz bir güç kazanır.

2. türkiye'nin ucuz iş gücü sayesinde ekonomik gücü çok daha genişler.

3. türkiye'nin askeri gücü sayesinde güvenliği inanılmaz şekilde güçlenir, birlik çok daha fazla saygın ve sözü geçer haline gelir.

4. türkiye'nin yetiştirdiği değerli ve aydın insanlar avrupa medeniyetine, bilimine ve birliğine çok büyük katkılar sağlayacaktır hiç şüphesiz olarak.

yani anlayacağınız, türkiye'nin haklı olduğu taraflarda olabilir elbette, ama avrupa birliği'ne girmek istiyorsa eğer yapılması gereken şeylerin çok büyük bir kısmı kendisine düşüyor.