EDEBİYAT 28 Eylül 2020
42,6b OKUNMA     720 PAYLAŞIM

Yüzüklerin Efendisi Dizisine Konu Olan Zamana Kadar Orta Dünya'da Neler Yaşandı?

Yüzüklerin Efendisi dizisinin geçtiği Güneşin İkinci Çağı'na kadar evrende neler yaşandığını anlatan oldukça faydalı bir özet.

yüzüklerin efendisi dizisinin geçeceği güneşin ikinci çağı’na kadar neler yaşandığını olabildiğince özetlemeye çalışacağım. böylelikle dizide geçecek olayların geçmişi hakkında kafanızda bir fikir oluşmuş olur. (aynı zamanda yüzüklerin efendisi ve hobbit filmleri sayesinde orta dünya’dan haberdar olanlar da evrenin yaratılışından filmlerin geçtiği zamana kadar yaşananları özet şeklinde anlamış olacaklar.)

eru, hiçbir şey yokken daha ainur‘u yaratıyor. müziği çok sevdiği için, yarattığı ainur içinde bulunan valar ve maiar olarak adlandırılan ruhlar; farklı enstrümanlar çalıyorlar. çaldıkları enstrümanlardan çıkan her nota, farklı şeyleri yaratma gücüne sahip.

orta dünya denen o eşsiz evrene dair bildiğimiz her şey, eru’nun isteği üzerine zamansız salonlar’da ainur tarafından yapılan müzik ile başlıyor. arda, zamansız salonlar’da yapılan bu müzik ile yaratılıyor. (arda’yı gezegen, orta dünya’yı ise kıta olarak düşünebilirsiniz.) arda yaratıldıktan sonra, şekillenmesi gerekiyor. bunun için gönüllü olan valar ve maiar’ın arda’ya gelişi ile de çağlar (zaman) başlıyor.


orta dünya’ya dair bildiğimiz çağlar şu şekildedir

• lambaların çağları (arda’nın baharı da denir.)
• ağaçların çağları
• karanlığın çağları
• yıldızların çağları
• güneşin birinci çağı
• güneşin ikinci çağı
• güneşin üçüncü çağı
• güneşin dördüncü çağı

daha ilk çağlarda savaş arda’yı vurur. en kudretli iki vala’dan biri olan melkor, arda’ya onunla birlikte inen diğer 14 vala’ya savaş açar. ilk zamanlar her şey melkor’un aleyhine olsa da, daha sonra işler tersine döner ve karanlıklar efendisi melkor yenilgiye uğratılır. melkor karanlığa/boşluğa kaçar.


dipçe: arda yaratıldığında bir küre halinde değildi ve etrafı duvarlarla çevriliydi. duvarların ardı karanlık ve boşluktan oluşuyordu. melkor’un kaçışı sonrası arda, daha yaşanılabilir bir hale getirildi ve yavanna tohumlar ekerek bitkilerin ve hayvanların yeşermesi/yaşaması için çalıştı. yavanna usta bir yetiştirici olsa da, bitkilerinin ışığa ihtiyaçları vardı. demirci aule‘den yardım istedi ve aule, arda’nın kuzeyinde ve güneyinde olacak şekilde iki devasa lamba yaptı.

ormal ve illiun


kuzeydeki helcar adlı denizin ortasına dikilen lambanın adı illuin, güneydeki ringil adlı denizin ortasına dikilen lambanın adı ise ormal‘dır. bu süreç arda için bolluk ve mutluluk içinde geçti. valar tüm bu gayretler sonrası bir kutlama için toplandı. bu kutlamaları fırsat olarak gören melkor, kuzeyden arda’ya giriş yaparak; utumno adlı ilk kalesini inşa etti. kuzeydeki illuin’in ışığı öylesine güçlüydü ki; ne valar, ne de maiar, melkor ile kuzeye yerleşen karanlığı fark edemedi.

geçen zaman sonunda, kuzeydeki ormanlarda karanlık hakim olmaya ve sınırlarını genişletmeye başladı. solan bitkiler, ortaya çıkan uğursuz yaratıklar valar’ın dikkatini çekti ve melkor’un yeniden arda’ya geldiğini anladılar.

karanlıklar efendisi melkor’un kalesi olan utumno


sonunda melkor tüm güçlerini toplayarak valar’a saldırdı. çetin geçen savaş sırasında melkor, hedefini değiştirerek kuzey ve güneydeki lambaları hedef aldı ve ikisini birden yıkmayı başardı. bu yıkım orta dünya için korkunç sonuçlar doğurdu. melkor geriye dönüp, karargahı olan utumno’ya çekildi. valar ise melkor’un peşi sıra gitmek yerine yaşanan yıkımı onarmak için uğraştılar. çünkü daha önceden haber verilen eru’nun çocuklarının uyanacakları bölgelere zarar gelmesinden korkuyorlardı. yaşanan bu büyük yıkım sonrası hiçbir şey eski ihtişamına dönmedi ve valar’da almaren‘i terk ederek, orta dünya’nın batısına; aman‘a çekildi. valar’ın bu bölgeye çekilmesi ile bölgenin adı valinor oldu.

valinor


dipçe: valinor, yüzüklerin efendisi film serisinin sonunda; gandalf ve beraberindekilerin yelken açtıkları ölümsüz topraklar.

…ve böylelikle lambaların çağları sona erdi

valinor’un başkenti diyebileceğimiz şehir valimar‘dır. lambaların çağları sona erince, valar; valimar’da yaşamaya başladı. bir gün valar, yavanna‘nın şarkı söylediğini işitti ve birlikte onu dinlemek için valimar’ın batı girişinde bulunan ezellohar tepesi‘ne geldiler. orta dünya’da acı çeken her canlı için yas tutup göz yaşı döken nienna, şarkı eşliğinde ağlamaya başladı. nienna ağladıkça ezellohar tepesi ıslandı ve yerden iki adet filiz yeşermeye başladı. yavanna şarkı söylemeye ve nienna ağlamaya devam ettikçe, bu iki fidan büyüyüp kudretli birer ağaç oldular.
sonunda valinor’un kudretli iki ağacı uyandı ve ağaçların çağları başlamış oldu. bu iki ağaçtan biri gümüş rengindeydi ve telperion olarak adlandırıldı. aynı zamanda bu ağaca ak telperion‘da denir.

gondor’da bulunan ak ağaç


dipçe: ak telperion yaşadığı sürece numenorluların soyu devam edecek diye bilinir. yüzüklerin efendisi filminde, gondor’da (minas tirith) gördüğümüz ak ağaç, telperion’un soyundan gelmektedir. yüzüklerin efendisi dizisinde sıklıkla numenorluları göreceğiz.

diğer ağaç ise altın rengindeydi ve laurelin olarak adlandırıldı. aynı zamanda bu ağaca altın ağaç’da denir.
böylece valar tarafından telperion’un çiçek açtığı vakit, açılış vakti olarak kabul edildi ve zaman başlamış oldu.

dipçe: orta dünya tarihine dair kafa karıştıran bir nokta var. valinor’da kudretli iki ağaç ile ağaçların çağları başlamış oldu ama aynı zamanda orta dünya’da karanlığın çağları yaşanıyordu.

kutsal ağaçlar telperion ve laurelin


orta dünya’da karanlığın çağları yaşanırken melkor, gücünü bir hayli artırdı ve ikinci bir kale inşa ederek sauron‘un komutasına verdi. ayrıca, balrog‘ların ortaya çıkışı yine bu döneme denk gelir. orta dünya’daki bu karanlık, yavanna’yı fazlasıyla telaşlandırdığı için endişelerini valar’ı toplayarak dile getirdi. yıldızların kraliçesi olarak bilinen varda, bu toplantı sonrası harekete geçti. yıldızların kraliçesi olan varda, arda gecelerini aydınlık hale getirmek için ulu ağaçlar’dan biri olan telperion’un dallarından kopardığı çiğlerle gökyüzünde yıldızlar yarattı. daha önceden yaratılışlarına dair bilgi verilen elfler, bu yıldızların altında cuivienen gölü civarında uyandılar.

cuivienen gölü’nde uyanan elfler

dipçe: orta dünya’da yaşayan ırklar arasında, –tom bombadil istisna olmakla birlikte- ilk yaratılan/uyanan ırk elflerdir.

eru’nun çocukları olan elflerin uyanışıyla birlikte valinor’da ağaçların çağları yaşanırken, orta dünya’da karanlığın çağları sona ermiş ve yıldızların çağları başlamış oldu. önceden uyanacaklarına dair bilgi verilen elfler, varda’nın ak ağaç telperion’un çiğlerinden yıldızları yaratıp gökyüzüne koymasının ardından; cuivienen gölü’nde gözlerini orta dünya’ya açtılar. elfler, uyandıklarında ilk olarak gökyüzündeki bu yıldızları gördüler. bundandır ki, en sevdikleri vala; her zaman varda olmuştur. bir zaman sonra kendi içlerinde dillerini geliştirmeye başladılar ve orta dünya’ya yayıldıkça gördükleri her şeyi adlandırdılar.

dipçe: entlere de konuşmayı elfler öğretmiştir.

elflerin uyanışını ilk fark eden, karanlıklar efendisi melkor oldu. zaten çağlar boyunca gözü kulağı daha önceden uyanacakları haberi verilen elflerdeydi. valar, elflerin uyanışını fark edemeden, melkor içlerinden birçoğunu kaçırıp ele geçirdi. yaptığı çeşitli kara büyüler ve işkenceler ile suretlerini değiştirdi. ork olarak bildiğimiz ırk, böylelikle ortaya çıktı. orklar, orta dünya’da en çok elfler ve efendileri melkor’dan nefret ettiler.

“yeaaaaa biss niye et yemiyosssss?”


bir süre sonra sık sık orta dünya’ya avlanmak için gelen orome‘de elflerin uyandığını fark etti ve hızlıca valinor’a dönerek bu haberi valar’a ulaştırdı. bu haberin ardından derin düşücelere dalan manwe, eru’dan yardım ve öğüt dilendi. derin düşüncelerden uyanır uyanmaz, valar’ı büyük bir divan için çağırdı. öyle ki; genelde valinor’a pek uğramayan ulmo bile bu toplantıda hazır bulundu. manwe, ne pahasına olursa olsun melkor’un orta dünya üzerindeki hakimiyetinin kırılması gerektiğini eru’nun öğütlediğini söyledi. bunun üzerine valar, orta dünya’ya gelerek melkor ile çağlar boyunca sürecek savaşa başladı. bu savaşa daha sonraları güçler savaşı denildi.

dipçe: güçler savaşı konusunda elf tarihçelerinde pek bilgi bulunmaz çünkü, elfler bu savaşa doğrudan şahit olmamışlardır. valar, melkor ile savaşmak için orta dünya’ya geldiğinde, elflerin etkilenmemesi için onların yaşadığı bölgeyi büyülerle koruma altına aldı ve çağlar boyunca elfler; yalnızca yer sarsıntıları hissederek ve şimşek benzeri büyü saldırılarını görerek korunaklı bir şekilde yaşadılar.

güçler savaşı sonunda karanlıklar efendisi melkor hezimete uğratıldı, kalesi utumno yerle bir edildi ve zincirlenerek valinor’a götürüldü. melkor, elflerden zaten nefret ediyordu ama üstüne bu yenilgisinin sebebinin onlar olduğunu anlayınca elflere olan nefreti daha da körüklendi. valinor’a götürülüp, manwe’nin huzuruna çıkarıldığında ise; manwe’nin ayaklarına kapanarak af diledi. manwe, melkor’u üç çağ boyunca içinden ne canlı, ne de ölülerin çıkabildiği mandos’un salonları‘nda hapse mahkum etti. geçecek olan üç çağın sonunda ise, yeniden huzuruna getirilerek davasının görülmesine karar verdi.

melkor’un yenilgiye uğratılıp hapsedilmesi sonrasında, valar kendi içinde çeşitli tartışmalar yaşadı. bir kısım vala, elflerin orta dünya’da kalmaları gerektiğini savunurken; diğer kısım ise valinor’a davet edilmeleri ve valar’ın yanında yaşamaları gerektiğini savunuyordu. en sonunda manwe, dileyen elflerin valinor’a gelmeleri yönünde davet edilmelerine karar verdi. orome hızlıca orta dünya’ya dönerek elflerin yanına vardı. elfler, daha önceleri karanlıklar efendisi melkor’u karanlık bir süvari olarak gördükleri için ilk başta orome’den çekinseler de; daha sonra içlerindeki kudretli elfler onunla iletişim kurdular. orome, valar’ın davetini elflere iletti. bu davet sonunda kararsız kalsalar da, büyük bir çoğunluğu davete olumlu yanıt verdi ve farklı topluluklar halinde valinor’a doğru yola çıktılar.

valinor’a üç büyük elf toluluğu gitti. bu elfler ağaçların ışığını gördükleri için eldar (ışığın elfleri) olarak adlandırıldılar. orta dünya’da yıldızların ışığında kalmaya karar veren elfler ise, moriquendi (karanlık elfler) olarak adlandırıldılar.

geçen üç çağ sonunda melkor’un davası yeniden görülmeye başlandı ve manwe’nin huzuruna getirildi. manwe’nin içinde kötülüğe dair hiçbir duygu barınmadığı için, melkor’un içindeki kötülüğü göremedi ve onu bağışlayarak valinor’da kalması şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi.

melkor, valinor’daki elfleri kısa süre içinde manipüle ederek valar’a karşı kışkırtmaya başladı. özellikle noldor elfleri üzerinde etkili oldu. noldor elfleri, el sanatlarına karşı oldukça mahirdiler ve bu nedenle zamanlarının büyük çoğunluğunu demirci aule ile geçiriyor, el sanatları konusunda kendilerini çok daha fazla geliştiriyorlardı.

ancak, noldor elfleri arasında bir elf vardı ki; geri kalan tüm elflerden daha fazla hünerliydi. bu elf, kral finwe oğlu feanor‘du. feanor, kutsal ağaçlar’ı çok sevdiği için; ağaçlar ölüp gitseler bile ışıklarını saklayabilecek bir yöntem ararken en sonunda silmaril adlı üç mücevheri yapmayı başardı.

silmariller öylesine muhteşemdiler ki; valar’ın bile kutsamasına mazhar oldular. melkor ise elfler arasında fısıltılar yaymaya devam ediyordu. silmariller sonrası ise daha ileri giderek elfler arasında bir iç karışıklığa sebep olmak için işe koyuldu. çünkü silmarilleri en çok o arzuluyordu!

melkor, elflerin ardı sıra insanların uyanacağını biliyordu ve bunu kullanarak elfler arasında huzursuzluk çıkarmaya devam etti. valar’ın insanları daha fazla önemsediği için elfleri valinor’a getirdiğini, orta dünya’yı ise insanlar için hazırladıkları söylentilerini yaydı. bir süre sonra noldor elfleri isyan etmeye başladı ve valar’a orta dünya’ya dönmek istediklerini söylediler. melkor, bu söylentilerin işe yaradığını fark edince, daha ileri gidip; elflere silahlardan bahsetti ve zaten el sanatlarında mahir olan noldor elfleri, kısa süre içinde yay, mızrak, kalkan ve miğferler yapmaya başladı.

en sonunda kral finwe’nin iki oğlu feanor ve fingolfin destekçileri olarak noldor elfleri ikiye bölündüler. bu sorun çok fazla büyümeye başlayınca, konu manwe’ye kadar ulaştı ve en sonunda feanor ve fingolfin manwe’nin huzuruna getirildi. yapılan tahkikat sonunda her şeyin melkor’un başının altından çıktığı anlaşıldı. tulkas ve orome, melkor’u yakalamak için harekete geçtiler ama maalesef bulunamadı. ardından orta dünya’ya geçmiş olacağını düşünerek orta dünya’ya gittiler ama melkor’un farklı bir planı vardı. bu yüzdendir ki, yanılgı içine düştüler. melkor, orta dünya’daki kalesi utumno’ya gitmek yerine, valinor’un güneyindeki karanlık topraklara inmişti. bu arada feanor’un çok fazla ileri gitmesi nedeniyle cezalandırılması gerekiyordu ve manwe onu sürgüne gönderdi. oğlunu çok seven finwe, feanor affedilene kadar onunla sürgünde olacağını söyledi ve yokluğunda krallığını diğer oğlu fingolfin yönetti.

feanor sürgündeyken, melkor ışığın hiç ulaşamadığı bölgelere kadar ilerledi. lambaların çağları’ndan bile önce o bölgeye geldiği düşünülen kara bir musibet vardı. bu musibet, dev bir örümcek suretindeki ungoliant‘dan başkası değildi. ungoliant, valar ile ilgilenmez; karanlık içinde yalnız olarak yaşardı. melkor onunla konuşarak ikna etmeye çalıştı ve yaşadığı açlığı doyurabileceğini söyledi. ungoliant ikna oldu ve üzerlerine karanlık bir pelerin örterek yola çıktılar.

manwe, melkor’un kaçışının ilerleyen zamanlarda büyük sorunlar yaratacağını anlamış, noldor elfleri arasındaki problemlerinde çözülebilmesi için bir ziyafet düzenlemeye karar vermişti. melkor ile ungoliant, valinor’a geldiklerinde; feanor’un babası finwe dışındaki herkes (ki finwe, manwe’nin davetine; oğlu feanor affedilene kadar valinor’a dönmeyeceğini söyleyerek olumsuz cevap vermişti), manwe’nin düzenlediği ziyafetteydiler.

melkor ve ungoliant, kimselere görünmeden kutsal ağaçlar’a ulaşmayı başardı. melkor, kara mızrağı ile ağaçlarda delik açtı ve ağaçların öz suları akmaya başladı. akan özleri ungoliant içti ve içtikçe büyüdü. bir süre sonra öylesine büyümüştü ki, kudreti karşısında melkor bile korkuya kapıldı.

sonrasında ağaçlar zehirlendi ve kuruyarak öldüler. ağaçların ölümü sonrası valinor karanlığa büründü ve valar, melkor’un döndüğünü anladı. lakin henüz onlar daha harekete geçmeden haberciler bir başka kara haber getirdiler. melkor ve ungoliant, kutsal ağaçlar’ı öldürdükten sonra; kral finwe’yi katletmiş ve üç silmaril’i alarak kaçmışlardı. bunu duyan feanor öne çıkarak melkor’u orta dünya halklarının kara düşmanı olarak lanetledi ve morgoth adını verdi. bu olay sonrası melkor, elfler arasında hep morgoth olarak anıldı.

valar, melkor ile ungoliant’ı yakalamak için harekete geçti ama onları bulamadılar. çünkü melkor ve ungoliant sudan korkuyorlardı, bu yüzden kuzeydeki helcarakxe buzulları (gıcırdayan buz) üzerinden geçerek orta dünya’ya dönmüşlerdi. bu yolculuk sırasında melkor, sürekli ungoliant’dan kurtulmaya çalışsa da başarılı olamadı. yolculuk boyunca elflerden çaldığı değerli mücevherler ile ungoliant’ı besledi ve sonunda elinde üç silmaril dışında bir şey kalmamıştı. ungoliant, hala aç olduğunu söyleyerek silmaril’leri istedi ama melkor karşı çıktı. bunun üzerine ungoliant büyük bir hışımla melkor’a saldırdı.

melkor öylesine büyük bir çığlık attı ki; yer sarsıldı, dağlar yerinden oynadı. çığlık öylesine güçlüydü ki; angband‘ın en derin ve karanlık dehlizlerinde bile yankılandı ve oradaki balrog’lar efendilerini duyup büyük bir hışımla yardıma koştular. alevli kırbaçları ile ungoliant’ın ağlarını yırtıp, onu korkutup kaçırmayı başardılar.

dipçe: ungoliant’ın bu olay sonrası başına gelenler hakkında orta dünya kayıtlarında bir bilgi bulunmuyor.

böylece orta dünya’nın kara düşmanı melkor, bir kez daha valar’ın elinden kaçarak orta dünya’ya dönmeyi başardı. üstelik bu dönüşü sırasında elinde üç adet silmaril de vardı.

…ve böylelikle ağaçların ve yıldızların çağları acı şekilde sona erdi

– …hüküm çemberi etrafında toplananlar, valar’ın ne yapacağını merakla bekliyordu. aradan geçen bir süre sonra yavanna, ölü ağaçların yanına geldi ve en kudretli olanların bile bazı şeyleri yalnızca bir kez yapabileceğini söyleyerek; ağaçların yeniden yaratılamayacağını anlattı. ama bir şey daha ekledi; içlerinde ağaçların ışığını barındıran silmaril’lerin kullanılması durumunda ağaçların yeniden hayata dönebilecekleriydi. bunun üzerine manwe, feanor’a dönerek; “yavanna’yı duydun, söyleneni yapacak mısın?” diye sordu. uzunca süren bir sessizlik yaşandı.

ve sessizliği tulkas bozdu, “konuşsana! yapacak mısın?” dedi. araya giren aule, feanor’dan oldukça zor bir şey istediklerini, ona zaman verilmesi gerektiğini söyledi. feanor bir süre daha düşündü. yavanna’nın tavsiyesini, valar’ın silmaril’leri alma isteğine yorarak onları vermeyi kabul etmedi. nienna, bu karar üzerine ezellohar tepesi’ne çıkarak ağaçlar için yas tutup, gözyaşı dökmeye başladı. ungoliant ve melkor’dan geri kalan tüm kötülükler gözyaşları ile yıkanarak temizlendi. tüm bunlar yaşanırken, mandos dışında kimsenin bilmediği bir gerçek var dı ki; o da melkor’un kral finwe’yi öldürerek silmaril’leri almış olduğuydu. feanor, silmaril’lerden vazgeçip yavanna’ya ağaçların kurtarılması için vermiş olsaydı bile, bu mümkün olmayacaktı.-

kral finwe’nin ölüm haberi sonrası noldor halkı isyan etti ve melkor’dan intikam almak için feanor’un peşisıra orta dünya’ya dönmek üzere yola çıktılar. aralarında husumet olan üvey kardeşi fingolfin, her şeye rağmen kardeşine destek olacağını söyleyerek o da beraberindekilerle onlara katıldı. denizden geçmek için teleri elfleri’nin yaptığı gemilere ihtiyaçları vardı. feanor, gemileri istedi lakin; teleri elfleri valar’ın izni olmadan bunu yapamayacaklarını söylediler. bunun üzerine feanor onlara saldırdı ve orta dünya tarihine “akraba kıyımı” olarak geçen olaylar yaşandı.

sonunda feanor gemiler ile karşıya geçmek için fingolfin ile anlaştı. önce feanor ve onu destekleyenler geçecek, ardından gemiler geri gelerek fingolfin ve beraberindekileri alacaktı. fakat feanor, karşıya geçince gemilerin yakılması emrini verdi.

fingolfin ve beraberindekiler karşı kıyıda kaldılar. fingolfin, valinor’a dönmek istemedi ve kuzeyden helcarakxe buzulları (gıcırdayan buz) üzerinden geçerek orta dünya’ya dönmeye karar verdi. bu yolculuk sırasında birçok noldor elfi acı içinde solup gitse de; orta dünya’ya geçmeyi başardılar.

tüm bu süreç yaşanırken, valar uzun süre herhangi bir şey yapmayarak karanlıkta kalmayı tercih etti. ağaçların ölümünden çok, feanor’un isyanına ve melkor tarafından aklının çelinmesine üzüldüler. öyle ki, manwe bu isyana öylesine üzülmüştür ki; habercilerine feanor’un verdiği cevap sonrası başını önüne eğerek ağlamıştır.

çok sonra manwe, yavanna ve nienna’dan tüm yaşam güçlerini kullanarak ağaçları kurtarmayı denemelerini istedi. ama ne yaparlarsa yapsınlar bu hazin sonu engelleyemediler. en sonunda yavanna pes ederek uzun süre karanlıkta bekledi. ve tüm umutların kaybedildiği o karanlık zamanlarda, ak ağaç telperion’un yapraksız bir dalında gümüş bir çiçek açtı. laurelin ise tek bir meyve verdi. yavanna bunları aldığı an, ağaçlar tamamen ortadan kayboldular. yavanna, çiçek ve meyveyi aule’ye verdi. aule, onları korunaklı bir hale getirdi ve manwe onları kutsayarak kadim yıldızları geride bırakarak arda’yı aydınlatsınlar diye gökyüzüne yerleştirdi. henüz uyanmamış olan insanlar, melkor’un karanlığında ışıksız kalmasınlar diye valar tüm gücüyle çalıştı.

…valinor’da kalan vanyar elfleri, telperion’un çiçeğinden meydana gelen ay’a, parıltı anlamına gelen isil adını verdiler. laurelin’in meyvesinden meydana gelen güneş’e ise, altın ateş anlamına gelen anor dediler.

dipçe: gandalf’ın khazad-dum köprüsü üzerinde balrog’la karşılaştığında sarfettiği replikte geçen anor’un güneş olduğu söylenir. valar, güneş ve ay’ın taşıyıcısı ve yol göstericisi olmaları için iki maia görevlendirmeye karar verdi. güneş için seçilen maia arien‘di. ay içinse tilion görevlendirildi.

varda, onlar için orta dünya’nın batısı ve doğusu arasında hareket edecekleri bir güzergah belirledi. bu güzergahta yolculuğa ilk çıkan ay oldu. orta dünya üzerinde bir süre yalnızca ay göründü. ay, arda üzerinde yedi kez döndü ve sonunda ilk şafak gelip çattı. güneş, şimdiye kadar çok azları tarafından görülmüş büyük bir ihtişamla yükseldi. melkor ve hizmetkarları büyük bir korku ile karanlık dehlizlere saklandılar. melkor, dışarıda kalan hizmetkarlarını kurtarmak için karanlık bir bulut gönderdi. varda, ay ve güneş’in sürekli arda üzerinde durmasını, ay batı da iken, güneş’in doğu da olmasını ve sürekli bu değişimin yaşanması arzusundaydı.

ağaçların çağları’nda olduğu gibi, iki kudretli ışığın birbirine karışabileceği bir zaman şekli istiyordu. fakat tillion bunu başaramadı ve sürekli güneş’in ihtişamına kapılarak onun yörüngesine girdi. tillion’un sebep olduğu karmaşa ve bilinmezlik; arda’da huzuru bozuyor, canlıların dinlenmesine olanak sağlamıyordu. bunun üzerine varda, kararından vazgeçerek belirli aralıklarla güneş ve ay’ın dönüşümlü olarak arda üzerinde ışıldamasının uygun olacağını düşündü. fakat tillion buna da yeterince ayak uyduramadı ve bu yüzden kimi zamanlar arda üzerinde hem ay’ın hem de güneş’in göründüğü zamanlar oldu. güneş’in bu dönüşü bir sistem içinde olunca, arda üzerindeki yıllar buna göre hesaplanmaya başlandı ve güneşin çağları başlamış oldu.

dipçe: bu dönem içinde melkor birçok kez ay’ın ışığını kesmek için ona saldıracak canlılar gönderdi ama başarılı olamadı.

valar’da bundan haberdar oldu ve melkor’un saldırısına karşı hazırlıklı olmak için “valinor’un saklanışı” adı verilen bir dönem yaşandı. valinor’u yüksek dağlarla kapladılar ve gözetleme kuleleri inşa ettiler. tüm bu süreç sonunda, orta dünya üzerinden valinor’a geliş neredeyse imkansız hale getirildi.

…ve en sonunda, eru’nun ulu müzik sırasında uyanacakları haberini verdiği insanlar, orta dünya’nın doğusunda bulunan helderien'de uyandılar

onların uyanışı, elflerin uyanışında olduğu gibi heyecanla karşılanmadı. valar tarafından dikkate alınmadılar ve doğal olarak ölümsüz topraklar olan valinor’a davet de edilmediler. zaten elfler kadar bilge de değillerdi, elflere göre çok daha kısa ömürleri vardı ve hiç yara almadan bile yaşlılık nedeniyle ölüyorlardı.

lakin onların ölümleri sonrası akıbetlerini ancak eru bilirdi. insanların bir kısmı doğuda kalmayı tercih ederken, bir diğer kısmı ise ilk kez güneşin doğuşunu gördükleri batıya doğru yola çıktılar. batıya gelen bu insanları ilk fark eden, noldor elfi olan finarfin oğlu finrod oldu. üç ayrı topluluk halinde beleriand‘a gelen (edain) insan toplulukları, elfler ile güzel ilişkiler kurdular. orta dünya’nın karanlık düşmanı melkor’a karşı, beleriand savaşları boyunca omuz omuza savaştılar. melkor’un angband’dan çekilişini, saklı krallık gondolin‘in düşüşünü gördüler. en nihayetinde valar’ın orta dünya’ya gelerek melkor’u tamamen yenilgiye uğratmasına şahit oldular.

tüm bu olaylar sonrası güneşin birinci çağı sona ererek güneşin ikinci çağı başlamış oldu ve earendil oğlu elros‘un liderliğinde insanlar; bizzat eru tarafından onlar için yapılan orta dünya ve valinor arasında kalan numenor adası’na yerleştiler. numenor’un ilk kralı da elros oldu. elros aynı zamanda, ayrıkvadi ‘nin efendisi elrond‘un kardeşidir. çünkü earendil’in babası insan, annesi ise bir elfti. bu yüzden kendisi yarı elftir.

orta dünya tarihinin gördüğü belki de en görkemli krallığı numenor


bundandır ki; ona ve çocuklarına seçim şansı verilmiştir. earendil, elwing ve elrond ilkdoğanlarla (elfler) birlikte kalmayı seçtiler ve onlara ilk doğanların yaşamları bahşedildi. insanların kralı olmayı seçen elros’a ise çok uzun bir yaşam bahşedilmiş olsa da, ölümlü olmuştur.

dipçe: elros’un torunu olan elendil ve onun oğulları isildur ve anarion orta dünya’da arnor ve gondor krallıkları’nı kurdular. yüzüklerin efendisi film serisinde gördüğümüz aragorn, bu soydan geldiği için; diğer insanlara nazaran daha uzun ömürlüdür.