TELEVİZYON 1 Şubat 2022
45,9b OKUNMA     499 PAYLAŞIM

Z Kuşağının Kendini Keşfetme Serüvenini Mükemmel Ele Alan Dizi: Euphoria

HBO'nun 2019 yapımı dizisi Euphoria, daha şimdiden en iyi gençlik dizilerinden biri olmuş durumda. Z kuşağını çok başarılı bir şekilde temsil eden bu dizi neleri farklı yaptığına yakından bakalım.

z kuşağı daha önce hiç bu şekilde temsil edilmemiş; bir kuşağın kendini keşfetme yolculuğu hiç bu kadar sarsıcı ele alınmamıştı. onların özelinde euphoria, bize başkalarını anlayabilmeyi ve diğer insanların mücadelelerini asla gerçekten bilemeyeceğimizi hatırlatıyor. milenyum çocukları olarak büyümenin nasıl olabileceğinin acımasız gerçekliğini paylaşıyor. bir nesli teşhis etmek ve onu en çarpıcı tezahürleriyle tanımlamak kolay iş değil. onları saran amaçsızlık duygusu dış dünyanın yıkıcılığıyla buluşuyor. “anlamlı bir şeye ulaşma” istenci hayal kırıklıklarına tosluyor. acıdan kurtulmak için unutmaya çalışmak ve bunu kolay ama sonuçları ağır olan uyarıcı maddelerle sağlamak aynı zamanda bağımlı olmakla gelen travmayı ve utancı keşfetmek demek. kendinden nefret etmenin ve iğrenmenin dipsiz kuyusundan çıkmaya çalışanların gerçekliklerden kaçmak için hemen hemen her şeyi yapabilecekleri o çalkantılı ruh hâli. duygusal olarak olgunlaşmadıkları şeylerle yüzleşmeye zorlandıkları bir hayatta, incinmeye en müsait oldukları yaşlarda; sıradan ve dayanılmaz gerçekliğin ıstırabından kurtulmanın yolları sınırlıdır. üstelik tüm bunlarla, ebeveynlerinden miras aldıkları çürüyen bir dünyada yaşayarak baş etmek zorundalar.


euphoria gençlerin yaşantısını yeniden tanımlarken melankolik bir lise draması şeklinde tasvir ediyor. pekâlâ bununla yetinebilirdi. ama çok daha fazlasını vermekten bir an olsun geri durmamış. "dejenere gençliğin" pastel ışıklı görseller eşliğinde provokatif sunumu olmaktan çok daha ileri gidiyor. öncelikle gençlerin evrenin merkezinde olduğu bir dünya yaratıyor. dizinin belkemiği rue'nun etrafında, yavaş yavaş kök salan diğer karakterlerin hikâyelerine her bölüm farklı birinin perspektifinden bakıyoruz. her bölüm bir karaktere odaklanarak, onun çocukluktan başlayan hikâyesiyle anlatılıyor. kervan yolda düzülür hesabı, karakterleri teker teker tanıyarak, aynı zamanda diğer karakterlerin de hikâyesiyle paralel gitmesi bakımından çok doyurucu bir altyapı hazırlanmış. her karakter çeşitli travmalardan geliyor. büyüme hikayelerinde görüyoruz ki; aslında herkes benzer deneyimlerden geçmekte. 8 bölümde karakterler hakkında o kadar çok done veriliyor ki neredeyse hepsi birkaç cümleyle geçiştirilemeyecek kadar derinleşiyor. üstelik bunların tümü tutarlı bir şekilde yapılabilmiş. karakter öykülerine gösterilen çaba ve özen takdire şayan. karakter gelişimleri kusursuz, her sahnenin bir amacı var. son derece hassasiyetle yapılan bir iş olduğu en ince detaylardan fark edilebiliyor.


erken yaşlarda yapılan hataları hüzün ve kırılganlıkla ortaya koyan bir anlatısı var dizinin. ebeveynler ve çocukları arasındaki bölünmüşlük gençlerin kendini imha etme sürecinin önünü açıyor. ailesel sorunların bu gençlerin yaşamlarına nasıl dokunduğunu göstermesi bakımından da çok çarpıcı. gençliğin kafa karışıklığı ve kendilerini yok etme eğilimleri hakkında çok şey söylüyor. amerikan gençlik deneyimlerinin nihilistik dışavurumu tadında. dijital çağın çocuklarının hayatlarındaki yaraları bize gösteren dizi hazin gerçeklik ve coşkulu neşe arasında mükemmel bir dengeye sahip. şüphesiz ergenliğin zalimliği evrensel bir gerçek. eskiden gençler akran baskısını okulda bırakabilirlerdi. artık yanlarında taşıyarak, eve kadar getiriyorlar. siber zorbalık ve sosyal medyanın yıkıcı etkileri damokles'in kılıcı gibi hep tepelerinde. instagram'daki ışıltılı hayatların ardındakiler pek o kadar da parlak değil anlaşılan.


izlediğim bir dizide karakterleri gerçek bir insan gibi görebilmeyi ve hikâyelerini önemsemeyi, onlarla ilişki kurabilmeyi o kadar özlemişim ki. euphoria bana uzun zaman sonra bu hissi tattırdı. karakterlerle nefes alıp vermek; onların duygusal olarak yaşadığı her şeyi hissedebilmek müthişti. seyirciyi sahneye ve olaya dahil etme kabiliyeti yüksek seviyede empati kurabilmeyi sağlıyor. içinde bulunan karakterlerin umutlarını ve isteklerini ortaya çıkaran bir dünyayı çok ustaca yaratmışlar. mekanlar ve ortamlar bu dünyayı oluşturan bireylerin ve karakterlerin bir uzantısı gibi geliyor. her sahne, gerçeğin yorumlanışı ve duygusal gerçekliğin bir temsili niteliğinde.

bana sorarsanız en çok sanatsal dokunuş ve derinlik içeren yapımları hak eden insan arketipleri teenage grubundan. bunlar yol ayrımlarının, tercihlerin ve seçimlerin çağında belki de kişiliğin şekillenmesine ve oturmasına önayak olacak hayatî deneyimleri edindikleri yaşlar. bu zamanlarda yapılan hiçbir hata geri döndürülemez değildir: bunun verdiği serbestlik duygusu ve aynı zamanda her kararın ölüm kalım meselesi kadar ciddi geldiği bu dönem paradoksal bir etki yapar. bu ikilem insanı öldürmezse de süründürür elbet. üstelik duyguların çok ham olduğu; henüz tam anlamıyla bozulmamış, saf ve masum sayılabilecekleri yaşlar. bu dönemde aşk, sevgi, mutluluk, nefret, kıskançlık vb. her tür duygu ve davranışlar o fırtınalı psikolojilerini yansıttığı için son derece seyirlik bir izlek vadediyor. genç hayatı hakkında yetişkin bir dizi yapılabilirdi ve euphoria bunu başardı. birçok genç yetişkinin içsel mücadelesini, toplum baskılarına nasıl karşı koyduklarını onlarla beraber çıktığımız duygusal yolculukla keşfettik. ipini koparmak için can atan gençlik kültürünün amerikan özgürlüğüyle buluşunca ortaya nasıl bomba bir kombinasyon çıkardığını da görmüş olduk.


z jenerasyonunun yaşadığı kültürel değişimlere, anksiyete, aile sorunları, kimlik krizleri, bağımlılık, depresyon, ve istismar gibi konulara ışık tutması diziyi içi boş mesajlar vermeye yöneltmemiş. bu tür diziler buna çok müsait oluyor. o yüzden belki de "cesur" olması yükseltici bir etken sayılabilir. gereksiz duyar kasmalara geçit verilmemiş. dakikalarca vaaz verilmiyor. emsali görülmemiş şekilde bam bam bam güm güm güm ilerliyor. diziyi içinde olmayan şeylerle övmek biraz da janrının talihsizliğinden aslında ama; melodram oyunculuklar, ajitasyona abanmalar, dramatasyonu abartmalar falan yok. karakter boyutlandırmaları mümkün mertebe arttırılmış. ağlak bir dizi değil. acı çeken liseli kızlara ve üzgün kaslı çocuklara da boğulmuyoruz. hepsi yeterince eğleniyor. ve hepsi herkes kadar acı çekiyor aslında. herkes gibi kasvetli bir atmosferde önlerini göremedikleri sis bulutunun içinde yaşıyorlar.

new york times diziyi "gençler artık böyle değil" diye eleştirmiş. benim anlamadığım dizinin tüm gençlerin izdüşümü olacak diye bir iddiası mı vardı ki? ayrıca uyuşturucu kullanımı ve gençlik sorunları azalmış bile olsa, bunu göstermek niçin yanlış olsun? dizide gösterilen tüm olayların her gencin hayatını temsil etmediği açık. dizinin amacı, bu tür deneyimlerin filtrelenmemiş, otantik bir çeşidini sunmak ve kesinlikle bu hedefe ulaştılar. gençlik dizilerinin dokusunun ergen hezeyanlarla mayalandığını biliyoruz. euphoria bu alandaki sorunların gerçeklerine en ham bakışı resmediyor. dizideki her şey o kadar berrak ve ehilce yapılmış ki. kolay kolay erişilenemeyecek bir ruh yakalamışlar.

dizi hbo'nun izin verdiği ölçüde liberal sınırları zorlayarak şok edici bir şekilde cesur, kışkırtıcı ve rahatsız edici olmaktan çekinmiyor. her karakterin hikâyesinin bir bütün olarak ana tabloda yeri "neden?" sorusunu sordurmuyor. hepsinin varlığının altı dolu ve dizinin amacı, onları bu noktaya getiren şeyi yavaşça ortaya çıkarmak. bunu yaparken yaşamlarına hak ettikleri ağırlığı vererek, gençlerin içsel çatışmalarına dürüst ve kusursuz bir bakış açısı sunuyor. böylesine hassas konuların üstesinden onları ucuzlaştırmadan gelebildikleri için minnettarım. kırılgan bir zeminde işlenmemiş olmasından da ayrıca memnunum.

"herkesun bir derdi var, durur içerusinde" dizisi olduğundan mütevelli mizah sınırlı tutulmuş ama çoğu yerde de çok tatlı güldürdü. dozunda bir komedisi var dizinin. tam kararında, en doğru yerlerde gelen ve kendine has espriler. açıkçası "sorunlu ergenleri anlatan diziler" benim doğrudan ilgimi çeken bir konu değil. böyle bir diziyi izlemeye başlamadan evvel ön bilgileriyle dizinin kendini bana satması gerekirdi. (ki euphoria bunu yaptı) çünkü bu tarzda işler aşağı yukarı bellidir. bir takım şablonlardan dışarı çıkılmaz. bu dizide ise tüm bunlar öngörülemeyecek şekilde ters düz edilmiş. klişeler var ama zaten hayatın kendisi ve gerçeklik dediğimiz şey klişelerden ibaret değil midir? önemli olan klişeleri iyi tasvir edebilmek ve yaratıcı virajlarla şaşırtıcı yazabilmek. basmakalıpların üzerinde oynayarak onları özgün bir şekilde yeniden tanımlayabilmek. aslında çok klasik olan o ilişkileri, çok bilindik o duyguları müthiş bir estetik bütünlük içinde karanlık bir masal gibi yansıtabilmek. euphoria, fark yaratmak adına karakterlerini ve yaşadıkları dünyayı tanıtmak için çok farklı bir yaklaşım benimsemiş. bu türe getirilebilecek belki de en devrimci yenilik de bu olsa gerek.


dizinin cazibesinin büyük bölümü sanatsal vizyonunundan geliyor. diziyi unutulmaz kılacak olan şey; tarzı, atmosferi ve sinematografisi. sanatsal olarak son derece stilize bir zanaat eseri niteliğinde. kusursuz neon ışıklı aydınlatmalar, akışkan kamera hareketleri, şiirsel bir anlatım ve şık sahne geçişleriyle her anından zerafet akıyor. hızlı atlamalar, hiçbir yere odaklanmadan tempolu keskin geçişler ve hipnotik sesler rüya etkisi yaparken; dizinin yüksek gerçeklik seviyesindeki havasına özgü yavaş çekimler uyumlu bir tezatlık içinde. bir takım duygusal kargaşalar ve ruhsal gel-gitler arasında izlediğimiz, duyduğumuz ve hissettiğimiz her şey hayranlık uyandıran bir etki bırakıyor.

doğrusal olmayan kurguda bazen tam olarak hangi zaman diliminde olduğumuzu anlayamadığımız sahneler mevcut. muallaklaşan olaylar eşliğinde neler olup bittiğini anlayamadığımız anlarda peş peşe gelen sahnelerdeki kurgu insanı büyüleyen cinsten. dizinin kendine has görsel dili, kaotik dünyasının karmaşıklığında kaybolmayı engelliyor. yer yer gerçeğin bulanıklığıyla halüsinojenik bir yolculuk deneyimletiyor. zaman, gerçeklik ve hayal gevşek bir ilişkiye sahip çoğu kez.


gizemli bir his veren büyüleyici manzaralar yaratılmış. yapımın her alanına nüfuz eden stilistik yaklaşım; görsel, işitsel ve her nasılsa libidosal bir şölen vadediyor. görsel olarak yaratılan ortamlar inanılmaz. renkler, ışıklandırma, kıyafetler, makyaj kullanımı vb. yanlarıyla dizide estetik olarak tek bir varlıktan çıkmışcasına bütünlük hâkim. yaratılan atmosfer estetik bir denge içinde. biçim ve içerik olarak zamanının ruhunu yansıtmakta çok başarılı. acayip yaratıcı ve aktif bir kamerası var. en basit olabilecek sahnede bile egzantrik açılar ve dinamik hareketler kullanılmış. karakterlerin iç yaşamlarını aktaran yumuşak kamera çalışmaları, farklı alanlarda inanılmaz atmosfer duygusu oluşturarak her ortamında akıcı hareket ederken; gerçekçilik katmanlarının kesiştiği noktalarda karanlık dürtüleri keşfettiriyor. karakterlerin bulunduğu her odanın içine girmenize izin veriyor ve izleyici olarak sanki oradaymış gibi her sahneye dalıyorsunuz.

sadece bir gençlik dizisi olduğu hâlde nasıl bu kadar çarpıcı ve harika iş ortaya çıkarabilmişler diye düşünürken hbo gerçeği anında sinapslarıma uyarı ateşliyor. eğer ekrandan kalite akıyorsa, dizi özene bezene yapılmışsa cevap her zaman aynıdır: hbo.

sanat yönetimi, görüntü yönetmenliği, kurgusu, yapım tasarımı, oyunculuk yönetimi, başarılı cast seçimleri ve performanslar dahil tüm paradigmalarıyla kurdukları dünyaya her bir yandan inandırıcılık yükleyerek müthiş izlenir bir seyir sunmuşlar. eğer aksayan yerleri olsaydı, dizinin sizi çıkardığı yolculuk bu denli keyifli olmayabilirdi. ama çift dikiş giden bir nakış gibi ilmek ilmek işlenen yapısı gözünüzü, aklınızı ve kalbinizi ekranda olup bitenden bir an olsun ayırmaz hâle getiriyor. işin en iyi yanı, izlerken teknik açılardan düşünmüyorsun. yani yapay, zorlama ya da göze batan cinsten gelmiyor hiç. doğal bir akışın içine çekiyor seni. olması gereken en doğal şeymiş gibi.