Zerdüştlük Dininin Kurucusu Olan İranlı Peygamber: Zerdüşt
isa'nın doğumundan takribi olarak 3000 yıl kadar önce bugünkü rusya'nın steplerinden batıya ve güneye doğru muhtelif topluluklar, hatırı sayılır ölçekte bir göç hareketi gerçekleştirir. bir kabile, göç eden bu kitleden ayrılarak günümüzde iran'ın bulunduğu coğrafyaya doğru yönelir ve bölgeye yerleşir. tahminen o dönemler bölgede su tedariki diğer yerlere nazaran daha kolaydır ve binaenaleyh indo-iranlılar'ın çeşitli yerleşim yerleri kurarak komşularıyla ticaret yapmasından bölgede kalıcı bir varlık oluşturmak istemeleri akla yatkındır. bu süreçte bölgenin yeni sakinleri, mezopotamya'da taşıma aracı olarak kullanılan öküz arabasını kendi sosyal hayatlarına entegre ederler ve bulundukları platoyu çevreleyen dağlardan bakır ve kalay gibi madenleri çıkarmayı öğrenirler.
tabiri caizse "karışıklıkların egemen olduğu bir çağda", yeni yeni geliştirmeye başladıkları metalürji becerilerini savaş meydanlarında da kullanmaya başlarlar ve kullandıkları dilde savaşçı ya da savaş arabası gibi pek çok askeri terim ortaya çıkar. arkeolojik kayıtlar, kendi aralarında kan davası gütmek ve kendi yerleşim yerlerine saldırmak ile en az dışarıdan gelen saldırıları savuşturmak için olduğu kadar çok uğraştıklarını göstermektedir. bütün bu çalkantılı kan dökme çağının belirili bri aşamasında ise yeni bir amentü ortaya çıkar. söz konusu akide; eşitliği, kişisel sorumluluğu ve tanrının egemenliğini ilan etmektedir.
indo-iranlılar, zerdüştçülük'ten önce rahiplerin yönettiği çapraşık bir hayvan ve bitki kurban etme sistemi kullanarak bir dizi tanrıya tapmaktadır. doğanın öğelerine aşina ve yakın olan bu halk; suya, ateşe, gökyüzüne, aya ve rüzgara çeşitli ulvi anlamlar yüklemektedir. ilk zamanlarda göçebe olmalarından mütevellit inançları doğrultusunda herhangi bir kalıcı eser veyahut tapınak inşa etmemişlerdir ve bu konudaki bilgi ve tecrübe eksikliklerinden dolayı ilk tapınak örnekleri son derece basit ve pratiktir: çevresine siper kazılmış dikdörtgen bir toprak parçası.
kurban törenlerini ve ritüellerini; tam ortasında bir ateşin olduğu söz konusu alanda ve bir rahibin yönetiminde gerçekleştirmekteydiler ve hareket halinde bir topluluk olmalarından mütevellit "ağır eşyalara" sahip olmaktan kaçınarak kutsal nesneler edinmemişlerdir. kurban törenlerinde kullanılan aletler, ritüelin akabinde su ile temizlenmekte ve böylece "sıradan insanlar" tarafından dokunulabilecek ve paketlenip taşınabilecek hale getirilmektedir.
pek çok savaşçı toplum gibi indo-iranlılar da zaman içerisinde birtakım ahlaki davranış kuralları geliştirir. örneğin; dürüstlük ve terbiyenin, tıpkı güneşin doğuşu ve batışı ya da mevsimlerin geçişi gibi, asha adını verdikleri temel yasalar olduğuna inanmaktaydılar ve ne zaman bir kişinin yemin etmesi ya da bir başka kimseyle anlaşma yapması gerekse söz konusu protokolü gözetmesi için belli başlı tanrıları yardıma çağırmaktaydılar. bu şekilde davranarak yemini ya da anlaşmayı bozan kişinin büyük çileler çekmesini, inançları doğrultusunda teminat altına almış olmaktadırlar. panteonlarındaki en önemli tanrılarından biri de belirli bir zaman zarfının akabinde, içerisinde düalist ve eskatolojik inanışın ilk örneklerini barındıracak monoteist bir vahiy dininin yegane simgesi, namı diğer bilgelik tanrısı ahura mazda'dır.
kadim indo-iran toplumunda katı bir düzen egemendir ve ölümden sonra yaşam söz konusu olduğunda kadınlar, çocuklar ve alt tabakadan insanlar ölüler diyarında belli belirsiz bir varoluş dışında herhangi bir lütuf elde edememektedir. mevzubahis diyarda varlıklarını sürdürebilmeleri, hayatta olan akrabalarının kendilerine kurban sunmalarına bağlıdır. savaşçılar, rahipler ve toplum piramidinin üst basamaklarında yer işgal eden kimseler için ise ahval çok daha iç açıcıdır. onlar için yeryüzünün merkezinden yukarı doğru yükselen bir köprüyle ulaşılan öncesiz ve sonrasız bir cennet vaat edilmektedir. bu cennete girmeye hak kazananlar, hayatlarının sona ermesinin üzerinden bir yıl geçmesinin akabinde "ölümden sonraki yaşam"ın tüm zevklerini tatmak üzere fiziksel bedenlerine tekrar kavuşmaktadır.
işte zerdüşt, ya da yunanların daha sonradan ona verdiği isim ile zoroaster, yukarıda bahsini geçirdiğimiz itikadın rahiplerinden biridir. onun hakkında bildiğimiz pek az şeyin büyük bir kısmını ise gatalar adlı yine onun tarafından bestelendiği düşünülen 17 ilahiden öğreniriz. söz konusu ilahileri, zerdüşt'ün takipçileri önce sözlü daha sonra ise yazılı olarak kuşaktan kuşağa aktarmıştır. zerdüşt ve gatalar'ın gerçek yaşı hakkındaki tartışmalar günümüzde de devam etmektedir. örneğin; zerdüştçülük'ün bir mezhebi, zerdüşt'ün isa'dan 6000 yıl önce yaşadığını iddia ederken, bir başka mezhep bu zaman zarfının 600 yıl olduğunu ileri sürmektedir. muhtelif araştırmacı bilim insanları ise gatalar ile mö 1600-1500 yılları arasında bestelendiği bilinen hindu metinleri vedalar arasındaki benzerliğe vurgu yaparak mö 2. yüzyıl ortalarını daha makul bulmaktadır.
zerdüşt kendisini zaotar yani "törenlerin lideri" olarak tanımlar ve bu, onun aynı zamanda yirmisine basmadan, hatta muhtemelen 15 gibi küçük sayılabilecek bir yaş aralığında rahipliğe atandığı anlamına gelmektedir. zerdüştçülük inancına göre 15 yaş, çocukluğun bitip erkekliğin başladığı yaştır.
ışıltılı bir varlık onu bilgelik tanrısı olan ahura mazda'nın huzuruna götürdüğünde 30 yaşında olan zerdüşt, ömrü boyunca bu "varlık" ile birkaç kez daha karşılaşacak ve kimi zaman onu "doğrudan" görecek, kimi zaman ise sadece sesini duyup sözlerini işitecektir. bütün bu "deneyimlerin" akabinde zerdüşt için ahura mazda; tüm tanrıların babası, öncesiz, sonrasız ve "yaratılmamış" tek tanrı'dır.
zerdüştçülük öğretisine göre dünya, iyiliğin ve kötülüğün çarpıştığı bir savaş meydanıdır ve bu mücadelede ahura mazda, kötülerin ile cahillerin tanrısı olan angra mainyu'ya karşı savaşmaktadır. zerdüşt, öğretisini geliştirirken kadim panteonu yeniden düzenler ve 6 tanrıyı, (ahura mazda'nın yarattığı, görece daha küçük ancak yine de ehemmiyet taşıyan) ilahi varlıklar olarak kabul eder. bunun yanında savaşçıların tanrısı olan indra'yı ise reddeder. öğreti; ahura mazda'yı tek önemli tanrı olarak yüceltirken, toplumda uzun zamandır varlığını sürdüren diğer tanrıların "kötü" olduklarını beyan eder ve yavaş yavaş yeni bir anlayışın tohumlarını ekmekten de çekinmez.
zerdüşt'ün tabiri caizse açık seçik tanımlanmış sosyal bir amacı vardır. o, iyi ve kötü güçlerin varoluşlarından itibaren hüviyetlerini seçmiş olduklarına inanmaktadır ve dünyevi yaşamda da insanlar, benzer bir şekilde yaptıkları seçimlerden ibarettir. zerdüşt'ün bu düşünce yapısı, ölümden sonra yaşam ile alakalı kadim inancın aktardıklarını sorgulamasına sebebiyet vermiştir. cennet, der zerdüşt, tüm cinsiyet ve sınıflara açıktır; oraya girmek, insanın ömrü boyunca biriktirdiği iyi düşünce, söz ve davranışların miktarına bağlıdır. yine zerdüşt'ün öğretisine göre urvan (ruh) ölümden sonra, kelimenin gerçek anlamıyla, "tartılmaktadır". eğer ruhun sahibi eser miktarda "iyilik" biriktirdiyse "güzel bir bakire" yanına gelerek onu, sonsuz bir mutluluğa uzanan şinvat köprüsü'nden geçirmektedir. ancak ruhun sahibinin kötülükleri ağır basarsa köprü, incecik bir ip olana dek daralmakta ve kişinin "cehenneme" düşmesine sebebiyet vermektedir.
zerdüşt öğretisinde, rahipliğin gereksiz olduğunu veyahut kurban sunmanın hiçbir işlevi olmadığını söylemez. ya da toplumun yozlaştığına ve yakında yok olacağına dair her dönem popüler olan klişe beyanlarda da bulunmaz. bu tarz kehanetler, insanlığın tektanrıcılığa yöneldiği süreçte sıkça ortaya atılmıştır ancak bronz çağı'nda yaşamış bu sıra dışı iranlının perspektifinde bu minvaldeki söylemlerin yeri yoktur.
semavi olarak nitelendirilen dinlerde olduğu gibi zerdüştçülük'te de kutsal metinleri vardır ve bunların tamamına avesta adı verilir. avesta aynı zamanda zerdüşt'ün öğretileri olan gatalar'ı da içermektedir. rivayet odur ki büyük iskender, mö 4. yüzyılda bölgeyi fethettiğinde avesta'ya el koymuş ve geri dönerken de kitabı yanında götürmüştür. bu sayede de avesta, helen istilasından kurtulmuş ve zerdüştçü rahipler sistematik bir biçimde öldürülürken "inancın" hayatta kalmasının temel dayanağı olmuştur. avesta, sadece zerdüştçülük'ün yaratılış ile alakalı görüşünü içermez, içinde çeşitli yasalar, ilahiler ve dualar da bulunur. yine elementlerin saflığı, zerdüşt'ün öğretisi açısından önemlidir. kitapta insanların söz konusu elementleri kirletmekten sakınmaları için tasarlanmış ayrıntılı ayinler ve kendilerini kötülükten sakınmalarını sağlayacak birtakım kurallar mevcuttur. sessizlik kuleleri'nin kökeni bu bilgilere dayanmaktadır. örneğin; ölünün gömülmesi ya da yakılması toprağa karşı saygısızlıktır, çünkü onu kirletmektedir. zerdüştçülük inancına göre bir cesedi yok etmenin en uygun yolu, bedenin, sapa bir tepede köpekler ve kuşlar tarafından yenmesini sağlamaktır. itikadın yayılmasının akabinde inancın takipçileri kentlerde yaşamaya başlar ve defin işleri açısından pratik bir çözüm yolu olarak sessizlik kuleleri'ni inşa ederler. öğretiye göre ölüm, doğal bir olay değil; acıklı bir felakettir ve kötü tanrı angra mainyu'nun icraatı olarak kabul edilir.
zerdüşt'ün "kendi yolunu çizmesinden" evvel mensubu olduğu atalarının kadim dininin rahipleri, görevlerinin bir işareti olarak bellerine yünden örülmüş. kemer takmaktadır. zerdüşt, akidesini ilan ettiğinde bu uygulamayı öğretisine mensup tüm takipçileri için genişletir. rahiplik kurumunu kaldırmaz ancak müritlerine, herkesin kendi kurtuluşundan kendisinin sorumlu olduğunu telkin eder. zerdüşt'ün takipçileri günümüze dek, boğaz kısmına içeriden küçük bir cep dikilmiş beyaz bir gömlek ile kusti adını verdikleri bu kemeri hep takmışlardır. bu adet onlara; iyi düşünceler, sözler ve davranışlar aracılığıyla "ruhani servet" biriktirmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır. zerdüşt'ün yeni dini insanlara sadece soyut kavramlar vermek yerine, elleriyle tutabilecekleri somut simgeler vermiştir. bu da yeni dinin yayılmasında önemli bir unsur olarak göze çarpmaktadır.
zerdüşt ayrıca günlük ibadet sayısını da üçten beşe yükseltir ve mevsimlere göre belirlenmiş yedi bayram içeren yeni bir takvimi de yürürlüğe sokar. aynı zamanda günümüze dek devam eden bir ibadet rutini geliştirir. buna göre dindar kişi önce ellerini yıkar ve sonra kutsal kemerini çözer. kustisini de ellerine alarak ayakta durur ve kötü tanrı angra mainyu'yu hor gördüğünü göstermek için kemerin uçlarını hızlıca sallar. bu eylem esnasında gözlerini kutsal alevlere dikmekten de geri kalmamaktadır. kadim ateş töreninin bir kalıntısı olan bu alevler, zerdüştçülük inancının etkili sembollerinden biridir. yezd'deki ateş tapınağı'nın merkezinde yaklaşık olarak "1700" yıldır kesintisiz yanmakta olan bir ateş bulunur. beyazlar giymiş bir rahip sürekli bu ateşin bakımıyla meşgul olur ve ateş besleneceği zaman rahip, ateşin bir insanın soluğuyla kirlenmemesi için yüzüne pamuklu kumaştan bir maske takar.
mö 2. yüzyıl ile islam fütuhatı arasında kalan zaman zarfı içerisinde zerdüştçülük, iran coğrafyasındaki en önemli dindir. ancak 1979 yılında gerçekleşen islam devrimi sonrası bölgedeki zerdüştçülerin ekseriyeti ya mevzubahis topraklardan göç etmeyi ya da inançlarını daha "göze batmayacak" şekilde sürdürmeyi tercih etmişlerdir.
zerdüştçülük, tam olarak tektanrılı bir din olmasa da kurduğu inanç sistemiyle sosyal statü gözetmeksizin yeteri kadar iyilik yapan herkesin "ölümden sonra yaşamayı" hak ettiğini ilan eden ilk dinlerden biridir. bilahare semavi dinlerde de bu tema öne çıkarılacaktır. o halde neden zerdüştçülük'e tektanrılı din denmektedir ? bunun sebebi amentünün tarihinin büyük bir kısmının batılı yahudi / hıristiyan nokta-ı nazarıyla yazılmış olmasından ileri gelmektedir.
konuya dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere joseph wiesehöfer'den antik pers tarihi ve william sandys'ten persler: parthlar, sasaniler adlı eserleri tavsiye ediyorum.