Bir AFAD Gönüllüsünün Deprem Bölgesindeki Koordinasyonsuzluğu Anlattığı Yazısı
asosyal sözlük'te gezerken bu depremde afad’da gönüllü olarak çalışmış bir kardeşimizin orada yaşananları özetlediği, beni çok üzen paylaşımı:
“biliyorsunuz; ilçe koordinatörlükleri acil çağrı verdi bizlere, belli noktalar belirlenip bu noktalara derhal çıkmamız söylendi. ama bize şunlar söylenmedi:
1. en az 1 haftalık yiyeceğinizi sağlayın.
2. biz, sizi tanımadığınız memlekete atacağız, ne haliniz varsa göreceksiniz.
3. alet edevatınız olmayacak, orada avare gibi dolanacaksınız.
4. ulaşım desteğimiz (enkazlar arası) olmayacak.
5. hangi enkaz sizin biz söylemeyeceğiz, siz hislerinizle bulacaksınız.
6. iletişim olmayacak (koordinatörler arası-gönüllüler arası)
7. çalıştım yoruldum, geleyim de çadırda 1-2 saat uyuyayım demek yok, çünkü çadır yok, haberiniz olsun.
8. ısınayım, battaniye alayım deme sakın, battaniye yok.
9. tuvalet yok, yığılmış bok kümeleri ile beraber kolera tifo, dizanteri var. buyur al, afiyet olsun.
bunlar gibi çoğu şeyden habersiz gönderildik. ha, bunları niye mi söylüyorum. çünkü bize eğitimlerde olayları böyle yaşayacağımız söylenmedi. bize afad’ın mükemmel bir organizasyonu ve koordinasyonu olduğu söylendi. eğitimlerimizi de askerlerden aldık hep. öyle yatıp kalkmalı değil, karın içinde sürünmeli aldık eğitimlerimizi.
zaten afetin 2. günü gittik. bir düzen oluşmuştur, anında görev kayıtlarımız verilecek görev dağılımı olacak sandık hepimiz. hepimizden kastım, 3 uçak dolusu gönüllü! bu gönüllülerin arasında profesyonel ekip, sağlıkçı ekip, azerbaycandan gelen arama kurtarma ekibi gibi ekipler var.
havaalanına gittiğimizde zaten kalabalıklaşmaya başlamıştı ama orada zaten ayrı kaos vardı. kimliksizler (afad kimliği) olmayanlar alınmayacak denmesine rağmen kimliksizler, afad gönüllüsü olmayıp sadece oraya anasının, babasının yanına bedavaya gitmek isteyenler bu durumu mis gbi suistimal ettiler. bunu nereden mi biliyoruz? pistteki yetersizlikten uçak rota değiştirip adıyaman'a ineceğini söyledi ve bizim uçaktaki yaklaşık 10 kişi “adana'ya gitmeyecekseniz gelmeyiz, ailemiz adana'da” deyip uçaktan indiler. bizim için fark etmiyordu; ha orası, ha orası.
neyse, uzatmayayım. adana'ya indik, oradan hatay’a geçeceğiz. hemen afad toplanma alanına geçip bir servise yönlendirildik. gidiyoruz, gidiyoruz, yol bitmiyor. şoföre bizi nereye götürüp indireceğini sordular (iskenderun mu, belen mi, merkez mi); adam da ben bilmiyorum, siz bana söyleyecekseniz, tarif edeceksiniz dedi. haydaaa… hepimizde şalterler attı. biz zaten şehrin yabancısıyız, internet çekmiyor, şarjlarımız bize lazım. zor bela hatay il afad'a gelebildik.
il afad ise ayrı kaos. her indiğimiz yerde liste oluşturup liste veriyoruz afad’a . hiçbir mantığı yok (havaalanından beri liste veriyoruz), tam bir zaman kaybı. bizden önce 2 otobüs gönüllü gelmiş (bakın gönüllü dediğim zaman profesyonelinden en altına kadar herkes aklınıza gelsin) onları da yaklaşık olarak 10 saat beklettiklerini öğrendik. sürekli alanda “orada bize ihtiyaç var, alanlara gönderin bizi” diye haklı bir isyan başlıyordu ve afad yetkililerinin tek yaptığı şey “bekleyin” demekti. bizim bir arkadaşa “sizi göndereceğiz ama ben bir yukarıda çay içip geleyim” diyecek kadar da yüzsüzlerdi.
kendi aramızda 8’erli bölünüp, kendi kararlarımızı uygulamaya başladık, yola çıktık otostop çekerek jandarma binasına ulaştık. orada zonguldak madencileri jandarmadan enkaz bilgisi almış, oraya ilerliyordu. gelmek istediğimizi söyledik, “biz siz gönüllülerle çok anlaşamıyoruz, bizi engelliyorsunuz gelmeyin”dediler. abi dedim, sen bize ne söylersen onu yaparız, sen bana gel sümüğümü sil, terimi sil de, ben yine yaparım dedim. o zaman gelin dediler. bak afad bu yönlendirmeyi yapmadı. afad ekibi yok ortada.
zonguldak madencileri haberi alır almaz işi bırakıyorlar, afad'a haber verip yola çıkıyorlar. afad, bunlara “siz gelene kadar biz size her türlü ekipmanı sağlayacağız” demiş. bizim abiler yine ne olur olmaz diye kazma kürek halat gibi eşyalarını getirmişler. iyi ki getirmişler çünkü afad onlara hiçbir şey vermemiş. bunu madenciler anlatıyor, ben uydurmuyorum. afadın ekipman temin etmesini beklemek yerine ellerindekilerle yetinip enkaz alanına geçtiler, öyle de koca yürekliler. bu adamlar tepe lambalarıyla çalışıyorlar ve tepe lambaları powerbank gibi bir alete o alet de kemerlerine bağlı olarak çalışıyorlar. yani o yoksa çalışamazsın. bunları şarj edecekleri bir yer bile temin edilmedi.
bu adamlarla sabahın 6'sına kadar enkazda çalıştık, bir tane afad'cı gelip ne yemek, ne su verdi. yetmezmiş gibi, bu adamların çadırları enkazın neredeyse 10-15 km ötesine kuruldu. yolun çoğunu da yürüttüler. bana buradaki bir kolaylaştırma var mı, onu söyleyin? bir koordinasyon var mı? bir ortak hareket etme var mı?
enkazdan çocuk çıkartıyoruz, ambulans gönderilmiyor. bize numara verilmiyor. 112'yi arıyoruz, oradan numara alıyoruz, sonra o numarayı arıyoruz vs. tabii bu süre içerisinde telefonlarımız çekmiyor. yani senin ambulans çağırman 30 dk, ambulansın gelmesi 2 saat sürüyor. böyle de boktan süreç.
mesela şu saçmalığı da anlatayım. enkazdan dönerken madenci dursun abi “gelin bizim çadırlarda kalın, hepimiz bir tarafta kıvrılırız, çekinmeyin” dedi. vallahi bak çekinmekten değil, adamlar bizim 100 mislimiz yoruldu, rahat uyusunlar diye gitmedik. 2 gece afad alanına gittik, ya battaniye ya çadır buluruz da uyuruz diye, o 2 gecede de battaniyesiz dışarıda kaldık. her yarım saatte bir birbirimizi uyandırıyorduk ki donmayalım diye. ellerimi, ayak parmaklarımı hissetmiyordum. ben hayatımda böyle soğuk, böyle çaresizlik görmedim.
bunun gibi ismen var olduğu ama reelde olmadığı bir ton olay yaşadık. not: zonguldak kilimli maden ekibi hepinize minnettarım, iyi ki bizleri de aranıza aldınız, iyi ki varsınız. ayağınıza taş değmesin.
ek olarak söyleyeyim. bir ton gönüllü oradayız. koskoca bir çadır eşya var ve o eşyalar tasniflenmiyor, adam gibi dağıtılmıyor ya da görev paylaşımı yapılmıyor. istifleme üst üste atmışlar. lan görev versene adam gibi. sen sen şu 10 kişiyle beraber bu giysi çadırını düzenle, sizler de şu 10 kişi gidin suları ayarlayın, sizler de gidin tuvaletleri temizleyin desene. yok, emiyorlar. tek dedikleri şey: “bekleyin.” mesela şunu yapayım diyorsun, adamlar bir de sinirleniyor, “size bekleyin dedik” diyorlar. lan beklenecek zaman mı? neyin beklemesi? sizdeki bu rahatlık ne?
bana göre yapılan şuna benziyordu. hani adam karısını vurur da başında bekler, kimsenin kadına yaklaşmasına, kadını kurtarmasına izin vermez ya heh işte durum tam öyleydi.”