Bir İlişkiyi, Canınızı Yakacak Derecede Gerçekçi İşleyen Film: Blue Valentine

2010 tarihli Derek Cianfrance filmi, izleyenlerin hafızalarında kalmayı başarıyor şüphesiz. Bunu nasıl yaptığına bir bakalım.
Bir İlişkiyi, Canınızı Yakacak Derecede Gerçekçi İşleyen Film: Blue Valentine


blue valentine, ilişkiler üzerine kurulu ve gerçekçi bir film

yönetmeni derek cianfrance film boyunca bir ileri bir geri sahnelerle dean ve cindy'nin sona giden hikayesini kararsız kalacağımız bir şekilde bize sunuyor.

aslında bir dram filmi de denebilir belki, sonuçta ilişkilerin sonu da bazen dram değil midir?
karakterlerin durumuna ve ilişki içindeki konumlarına bakınca kimi daha çok suçlamalıyız karar veremiyoruz. bazen cindy'e fazlaca yükleniyor olabiliriz. ama alt metinlere bakınca, büyüdüğümüz ailelerin kalıcı problemlerinin bütün hayatımıza ve seçimlerimize nasıl etki edebileceğini de fark edebiliriz.


dean karakteri (bkz: ryan gosling)

annesiz büyümüş, sağlam bir işi olmayan, biraz tembel ama tutkulu, fazlaca vicdanlı bir adam. bence filmin en başından beri yaptığı en büyük hata sürekli şekilde hayatının en merkezi noktasına cindy'i koyması olabilir. dean vicdanlı ve aşık bir adam ama daha derine inince fark etmeden sürekli cindy adına karar veriyor olduğunu görüyoruz. bazen olmaz; bazen hayatın en kritik noktalarında sevdiğimiz insanların kararlarına yön vermemeliyiz.


cindy karakteri (bkz: michelle williams)

problemli bir ailede büyümüş, başarılı ama ne istediğini bilmeyen, hatalı ve duygusuz ilişkiler yaşamış, güzel bir kadın. film boyunca ileri geri sardığında muhtemelen en çok cindy'e kızıyoruz. sen tut serseri bir adamdan hamile kal, o arada tanıştığın saf bir adam seni bu halinle kabul etmiş ve sevmişken eziyet et... ama görünen kısım o kadar da basit değil aslında. dean ne kadar cindy için uygun değilse; cindy de dean için uygun değil aslında.


filmin erkeklik, cinsellik, aile hataları ve yanlış seçimler üzerine anlamlı mesajları var.
iki erkeğin cindy ile sevişme şekli seçimi bile serserilik, duygusallık adına mesaj veriyor. aslında cindy bu mesajı alıyor ve doğru seçimi yapıyor gibi görünüyor. ama hayat bu; her aşk sevgiye, her sevgi ve şefkat aşka dönüşemiyor. burada suçlu aramak da yersiz. herkes biraz haklı ve herkes biraz haksız...

sonu hüsran dolu ama hayatın çok içinde olan, filme ışık olan diyaloglardan biri şöyle: "bence erkekler, kadınlardan çok daha romantik. biz evlendiğimizde, sadece tek bir kadına bağlı oluyoruz. kayıtsız şartsız. biriyle tanışıyoruz, eğer onunla evlenmezsem, aptalın tekiyim, o harika biri, diyoruz. ama kadınlar, ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. evlenirlerken daima, acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar sonra da gidip, iyi işi olan biriyle evleniyorlar."