Bir Neslin Almak İçin Birbiriyle Yarıştığı, 2000'lerin Efsane Çocuk Dergisi: Miço

Altın devrini 2001-2008 arasında yaşayan dergiyle büyüyen Sözlük yazarları, anılarını anlatıyor.
Bir Neslin Almak İçin Birbiriyle Yarıştığı, 2000'lerin Efsane Çocuk Dergisi: Miço

miço, çocukluğumun en güzel anılarından

yine bir pazar sabahı aklıma düştü: pazar sabahları babamla beraber sabah rutinimiz gazete almaya gitmekti. o zamanlar nispeten daha tarafsız oldukları için babam sabah ve hürriyet (sonra hürriyet ve cumhuriyet şimdi ise sözcü ve cumhuriyet) alırdı ben de miço dergisini alırdım. eve gidince kahvaltı biter bitmez salona yayılır en sevdiğim köşelerinden başlayarak tüm dergiyi bitirirdim. çok da güzel bir televizyon reklamı vardı

teşekkürler yalvaç ural.

sene 2003 falan herhalde yanlış hatırlamıyorsam..

ilkokul 4 ya da 5 de olmalıyım. her cuma yeni sayısı çıkıyordu. öğle vakti hava sıcak okuldan yeni çıkmışım. üzerimde mavi önlük var beyaz yakası boynumdan aşağıda sallanıyor. artistlik olaun diye çantayı tek kola takmışım. hatırlayan vardır. o zaman çift kol değilde tek kola asılırdı çanta, daha cool oluyordu. birde cuma sevinci var üzerimde. iki gün tatil. hep sabahçıydım erken kalkmayı hiç sevmezdim. cuma büyük nimetti o yüzden. birde cumada n ödevler bittiyse kralsın. gerçi pazar öğleden sonra hüzün çökerdi. ertesi gün okul vardı çünkü. banyo yapar, ütünün yapıldığı aşırı buharlı odada şahane pazar izlerdim. sonra şahane pazar kalkınca cennet mahallesi izlemeye başladım. dalga geçmeyin cennet mahallesi zamanının en iyisiydi. pembenin kestiği rolü robert de niro bile kesemez. neyse konuyu saptırmayalım. gittim bakkala miço geldi mi abi dedim. geldi yeğenim al dedi. uzattım bir tl. yalnız derginin üzerinde milliyet gazetesi ile birlikte bir tl yazıyor. dedim ki abi gazeteyle bir tl yazıyor. yok yeğenim o ayrı satılır diye yolladı beni. lan kazıklandığımın farkındayım ama dergiyi bölgede başka satan yok.

neyse aldım dergiyi koşa koşa eve gittim. fiyatı bir tl ama düzenli olarak artıyordu hep. bir yirmi beş ardından bir buçuk falan oldu. yanında oyuncak falan verirlerdi ama çok ilgimi çekmezdi. neyse gittim eve açtım poşetini hazine gibi bakıyorum. okumayı çok seviyorum ama o zaman kitap, dergi bulmak zordu. hikaye kitapları vardı mesela. öğretmen sınıfa almıştı. sırayla okuyorduk ama sıra gelene kadar hak getire. sınıf seksen kişiydi. başka kaynak yoktu. birde başka bir okulun kütüphanesi vardı. proje ya da araştırma ödevleri için oraya giderdik. kütüphane çok iyiydi ama çok uzaktı, her zaman gidemezdik işte. neyse açtım dergiyi, bambaşka dünya. kapak sayfasını geçince yalvaç abinin yazısı karşılardı. yazıda belli tema olurdu. mesela 23 nisan zamanı ona göre yazardı. o zamanlar milli bayramlar aşırı değerliydi. onu başka zaman anlatırım. yalvaç abinin yazısı “gözlerinizden öpüyorum çocuklar” diye biterdi...

şu an çok hatırlamadığım bir sürü hikaye, karakter vardı. unutmadığım bir karakter ders sevmez hamdi'dir. her sayfayı sayfa numarasına kadar okurdum. en nihayetinde çabuk bitiyordu çok kalın değildi. sonraki sayılarda çocuk kulübü çıktı. mektup yazarak kulübe kayıt olunuyordu. dedim ki bende katılayım o zaman. yalnız mektup yazmayı bilmiyordum. sonra şansa türkçe dersinde öğretmen mektup yazmayı öğretti. hangi üslupla yazılır, sağ üste tarih, sağ alta isim soy isim, zarfa gönderici alıcı yazılması, postaneden gönderme... aldım hemen kırtasiyeden zarf ve kağıt başladım yazmaya. koydum zarfa, gittim postaneye. elli kuruştu istedi verdim ama nasıl heyecanlıyım. acaba diyorum ne zaman cevap yazar ki? postacı gelecek diye okuldan hızlı hızlı geliyorum. kapıda bekliyorum sürekli. soğuk olunca eve girip camdan aşağı bakıyorum. yağmur yağınca acaba yağmurda postacı gelir mi diye düşünüyorum. böyle 5-6 gün sonra posta geldi. aldım zarfı açtım hemen bir baktım benim yazdığım mektubun aynısı. meğerse alıcı ve gönderici kısmını zarfa ters yazmışım. yazdığım mektup bana gelmiş. sinirlendim tabi. yırttım attım zarfı. birkaç hafta daha dergi aldım ama sonra bıraktım. hatırladıkça gülümserim.

en sevdiğim çocukluk anılarımın olduğu dergi: miço

şimdi olsa yine alırım. zengin falan değildik, hatta zor geçiniyorduk ama yine de ben ne yapar eder aldırırdım, her hafta değil ama ayda 1 kez kesin alıyordum bir keresinde 1 haftada 2 kere almışım haftalık çıktığını falan bilmiyorum... tabii aynısı olduğunu görünce çok üzülmüştüm hediyeleri farklıydı, o yüzden anlamadım. çok mutlu olurdum, o heyecanı tarif edemem her köşesini, her ayrıntısını okurdum. çocukların resimlerinin yayınladığı bir bölüm vardı ben de göndermek istedim çizdim resmimi güzelce zarfa koydum adresi yazdım babama verdim göndermesi için yayınladılar mı diye bakamadım her hafta alamıyordum inşallah yayınlamışlardır. yanındaki hediye oyuncaklar da en sevdiklerimdi, beyblade çıkmıştı bi kere nasıl mutlu olmuştum. yalvaç ural'a mektup yazıp (okula davet çocukların okuluna giderdi ural) bizimkine gelmesini çok istemiştim, tabii olmadı öyle bi şey...

çocukluğumda her cuma günü okul çıkışında aldığım dergiydi

yaşadığımız sahil kasabasında öyle fazla bir aktivite olmadığı için sürekli bu dergiyi okurduk kardeşimle beraber. içinden çıkan dandik ama daha önce hiç görmediğimiz tarzda oyuncaklar bizi heyecanlandırırdı. bir süre sonra babam için de bir rutin haline gelmişti bize miço almak. işte bu dergi benim çocukluğumdur. sevgili yalvaç abiye gönülden saygılar.

küçükken her hafta sektirmeden aldığım tek dergiydi

sokağımızdaki gazete büfesindeki amca bile derginin yeni sayısının çıktığı gün okul çıkışı gelip dergiyi alacağımı bilirdi. hiçbirini de atmaz, canım sıkıldıkça rastgele aralarından seçip okurdum. hatta mektup arkadaşı köşesine bile yazmışlığım vardı -hoş sonra üşenip mektup yollamayı kesmiştim. dik, siyah saçlı oğlan, onun kıvırcık küçük kız kardeşi, bıyıklı babası ve tipini pek anımsayamadığım -sanırım saçları kısaydı- annesinin olduğu esmer bir aile vardı; benim için derginin en favori kısmı onların hikayeleriydi. ve tabii derginin yanında verilen hediyeler... her hafta ne hediye verecekler diye televizyon reklamlarını merakla beklerdim. yaylı bozuk para cüzdanlarını küçükken uzun bir süre kullanmıştım, sanırım verdikleri en işlevli şeydi.

hatırladığım kadarıyla bu dergide internet köşesi tarzında bir sayfa olurdu

içinde de "ahan da bunlara girebilirsiniz" tarzında çeşitli internet sitesi önerileri vardı. eve ilk internet bağlattığımız ilk günler, doğru düzgün hiçbir internet sitesinden haberim olmadığı için miço'da önerilenleri deniyordum. hatta hepsiburada'ya ilk defa miço sayesinde girmiştim. meğer sonra anladım ki doğan grubu, kendi dergisinde kendi alışveriş sitesini promote ediyormuş lol.

miço kartımı da şöyle bırakayım da kıskanın az :)