Bir Sözlük Yazarının Lise Dergisi İçin Zamanında Tomris Uyar ile Yaptığı Zarafet Dolu Röportaj

Öyküleri ve çevirileriyle tanıdığımız Tomris Uyar'ı çoğu edebiyatçı gibi kendi kişiliğinden çok verdiği ürünler vasıtasıyla tanıyabiliyoruz. Sözlük yazarı "kafa utusu"nün bu anısı ise bu boşluğu biraz olsun doldurabilecek nitelikte.
Bir Sözlük Yazarının Lise Dergisi İçin Zamanında Tomris Uyar ile Yaptığı Zarafet Dolu Röportaj


lise dergisinin edebiyat sayfası için röportaj yapılacak

elimde iki tane telefon numarası var; biri adalet ağaoğlu'nun diğeri tomris uyar'ın. heyecanla başında oturduğum telefondan adalet ağaoğlu'nu arayıp bir güzel azarlanıyorum önce. telefonu kapattığımda bütün hevesim kırılmış şekilde tomris uyar'ın numarasını çeviriyorum. uzun uzun dinliyor beni ve sakin bir sesle " eğer yazılarımı okuyorsan tabi ki konuşmak isterim seninle " diyor. " tabi, okudum..." diyorum, gün kararlaştırıyoruz ve kapatıyoruz telefonu.

birkaç gün geçiyor aradan, kucağımda bir demet çiçek, elimde diz boyu papatyalar, boynumda fotoğraf makinesi, mecidiyeköy'deki evine doğru gidiyorum otobüsle. hayır hayır, iniyorum otobüsten kapısının önündeyim, güzel bir kadın karşılıyor beni kedisiyle. "çay mı içersin kahve mi? " diyor, bir şey içmek istemiyorum ben, onunla konuşmak istiyorum sadece ama elinde iki fincan çayla geliyor. bir koltuğa oturur oturmaz kedisi siyami kucağına kıvrılıveriyor ve " şimdi başlayabiliriz " diyor tomris uyar ...

kayıt cihazını ortadaki sehpaya yerleştiriyorum ve başlıyor röportaj

- kafa utusu: lisede alınan eğitim ve kültürün kariyeri belirleyen önemli bir etken olduğu söylenir. öykülerinizde klasik yazarların aksine, konuyu arka planda bırakıp imgelerle anlatımı on plana çıkartıyorsunuz. zaman- mekan-olay üçlüsünü harmanlıyorsunuz ve sıra dsi eserler çıkıyor ortaya. bu tarzın oluşmasında lise eğitiminizin etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz gerçekten?

- tomris uyar: gerçekten benim üzerimde çok büyük etkisi var. iki tane öğretmenimiz vardı o dönemde; vildan hanım ve dr. davidson. vildan hanım yeni çıkan yazarları okuturdu... müfredatın dışına çıkar, özel konuşmalar yapar, yeni yazarları tartışırdık. o konuda ufkumuzu açmıştı. dr davidson ise hep " yaratıcı yazın" derdi. "öykünün kuralları aşağı yukarı nelerdir?" gibi konularda da o yardımcı olurdu. ikisinin de kalıcı etkileri olmuştur bana.

- kafa utusu: nedir iyi bir öykü yazmanın kuralları ?

- tomris uyar: öyküyü ayırıp sınıflandırmak, kurallar koymak yanlış bence. öykü anların anlatımıdır. bir karar anının, insan hayatındaki çok önemli bir anın, bazen çok önemsiz bir anın, bazen ses getirecek bir olayın anlatımıdır. ancak öyküde zamanı ve kişileri kısıtlı kullanmak zorundasınız. hemingway'in dediği gibi öyküde buzdağı tekniği diye birşey vardır. yani söylediğiniz, asıl öykünün, bütün alt kaynamaların sadece görünen kısmıdır. ayrıntıları iyi seçerseniz altta kalan kısım okuyucunun yorumlayabileceği bir şey olur. bu sebeple ayrıntılar çok dikkatli seçilmeli. ayrıntılar bir ulusun tarihini, bir kişinin geçmişini ortaya çıkarabilir.

- kafa utusu: günümüz edebiyatı hakkındaki fikirleriniz neler? beğendiğiniz genç yazarlar var mı?

- tomris uyar: genç öykücülerden murat gürsoy ve mehmet gülsü var. bir de sema kaygusuz... henüz en yetkin eserlerini vermeseler de yapıtları gayet başarılıydı. bundan sonra da böyle devam etmemeleri için hiçbir sebep yok.

- kafa utusu: bir de gazeteci yazarlık kavramı var günümüzde. bu konuda ne düşünüyorsunuz? sizce bu kişilerin yazdıkları yazıların edebi değeri var mı?

- tomris uyar: maalesef... bir insanın kendisini ifade etme biçemleri vardır. duygularını açıklayışı bin türlü olabilir. bunda gazetecilik seçilmişse ayrı bir biçemde yazılır. edebiyat seçilmişse ayrı bir biçemde yazılır. biz bunu melez bir şekilde görüyoruz. bir gazeteci edebi kurallar dahilinde yazdığı zaman edebiyat yapmış olmuyor. "gazeteci yazarların yazıları kötü" demiyorum ama edebiyat sınırları içinde düşünülecek bir şey değil. mesela perihan mağden'in romanı, ayşe arman'ın yazılarını toplaması... bir defa yazıların bir araya gelmesi edebiyata tamamen aykırı. onlar gününü doldurmuş yazılar. kalıcı olanlar da vardır elbette ama kitap edecek kadar çok şey değil.

- kafa utusu: daha önce hasan pulur da yapmıştı böyle bir kitap; olaylar ve insanlar diye ?

- tomris uyar: ama onlar farklıydı. çetin altan da yapmıştı ama onun zekası ve edebiyata olan düşkünlüğü, biçemini kıvrak kullanması, onun gazetecilik başarılarına edebi eser niteliği kazandırıyor. en azından oğlundan daha düşkün edebiyata.

- kafa utusu: edebiyat sizce bir bütün müdür? çocuk edebiyatını ayrı tutmak doğru mu ?

- tomris uyar: edebiyat bölünemez. o zaman orta yaş edebiyatı, kadın edebiyatı, bekar erkek edebiyatı, 18 yasından küçük insanlar edebiyatı gibi dallara ayırmak gerekir ki bu zaten imkansız. demek ki genel bir edebiyat vardır ve bazı insanlar bazı yaşlarda onu anlayamayabilirler. yıllar sonra tekrar okuyabilirler. yazar çocuğa göre yazamaz. çocuğun ne olduğunu bilemezsiniz. çocuk ne duyar? ne hisseder? çocuğun neyi ne kadar kavrayacağını anlamak mümkün değildir. çocuğu aptal durumuna düşürebilirsiniz. kendimden bir örnek vereyim. beyaz geceler'i okuduğumda ilkokuldaydım. bütün derdim o adamın geri gelip gelmeyeceğiydi; dostoyevski umrumda bile değildi. tabi daha sonra başka yazılarda başka şeyler çekiyor dikkati. hele edebiyatçı olduktan sonra...

- kafa utusu: 62 tane çeviriniz ve yine çok sayıda çeviri ödülünüz var. çeviri yapmaya devam ediyor musunuz?

- tomris uyar: şu anda elimde çevrilmeye değer bir şey yok. ben baştan beri türkçe'ye kazandırılmasını önemli bulduğum ya da kendi dünya görüşüme yakın bulduğum yazıları çevirdim. ama şu aralar, yeni yazılan yapıtlar içinde laf salatasından başka bir şey göremiyorum. bir moda yaratıldı, bir insan alınıp onun çevresinde bir dünya kuruluyor. bu çok yanlış bir şey çünkü ne edebiyata giriyor ne kurmacaya ne de hakikate. estetik ve ahlak dışı bir çaba gibi geliyor bana. maupassant'ın çok güzel bir sözü vardır : "gündelik hayatta bir insan yolda yürürken başına bir saksı düşebilir ama hikayede bunu yapıyorsan sebebini belirtmek, okuyucuya hesap vermek zorundasın." öykü ve hayat arasında böyle bir fark vardır. öyküde tanrı sizsiniz bir anlamda.

- kafa utusu: tomris uyar olarak siz kendinizi bugün hangi noktada görüyorsunuz? yola çıkarken edindiğiniz bir misyon var mıydı? amacınıza ulaştınız mı?

- tomris uyar: hayır, misyon diye bir şey görmüyorum. edebiyatta hiçbir zaman görmedim. edebiyatta misyon sordurabilecek sorudur. yani o soruyu sordurabiliyorsanız misyonunuzu yapmışsınızdır. yoksa öyle "okuru bilinçlendireceğim" diye olmaz. gerçek bir yazar baskı zoruyla bir şey kabul ettiremez. yazarın amacı okurda ayaklandırmalar uyandırmaktır. hepsi bu...

"hepsi bu" dedi o gün ve röportaj bitti. "kayıt cihazını kapat istersen biraz da böyle konuşalım" dedi. bir sigarayı söndürdü diğerini yaktı, konuştukça konuştu, objektife gülümsemeden önce eliyle saçlarını düzeltti. "yazıyı yayınlamadan önce, düzenleyince bana bir telefon edip okursun" dedi. "fakslayabilirim isterseniz" dedim, "gerek yok" dedi. derginin başıma gireceği gün aradım, ulaşamadım, onay almadan verdim yazıyı...

zaten alamazmışım, gerçekten hepsi buymuş... o, hayata gözlerini yummuş...


tomris uyar'ı 4 temmuz 2003'te kaybettik.

Bu içerik de ilginizi çekebilir