Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Dünden Bugüne Rusya-Çin Siyasi İlişkileri

Bugün ABD hegemonyasındaki tek kutuplu dünya düzeninin karşısında duran Rusya-Çin ittifakının geçmişi ve bugününe dair kapsamlı bir özet.
Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: Dünden Bugüne Rusya-Çin Siyasi İlişkileri
Vladimir Putin ve Şi Cinping

rusya ile çin arasındaki ilişkileri, abd’nin bu iki ülkeye yönelimin bağımsız olarak ele almak ve bu şekilde doğru bir sonuca ulaşmak mümkün değil. dahası bu iki ülkenin/devletin, tarihsel geçmişlerindeki çok ciddi çatışma ve karşıtlıkların ve onları aynı paydada birleşmeye iten küresel faktörlerin de zikredilmesi gerekir.

devrimci dayanışma dönemi

1917 yılında, lenin önderliğindeki bolşevik devrim’den sonra kurulan sovyet sosyalist cumhuriyetleri birliği (sscb), asya kıtasının ve küresel politikanın etkin oyun kurucularından birisi haline gelmiştir. bütün dünyayı tehdit eden nazi işgalinin ve katliamlarının durdurulmasında ve nazi almanyasının yenilgiye uğratılmasında esas unsur olan sscb, ikinci dünya savaşı’ndan sonra ise, abd ile birlikte, iki kutuplu dünya düzeninin baş aktörü haline gelmiştir.

asya kıtasının tarihi devletlerinden bir diğeri olan ve topraklarının büyük bir bölümü 1937 yılında japonya tarafından işgal edilen çin’de de rusya’ya benzer bir süreç gelişmiştir. ikinci dünya savaşı’nda japonya’nın yenilgiye uğratılması ve işgal edilen topraklardan çekilmek zorunda bırakılmasıyla birlikte mao zedong liderliğindeki çin halk cumhuriyeti kurulmuştur. (1 ekim 1949)

iki ülkede iktidarı ele geçiren marksist ideoloji, çin ile sscb’nin yakınlaşmalarında ve çok yönlü bir işbirliği geliştirmelerinde etkili olmuştur. iki ülkenin, 14 şubat 1950'de imzaladıkları “dostluk anlaşması”yla birlikte bu işbirliği çok daha kurumsal ve güçlü bir temele oturtulmuştur. bu dönemde sovyetler birliği, çok sayıda farklı alandaki uzmanlarını çin’e göndermiş ve çin’in ekonomik, endüstriyel ve teknik alt yapısının oluşmasına büyük destek vermiştir.


sosyal emperyalizm söylemi ve düşman kardeşler dönemi

fakat lenin’in ve stalin’in ölümlerinin ardından sscb’de liderlik koltuğuna nikita kruşçev’in oturmasıyla iki ülke arasındaki ilişkilerde bir gerilim baş göstermiştir. zira bu dönemde, dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda sosyalist/komünist partinin katılımıyla oluşturulan komünist enternasyonal’de, mao önderliğindeki çin komünist partisi ile kruşçev önderliğindeki sovyetler birliği komünist partisi arasında, marksizm’in yorumu ve uluslararası stratejiler, ülkelerde devam den sosyalist inşa (ekonomik, siyasal, sosyal, teorik, örgütsel) konularında ciddi fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır. öyle ki sscb; 1960’ların başında lio shaoqi’nin önderlik ettiği çin ile ekonomik ilişkilerini en alt seviyeye indirip ülkedeki tüm uzmanlarını da geri çağırmıştır. bununla da kalmayan sscb, iki ülke arasındaki “dostluk anlaşması”nı tek taraflı olarak fesh ettiğini duyurmuş ve sosyalist ülkeler içinde/komünist enternasyonal içinde çin’i izole etme yönelimi içine girmiştir. işler, sınır çatışmalarına değin tırmanmıştır. bu dönemde çin komünist partisi, kruşçev’i ve onun liderliğindeki sovyetler birliği komünist partisi’ni, dolayısıyla da sovyetler birliğini “sosyalist emperyalist” olarak tanımlamaya başlamıştır. böylece iki ülke arasındaki ipler tamamen kopmuştur. 

Nikita Kruşçev ve John F. Kennedy

soğuk savaş sonrası zorunlu kardeşlik dönemi

çin halk cumhuriyeti’nin abd gibi çeşitli ülkelerle ortaklıklar kurması, bu durumu kendisi için bir tehlike olarak gören sscb’yi, çin’e yönelik tutumunda yumuşamaya gitmeye itmiştir. 1980’li yılların başında rusya ile çin arasındaki ilişkiler pozitif bir seyir izlemiştir. yine aynı yıllarda abd’nin tayvan’a verdiği ekonomik, askeri, siyasi desteği, çin-abd arasındaki ticaret savaşı gibi bir dizi nedenden ötürü çin, bir kez daha abd’yi başlıca tehdit olarak algılamaya başlamıştır. abd ile sscb arasında tırmanan soğuk savaş dönemi boyunca çin, “eşit mesafe” politikası izleyerek kendi gücünü arttırma stratejisi izlemiştir.

1991 yılında sscb’nin dağılması ve rusya federasyonu’nun kurulmasıyla birlikte abd, soğuk savaş’ın galibi ve küresel politikanın tek süper gücü haline gelmiştir. bu yeni durum, çin ve rusya’yı, ilişkilerini stratejik ortaklıklara taşıma zorunluluğunu doğurmuştur. iki ülke önce 1994 yılında “yapıcı işbirliği” anlaşması imzalamış, iki yıl sonra ise şangay işbirliği örgütü’nü kurmuşlardır. bu oluşumun ardından rusya ve çin tarafından yapılan ortak açıklamalarda; ikili ilişkileri “çok kutuplu” küresel bir sistemde barış ve güvenliğin sağlanmasına dönük “stratejik ortaklık” olarak nitelendirmişlerdir. bu stratejik ortaklık, abd güdümünde tek kutuplu bir sisteme karşı bir iş birliği olarak değerlendirilebilir.

soğuk savaş sonrasında ciddi bir ekonomik çöküş içine giren rusya’da, bu durumdan çıkış yolu olarak silah sanayinden en etkin şekilde yararlanmıştır. bir yandan savunma sanayini ayakta tutmak ve öte yandan döviz girdisi sağlamak amacıyla rusya, elindeki gelişmiş silahların önemli bir kısmını çin halk cumhuriyeti’ne ihraç etmeye başlamıştır. rusya’dan alınan bu silahlar ve askeri cihazlar, teknik açıdan geri kalan çin’in silah sanayisi ve silahlı kuvvetlerinin modernleştirilmesinde büyük bir rol oynamıştır 1990’ların sonunda rusya, silah ihracatının % 40’ını çin yapmıştır.

çin’in giderek büyüyen ekonomisi, her geçen gün daha fazla enerji ihtiyacını ortaya çıkartmıştır. gelişen çin ekonomisinin enerji ihtiyacı, rusya’nın sahip olduğu zengin enerji kaynakları üzerinden ciddi bir döviz girişi ve ekonomik kalkınma içine girmesinde bir hayli etkili olmuştur. rusya, çin’e; tren hattı üzerinden, 1999 yılında, yılda 572000 ton petrol ihraç etmekteydi. enerji alanında işbirliğinin artırılması için, iki ülke arasında boru hatlarının inşası için fikir birliğine varılmıştır. vladimir putin'in devlet başkanı olmasıyla ikili ilişkiler her alanda ve özellikle de enerji alanında hızlı bir şekilde artarak, ikili ticaret hacmi ciddi bir oranda artmıştır. 1993’te 7,8 milyar dolar olan çin ve rusya arasındaki ticaret hacmi, 2017 yılı sonu itibariyle 84 milyar dolara ulaşmıştır. 

Mao Zedong ve Nikita Kruşçev

putin faktörü

sscb’nin dağılmasının ardından ekonomik, siyasal ve askeri olarak ciddi bir darboğaz içerisine giren rusya, 2000 yılında vladimir putin’in devlet başkanı olmasıyla beraber yeni bir sürecin içine girmiştir. putin, başkanlık koltuğuna oturduğunda onu; ekonomik sorunlar, merkez-bölgeler anlaşmazlıkları, ülkenin uluslararası arenadaki prestij kaybının telafi edilmesi, nüfus ve göçmen sorunu, iktidarı yönlendirmek isteyen büyük sermaye çevreleriyle mücadele, uluslararası terörizm ile savaş, çeçenistan sorunu gibi çok ciddi sorunlar beklemekteydi. yeltsin’in aksine putin, oldukça kararlı, ne yaptığını bilen, hedeflerini belirlemiş, güçlü ve enerjik bir imaj oluşturmuş ve bu da kendisine halktan ciddi bir destek bulmasına yardımcı olmuştu. zira rus halkı, eski güçlü günlerin hayalini kuruyor ve yeniden o günleri yaratacak bir lider özlemi taşıyordu. putin seçim çalışmalarında sürekli olarak bu noktaya dönük vaatlerde bulundu ve seçimleri kazanmasının ardından hızla bu vaatlerini yerine getirmek ve yukarıda ifade ettiğim sorunları çözmek için harekete geçmişti. bir yandan eski sovyet rusyasıyla övünen putin, öte yandan yeni ve daha güçlü bir rusya idealini dillendirdi. sovyet marşını milli marş kabul ettiren, orduda kızıl ordu sancağını ve çekiç orağı kullanmaya devam eden putin, öte yandan sovyet öncesi rusya’nın bayrağını da milli bayrak olarak belirleyerek toplumun farklı kesimlerini birleştirmeyi ve onların desteklerini almayı başardı. doğalında ülkedeki temel sorunlardan bölünmüşlüğü, oligarkların yönetim üstündeki etkilerini, ekonomik buhranı, çeçenistan sorununu ve daha pek çok sorununu aşması çok daha kolay oldu. putin bunları yaparken ülke içinde mutlak bir disiplin ve otoriter bir yönetim anlayışı sergiledi. bu konuda batıdan gelen güçlü eleştirilere ise pek de kulak astığı söylenemez.

putin, tüm stratejisini rusya’nın yeniden bir küresel güç ve aktör olması üzerine bina etmişti. hemen tüm konuşmalarında “büyük güç”, “büyük rusya” söylemlerini kullanıyordu. bir yandan küresel bir aktör olmaya çalışan putin, öte yandan avrasyacılık stratejisine uygun adımları atıyordu. putin söylem olarak avrasyacılık kavramını kullanmasa da, o her zaman rusya’nın avrasya’da başat güç olması gerektiğine inanageldi. bu doğrultuda ilk olarak bağımsız devlet topluluğunun eski üyeleriyle yakın ilişkiler geliştiren putin rusyası, bu ülkelerle ilk elden avrasya ekonomik işbirliği bölgesi’ni kurdu ardından da kolektif güvenlik paktı’nı. ancak putin, avrasya’daki amaçlarına ulaşabilmek ve batı karşısında daha güçlü bir ele sahip olabilmek için bölgedeki başlıca aktörlerden çin ve hindistan ile yakın ilişki kurması gerektiğini biliyordu. bunun sağlamak için de bir dizi adımlar attı ve büyük oranda başarılı da oldu.


ekonomik, siyasal ve askeri olarak ilerleme sürecine giren rusya, böylece dünya siyasal güçler arenasında da kendisine yeniden yer açmayı başardı. putin’le girilen bu süreç, aynı zamanda rusya-çin ilişkilerinin de, mao ve stalin dönemi sonrası en üst seviyeye taşındığı dönem oldu. iki ülke, 2001’de “dostluk anlaşması” imzalamayı kararlaştırırken; enerji, ekonomi, güvenlik ve siyaset alanlarında ilişkilerini hızla geliştirmeye başladı. rusya’da putin’in dönüşümlü olarak başkanlığı devrettiği/devraldığı dimitriy medvedev döneminde de bu adımlar hız kazanarak devam etti. abd ve nato ittifakının, rusya’nın yeniden etkin bir aktör olma çabasına karşılık, rusya’ya komşu ülkelerde etkinliğini arttırma girişi ve rusya’nın karşı hamleleri; çin-rusya yakınlaşmasını daha da zorunlu hale getirdi. zira bu durum sadece rusya için değil ama aynı zamanda çin için de bölgesinde giderek artan bir abd hegemonyası anlamına geliyordu. kafkasya ve orta asya cumhuriyetleri’nin içinde bulunduğu sscb’nin eski topraklarını ekonomi ve güvenlik açısından “yaşamsal çıkar alanı” kabul den rusya; abd egemenliğindeki nato’nun bu bölgeye müdahalesini varlığına yönelik bir tehdit olarak görmüştür. bu tehdidi durdurma saikiyle adım atan putin rusyası, 21 mart 2014’te kırım’ı resmen topraklarına katmıştır. bu yeni durum, abd ve avrupa birliği (ab) tarafından siyasi ve ekonomik yaptırımlara maruz kalmasına ve yalnızlaştırılmasına neden olmuştu. bu yaptırımları aşmak isteyen rusya; çin’in ekonomik, askeri ve siyasi işbirliğine daha çok ihtiyaç duyar duruma gelmiştir.

çin de, abd ve nato güçlerinin giderek asya etrafında bir kuşatma alanı oluşturma girişimlerine karşılık (bkz: #79122731) rusya’nın bu hamlesini, çin için de bir ön savunma hattı olarak kabul etmiş ve desteklemiştir. ancak rusya’nın kırım’da referandum seçeneğini masaya koymasından ötürü çin, bu desteğini sessiz ve gözden uzak olarak yürütmüştür. zira çin’in de sorunlu bölgeleri olan uygur bölgesi, tayvan gibi noktalarda referandum yapılması halinde bağımsızlık kararının çıkması kuvvetle muhtemeldir. bu nedenle çin, referandum konusunda sessiz kalmayı tercih etmiş ancak askeri müdahale konusunda rusya’yı desteklemiştir. 

Putin ve Bill Clinton.

çin’in büyüyen ekonomisi ve enerji ihtiyacı

dünyanın en kalabalık nüfusuna ve ikinci büyük ekonomisine sahip ülkesi olarak çin; enerji ve hammadde bakımından büyük oranda dışarıya bağımlıdır. öyle ki çin, dünyanın ikinci büyük petrol ithalatçısı konumundadır ve 2010'un sonuna kadar petrol ihtiyacının önemli bir kısmını iran, ırak, suudi arabistan ve libya gibi orta doğu ülkelerinden karşılamış ve iran’ın en büyük petrol alıcısı olmuştur.

abd’nin, uluslararası güç dengelerini kendi kontrolünde tutmak adına asya-pasifik bölgesine yoğunlaşması, arap baharıyla beraber büyük orta doğu projesi çerçevesinde suriye’de rejim değişikliği istemesi ve iran üzerindeki baskısını artırması, çin’in bu bölgelerdeki nüfuzunu, enerji güvenliğini ve ekonomik alandaki çıkarlarını tehdit etmektedir. çin’in afrika’daki diğer önemli enerji kaynakları durumundaki suudi arabistan ve angola ise hali hazırda tamamen abd kontrolünde bulunmakta olduklarından, çin açısından “riskli” enerji kaynakları olarak değerlendirilmektedir. bu durum, çin’in abd’ye karşı asya pasifik bölgesinde ve ortadoğu’da rusya ile iş birliğini artırmasına neden olmakta ve dünyanın önde gelen enerji üreticisi rusya’ya bağımlılığını derinleştirmektedir. aynı durumu, doğalgaz ihtiyacının %45’ini, petrol ihtiyacının ise %20’sini rusya’dan karşılayan ab için de söylemek mümkün. elbette madalyonun diğer yüzüne bakıldığında, rusya da bu ülkelere yaptığı enerji satışından elde ettiği gelir ile ekonomisini güçlendirebilmekte olduğundan, o da bu partnerlere bağımlı durumdadır, en azından şu an için.

abd-çin ticaret savaşları ve rusya-çin partnerliği

bugüne değin, ucuz para birimi ve ucuz iş gücü sayesinde üretim maliyetlerini oldukça düşük düzeyde tutmayı başaran çin, abd ve ab ülkelerine karşı ciddi anlamda ticaret fazlası vermekte, bu ülkelerin ihraç ürünlerinin küresel piyasalarda çin ürünlerine karşı rekabet gücünü azaltmaktadır. ticaret açıklarını kapatabilmek için, abd ve ab ülkeleri, çin para biriminin değerinin yükseltilmesi için baskı uygulamakta, aksi takdirde ticari yaptırımlar uygulanacağı tehdidini yapmaktaydılar. çin’in geri adım atmaması, abd tarafından peş peşe çok sayıda yaptırımın hayata geçirilmesini beraberinde getirdi. (bkz: #78309687) bu durum, zaten 2008 yılındaki ekonomik daralmadan sonra alternatif pazar arayışlarını hızlandırmış olan çin’i, rusya ile daha güçlü ekonomik partnerliğe taşımıştır. bu doğrultuda çin, rusya ile nanoteknoloji, uzay araştırmaları, biyoteknoloji ve ıt endüstri alanlarında ekonomik ilişkilerini güçlendirmeye yöneltmektedir.

batı dünyasının uyguladığı yaptırımların yanı sıra, 2014 yılında itibaren küresel ölçekte petrol fiyatlarının düşmesi, rus finans sektörünü olumsuz yönde etkilemektedir. rusya, 2014 yılında küresel para birimlerine karşı %22 değer kaybeden rublenin değerini korumak için, 2014 yılı başından ekim 2014’e kadar 51 milyar dolar değerinde dövizi piyasaya sürmek zorunda kalmıştır. rusya’daki yabancı yatırımların 2014 yılında %50 oranında düşmesi rus ekonomisini olumsuz yönde etkileyen diğer bir faktördür. batı’nın yaptırımlarına hazırlıklı olduğunu ifade eden rusya’nın devlet başkanı vladimir putin, 460 milyar dolarlık döviz rezerviyle olumsuzlukların telafi edileceğini ve yatırımların artırılacağını söylemektedir. buna karşın abd dolarının küresel para birimi olmasından ötürü, bu durumun rusya ve de çin için ciddi bir ekonomik tehdit riski oluşturmaktadır.

abd dolarının küresel finans alanındaki üstünlüğüne son verebilmek amacıyla çin ve rusya, vtb bank’ı ve bank of china’yı devreye sokmuşlardır. 9 kasım 2014 tarihinde pekin’de bir araya gelen iki ülkenin devlet başkanları vladimir putin ve xi jinping çin para birimi, yen’in ikili ticarette kullanılarak bölgede güçlü bir para birimine evirilmesi konusunda görüş birliğine varmışlardır. 2013 yılında yapılan 73,98 trilyon dolar değerindeki dünya mal ve hizmet üretiminin %14,86’ını (11,252 trilyon dolar) gerçekleştiren pekin ve moskova, yen ve rubleyi, küresel anlamda, dolar ya da avro karşısında rağbet gören bir para birimine evirebilirler, hatta ortak bir para birimine gidebilirler.

bu asimetrik dengeyi destekleyen ve rus ekonomisini zora sokan bir faktör de, abd ve ab’nin, kırım’ın ilhakı nedeniyle rus banka ve şirketlerinin faaliyetlerinin kendi ülkelerinde kısıtlamaları, 38 rus iş adamının ülkeye girişlerinin yasaklayarak, bu iş adamlarının abd ve ab’deki mal varlıklarını dondurması, rusya’yı swift sisteminden dışlama tehdidinde bulunmalarıdır. (bkz: #84247579)

ne var bu bu olgular; çin ve rusya’nın sarsılmaz birer ticaret ortağı oldukları anlamına gelmez. çin, abd ve ab ile olan ekonomik ilişkilerinde, rusya ile ilişkilerine oranla mutlak anlamda daha fazla kazançlı çıktığından, batı ile ilişkilerini iyi tutmak ve küresel ekonomideki statükoyu korumak istemektedir. çin, abd ve ab’den sağladığı ticari çıkarları riske etme potansiyeli taşıyabilecek rusya ile her türlü işbirliğine temkinli yaklaşmaktadır. ekonomik açıdan çin’in partneri, rakibi abd ve ab’dir. sahip olduğu ekonomik güç kapasitesi açısından rusya’nın abd ve ab gibi küresel ekonomik güçler arasındaki payı küçüktür. abd’nin hegemonyal güç iddiası iki aktör arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinde etkili olmaktadır.

ABD eski başkanı Obama ve Şi Cinping.

abd’nin asya-pasifik alanındaki etkinliği ve çin-rusya işbirliği

2010 yılında rf’yi dışlayarak çin’e g2 konsepti çerçevesinde küresel politikanın yapısını ve yönünü beraber belirlemeyi teklif eden abd, bu teklifi reddeden çin’e karşı şu anda daha aktif ve hücuma dayalı bir politika izlemekte, çin jeopolitiği açısından büyük bir öneme sahip olan asya-pasifik bölgesini küresel politikasının merkezine oturtmaktadır.

dönemin abd dışişleri bakanı hillary clinton, abd’nin yeni dış politikasını kısaca şöyle özetlemektedir; “asya-pasifik bölgesi küresel politikanın motoru olmuştur. abd süper bir güç olarak kalmak istiyorsa, gelecekte bu bölgeye, ekonomik, diplomatik ve stratejik kaynaklarla, daha çok yatırım yapmak zorunda”. bu deniz sahasında olan hindistan ve japonya arasında kalan bölge uluslararası politika açısından büyük bir öneme sahiptir; çin, hindistan, japonya gibi ekonomik ve demografik güçler bu bölgededir. burası, aynı zamanda abd’yi ve doğu asya’yı denizden ortadoğu’ya bağlayan enerji ve ticaret rotasıdır. dünya deniz ticaretinin dörtte biri buradan yapılmaktadır. yaklaşık olarak 3,5 milyon km2’lik bir alana sahip olan güney çin denizi bu geçiş noktasının tam merkezinde yer almaktadır.

zengin maden, gaz, petrol yataklarının olduğu tahmin edilen ve balıkçılık açısından da oldukça verimli olan ve çi’inn yüzde 90’nında hak iddia ettiği güney çin denizi’nde, japonya, vietnam, güney kore, filipin gibi bölge ülkeleri de hak iddia etmektedirler ve bölgedeki enerjilerin çıkarılması hakkı bu ülkeler arasında ciddi bir sorun teşkil etmektedir. çin, bu bölgede özellikle japonya ile, çin açıklarında bulunan senkaku-diaoyu adalarının aidiyeti üzerinden karşı karşıya gelmektedir.

bir bölge ülkesi olarak rusya da, jeopolitik açıdan büyük öneme sahip bölgede nüfuzunu artırmak, buradaki teritoryal, ekonomik ve enerji konularındaki çıkarlarını korumak istemekte ve japonya ile kuril adaları’nın paylaşımı konusunda yaşadığı anlaşmazlığı kendi çıkarları doğrultusunda çözerek burada hâkimiyetini güçlendirmeyi hedeflemektedir.

çin ve rusya ile sorun yaşayan japonya, güney kore, tayvan ve filipinler gibi bölge ülkeleri, bu alanı kendi dış politikasının merkezine oturtan abd ile işbirliğine giderek çıkarlarını rusya ve çin'e karşı korumak istemektedirler. bu durum ise rusya ve çin’i bölgede beraber hareket etmeye yöneltmektedir. asya-pasifik alanında abd’nin hâkimiyetine karşın, iki önemli ekonomik ve askeri güç olan bmgk daimi üyesi çin ve rusya'nın işbirliği bölge politikasının yapısının ve yönünün belirlenmesinde daha etkili olmaktadır.

Kore lideri Moon Jae-in ve Putin.

iran ve suriye politikalarındaki işbirliği

ortadoğu bölgesi ve özellikle de suriye ve iran, çin ve rusya için çok kritik alanlar. rusya ve çin, abd tarafından korsan devlet olarak ilan edilen, israil güvenliği açısından tehlike olarak algılanan, iran ve suriye’yi destekleyerek orta doğu’daki çıkarlarını korumayı hedeflemektedirler. çin’in önemli petrol tedarikçilerinden birisi olan iran, rusya’nın islam dünyasına ve orta doğu’ya açılan kapısı konumundadır. rusya, bölgede nüfuzu giderek artan iran üzerinden islam dünyası ile de ilişkilerini geliştirerek bölgede siyasi varlığını abd’ye karşı güçlendirmek istemektedir. abd yale üniversitesi’nden emma sky’a göre; abd’nin kuvvetlerini 2011 yılında ırak’tan çekmesinde çok önemli rol oynayan iran, şiilerin ırak’ta iktidara gelmeleriyle bu ülke için en etkili dış aktör konumuna gelmekle kalmamış, aynı zamanda şii islam üzerinden etki alanını ırak, lübnan, yemen ve bahreyn’e kadar genişlemiştir. bu durum, iran’ın müttefikleri olan rusya ve çin’in de bölgede etkilerinin arttığı anlamına gelmektedir.

rusya, iran’ın nükleer programına ve savunmasına geniş ölçekte destek vererek ciddi bir pazarı kontrol ederken, iran ise çin ve rusya üzerinden abd’nin birleşmiş milletler genel kurulu’nda kendisi aleyhine kritik kararlar çıkartmasının önüne geçebilmektedir. suriye ise, gelinen durumda rusya’nın gemilerine, uçak filolarına, askeri personeline ve ev sahipliği yapmakta, ayrıca ırak’la beraber iran için bölgedeki tek müttefik konumunda bulunmaktadır. bu durum, iran ve rusya’nın suriye’yi, askeri ve siyasi alanda desteklemesinde önemli bir rol oynamaktadır.

şangay işbirliği örgütü ekseninde rusya-çin ilişkileri

26 nisan 1996 yılında rusya, çin, kazakistan, kırgızistan ve tacikistan arasında imzalanan ve üye ülkeler arasında askeri alanda karşılık güven ve işbirliğini sağlamak amacıyla kurulan şangay işbirliği örgütü, daha sonra hedefleri ve işlevi genişletilerek önemli bir uluslarüstü kurum haline getirilmiştir. örgütün giderek büyüyün gücü ve etkinliği kısa sürede sonuç getirmiş, önce 2001 yılında özbekistan bu oluşumdaki yerini almıştır, ardından 2005 yılında moğolistan, iran, hindistan ve pakistan, 2012 yılında da afganistan gözlemci sıfatıyla şiö’ye dahil edilmiştir. (hindistan ve pakistan 2017 yılında örgüte tam üye olmuştur.) böylece coğrafi olarak avrasya kıtasının %61’ine denk gelen şiö’nün, ekonomik ve siyasi etkisi hızla artmış, nato’nun doğuya ilerleyişini engelleyen bir örgüt olduğu yönündeki fikirler güçlenmiştir. şiö’nün hedef ve kurulma nedenlerini temel başlıklar altında özetlemek gerekirse:
- sovyetler birliği’nin dağılmasından sonra, nato’nun doğuya genişlemesi ve abd’nin kafkasya ve orta asya ülkelerinde askeri üsler kurarak varlığını artırması.
- buralar bölgelerde radikal islam’ın yayılarak sincan özerk bölgesi’ne kadar dayanması.
- sovyetler birliği’nin dağılmasıyla oluşan sınır sorunları, bunların eşgüdüm çerçevesinde çözümlenme gereği.
- ekonomik güvenliğin ve enerji güvenliğinin sağlanması.
- üye ülkeler arasında askeri işbirliğini sağlamak ve olası dış müdahalelere karşı caydırıcılık oluşturmak.

Güncel kadrosuyla Şangay İşbirliği Örgütü

silah sanayi ve askeri alandaki işbirliği ekseninde rusya-çin ilişkisi

rusya, bugün dünya silah ticaretinin %27’sini elinde tutmaktadır. rusya’nın bu alandaki en önemli alıcıları çin, hindistan, venezüella, iran, suriye, suudi arabistan, cezayir ve vietnam’dır. abd ve ab’nin rusya’ya yönelik askeri alandaki yaptırımları, pekin ve moskova’nın askeri alandaki işbirliğine ivme kazandırmaktadır. en son, fransa, ekim 2014’te, 1.2 milyar euroya satın aldığı, helikopter taşıyabilen iki “mistral-class” savaş gemisini kırım krizi nedeniyle, rusya’ya teslim etmeye yanaşmamıştı. batı dünyasının kendilerine savunma alanında uyguladıkları bu yaptırımları eleştiren viladimir putin, 5 kasım 2014 tarihinde, kendi savunma sanayilerini geliştirerek ve bu alanda çalışabilecekleri yeni partnerler bularak bu durumu avantaja çevirme yoluna girmiştir.

dahası abd ve ab’nin bu yaptırımları, rusya’nın bölgedeki güç dengesini değiştirebilecek en gözde silahlarını çin’e vermesinde etkili olmuştur: çin’e, 1,5 milyar dolar değerindeki 24 adet su-35 savaş uçağı 2014 yılı içerisinde satılmıştır. bununla beraber rusya’nın geliştirdiği en etkili hava savunma sistemlerinden birisi olan ve 400 km menzile sahip olan s-400 sistemleri de 2015 yılında çin’e satılmıştır. rusya’nın bu manevraları, kendisine ekonomik güç kazandırmasının yanında, çin’in japonya karşısında elini güçlendirerek de abd’nin bölge siyasetini yeni bir zorlukla karşı karşıya bırakmıştır.

çin ve rusya, askeri alandaki işbirliklerini, birlikte yaptıkları bir dizi askeri tatbikatla da pekiştirmişlerdir. bunlardan bel ki en önemli olanı, 16-21 mayıs 2015’te akdeniz’de gerçekleştirdikleri tatbikattır. zira akdeniz, uzun yıllardır abd ve nato’nun rakipsiz at koşturduğu bir alan ve bu iki ülkenin burada yaptıkları ortak tatbikat.

elbette çin ile rusya arasındaki ilişkide bolca pürüz de bulunmaktadır. örneğin rusya’nın, çin’in bölgedeki rakipleri olan vietnam ve hindistan’a savaş gemileri ve denizaltılar satması buna karşın çin’in ise ukrayna ile silah ticareti yapması ve ukrayna’daki yatırımları ikili ilişkiler açısından ilk göze çarpan örnekler olarak sunulabilir. yine iki ülkenin de küresel güç olma hedefleri çerçevesinde etkin olmayı hedefleri ilk alanların önemli bir bölümü birbirleriyle kesişmektedir. öte yandan çin’in silahlanmaya ayırdığı kaynak ve bu kaynaktaki hızlı yükseliş göz önünde bulundurulduğunda, çin, gelecekte askeri anlamda süper bir güç olarak rusya’ya rakip olup, onun hegemonyal politikası için tehdit oluşturabilir.

merkezi isveç’te bulunan sıprı enstitüsü’nün nisan 2014’te yayınladığı rapora göre; 2013 yılında küresel çapta savunmaya ayrılan kaynak 1,747 trilyon dolar civarındayken, abd tek başına 640 milyar dolar ayırmıştır. buna karşın çin 188 milyar dolarla ikinci sırada iken, rusya 87,8 milyar dolar ayırmıştır. 2004 rakamlarına göre abd’nin savunmaya ayırdığı bütçe %12 artarken, çin’in %170, rusya’nın ise %108 oranında artmıştır. çin güçlü ekonomisi sayesinde savunmaya ayırdığı kaynak açısından da rusya ile arasında asimetrik bir denge oluşturmaktadır. çin’in bu şekilde savunmaya büyük kaynak ayırmasının nedeninin, küresel güç olmanın vazgeçilmez unsuru olan askeri güç kapasitesini artırmak olduğu söylenebilir. bütün bu veriler ışığında bakıldığında, çin’in bölgede askeri olarak aşırı güçlenmesi ile rusya’nın stratejik menfaatleri arasında açık bir çatışma söz konusudur.

nihayetinde toparlamak gerekirse

çin ve rusya arasında geçmişten bu yana süregelen çatışmalı bir ittifak söz konusudur. şunu açıkça belirtmek gerekir ki, tüm çatışma ve karşıtlıklara rağmen bu iki ülke de aralarındaki ilişkileri başarılı bir şekilde yürütmeyi başarmış ve güçlü bir ittifak oluşturmuştur. ancak bu iki ülkenin ittifakını mümkün kılan unsur, öteden beri abd’nin bu iki ülkeye ve bunların etkinlik alanlarına yönelik izlediği politikalar olmuştur. bu yüzden bu birliktelik bir zorunluluktan meydana gelmiştir ve fakat gelinen durumda bünyesindeki bütün çelişkilere rağmen abd’nin liderlik ettiği tek kutuplu dünyanın ve emperyal hegemonyanın karşısında denge unsuru olabilecek tek güç de yine bu iki ülkenin başını çektiği ittifak olarak durmaktadır. elbette bu değerlendirme insan hakları, demokratik özgürlükler gibi alanlar üzerinden değil; salt başına jeo-stratejik, ekonomik ve askeri hususlar üzerinden yapılmıştır. bu notu da düşmek ihtiyacı hissettim ki bir linçe maruz kalmayayım.

Rusya ile Ukrayna Arasında Yaşananları Kavramanızı Sağlayacak Bir Siyasi Analiz

Suudi Yetkililerin Açıklamalarıyla Ölümü Kesinleşen Cemal Kaşıkçı Neden Öldürüldü?