Dahi, Ressam, Mühendis Gibi Sıfatlardan Önce, Yalnızca Meraklı Bir Adam: Leonardo Da Vinci

1452-1619 arası yaşayan İtalyan ikona daha normal bir gözle bakmaya çalışalım.
Dahi, Ressam, Mühendis Gibi Sıfatlardan Önce, Yalnızca Meraklı Bir Adam: Leonardo Da Vinci

tarih boyunca hakkında yazılmış en iyi kitaplardan biri, walter isaacson’ın kaleme aldığı leonardo da vinci biyografisidir. ressam, mühendis, hidrolik uzmanı, antropolog, doğa bilimci... ama hepsinden öte, sonsuz merak duygusuna sahip bir deha. eğer bugün yaşasaydı, muhtemelen ona adhd veya dehb teşhisi konur, ilaçlarla “normalleştirilmeye” çalışılırdı. fakat leonardo’yu leonardo yapan şey, tam da bu dizginlenemez merakıydı.

bir defterine, tamamen alakasız bir sayfanın köşesine şu notu düşmüştü: "ağaçkakanın dilini betimle." sadece meraktan. işte bu, onun dünyayı anlama arzusunun en saf örneklerinden biri.

milano’da tiyatro sahneleri tasarladı, floransa’da resimler yaptı, roma’da insan cesetlerini inceledi. göz bebeğinin ışığa nasıl tepki verdiğini anlamaya çalıştı ve bunu resimlerinde kullandı. gökyüzünün neden mavi olduğunu merak etti. insan yüzünde gülümseme sırasında kaç kasın çalıştığını inceledi. rönesans sanatında çığır açan sfumato tekniğini geliştirdi ve 3/4’lük açıyla çizdiği portrelerle resimde derinliği yeniden tanımladı.

harekete aşıktı. nehirlerin akışına, rüzgârın yön değiştirişine, su hortumlarının hareketine... bir ressamın öncelikli amacının “hareket hissini” vermek olduğunu savunuyordu. son akşam yemeği freskinde karakterlerin yüz ifadelerini gözlemlemek için haftalarca sokaklarda dolaştı, insanların duygu değişimlerini inceledi, defterlerine notlar aldı. ve sonuç? resimden öte, bir film sahnesi gibi yaşayan bir eser ortaya çıktı. onun fırça darbeleri sadece bir anı değil, o anın öncesini ve sonrasını da anlatıyordu. portrelerindeki bukleler, su hortumları gibi dökülüyordu.

anatomiye olan ilgisi yüzünden 30’dan fazla kadavrayı inceledi. kalp kapakçığının nasıl çalıştığını, aortun kanı nereye taşıdığını merak etti ve bu mekanizmayı arno nehri’nin kollarına benzetti. tarihte aort kapakçığı üzerine yapılan ilk bilimsel çizimleri o yaptı. ama ne yazık ki, çalışmalarını asla yayımlamadı. belki mükemmeliyetçiliği, belki de ilgisinin çok çabuk başka yönlere kayması nedeniyle...

leonardo, makrokozmos ile mikrokozmos arasında bağlantılar kurmaya çalıştı. her hipotezini test etti. ancak çok fazla projesini yarım bıraktı, çok fazla asilzade ve soyluyla anlaşmazlık yaşadı. onun için tek gerçek, o an neyi merak ettiğiydi.

resim onun için nihai bir amaç değildi; doğayı anlamanın sadece bir yoluydu. alp dağları’nda fosil araştırdı ve onların nasıl dağın tepesine geldiğini çözmeye çalıştı. birçok bilim insanının yüzyıllar sonra keşfettiği gerçekleri o, defterlerinde çoktan formüle etmişti.

hayatının son yıllarını fransa’da, ı. françois’nın himayesinde geçirdi. kral, leonardo’yu o kadar çok seviyordu ki yanından ayrılmadı. ölümünden bir yıl önce ona bir şehir planlaması yapmasını istemişti, ama leonardo’nun ömrü yetmedi.

onun hakkında yazılacak çok şey var. ancak en önemli nokta şu: leonardo aslında bir dahi değildi. en azından doğuştan gelen olağanüstü bir yeteneği yoktu. dahiliği, sonsuz merakında yatıyordu. o, hepimizin çocukken sahip olduğu, ancak yaş ilerledikçe kaybettiğimiz o saf merak duygusunu hiç yitirmedi. 67 yaşına kadar hep çocuk gibi sormaya devam etti.

çıkarılacak ders mi? asla merakımızı kaybetmemeliyiz.

son olarak, leonardo’nun karakterini en iyi anlatan bir olay: floransa’dan ayrılıp milano’ya gitmeye karar verdiğinde, milano dükü sforza'nın hizmetine girmek için bir başvuru mektubu yazdı. sayfalarca süren başvuruda, askeri mühendislik projeleri, sur güçlendirme teknikleri, savaş makineleri, sulama kanalları gibi icatlarını sıraladı.

ve en sonunda küçücük bir not ekledi:
"bu arada, iyi resim de yaparım."

işte leonardo.