Danimarka Tarihinin En Nefret Edilen Adamı: Corfitz Ulfeldt

corfitz ulfeldt, iskandinavya coğrafyası dışında pek bilinmez, ancak kendisi danimarka tarihinin en kötü adamlarından biridir. her milletin tarihinde, perde arkasında duran ama yıkıcı etkisiyle geleceğini şekillendiren bir figür vardır; tıpkı almanya'nın himmler'i, rusya'nın beria'sı, amerika'nın cheney'si ya da türkiye’nin… neyse. danimarka içinse bu isim ulfeldt’in ta kendisi...
ulfeldt soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi; iyi bir hukuk ve muhasebe eğitimi almasının ardından sarayda göreve başlayıp ülkesine maliye anlamında çağ atlattı. bu başarısı sayesinde, o dönemki danimarka kralı christian ıv’ın bir numaralı adamı oldu. kral, ulfeldt’e fazlasıyla güveniyordu; nitekim kendisine bu emekleri karşılığında, hem danimarka’nın dış ve iç işlerine dahil olabileceği hem de en az kral kadar söz hakkına sahip olacağı rigshofmester unvanını verdi, akabinde gayrimeşru kızı leonora christina ile de evlenmelerini istedi. yani, ulfeldt zamanla hem kralın akrabası hem de çok iyi bir ikinci adamı oldu.
1648’de christian ıv hayatını kaybedince, tahta oğlu ıv. frederik çıktı; ancak ulfeldt bu krala pek de istediği saygıyı göstermedi. hem bir önceki kralın kızıyla yaptığı evlilik hem de sahip olduğu unvan, kısa süre içerisinde bu ikili arasında büyük bir iktidar savaşının başlangıcı oldu. ulfeldt’e göre, kral eşine sarkıntılık edip itibarını ayaklar altına alıyor; krala göreyse ulfeldt gizliden gizliye birtakım yolsuzluklar yapıyordu. sonunda ulfeldt, tarihsel olarak danimarka ile en çok sorun yaşayan (hatta düşman diyebileceğimiz) isveç'e kaçtı. buraya geldiğinde, kendisini isveç kralı x. karl gustav’a kabul ettirmek adına danimarka’nın zaaflarını, askeri açıklarını, maliye kayıtlarını ve hazine şifrelerini bir bir ortaya döktü. gustav, ulfeldt’in iyi bir savaş kozu olabileceğini biliyordu; nitekim haksız da çıkmadı. ulfeldt, 1657’de isveç kralı x. karl gustav’ın danimarka’ya açtığı savaşta stratejik bilgiler vererek başdanışmanlık yaptı. savaş sonrası imzalanan roskilde antlaşmasıyla da norveç’in bir kısmı, danimarka’ya ait olan skane, blekinge ve halland bölgeleri ve bazı stratejik adalar isveç’e bırakıldı. arabuluculuk görüşmelerini yapan kişi de tabii ki ulfeldt’ti. ama bilirsiniz, hayatta herkes er ya da geç hak ettiği sona ulaşır, demişler.
ulfeldt de zamanla isveç sarayının güvenini yitirdi; çünkü soylularla sık sık anlaşmazlığa düşüyor, kral gustav’ın kararlarını sorguluyor ve üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokuyordu. bundan dolayı da gözden düştü ve yeniden kaçmak zorunda kaldı. tahmin edileceği üzere, tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıydı ama ülkesi onu affetmedi: tutuklanarak yıllarca zindanlarda çürümeye bırakıldı. uzun süren tutukluluğun ardından da kaçmasına göz yumuldu. kimi kaynaklara göre, ölüm döşeğinde olduğunu sandıkları için bıraktılar, kimisine göre de kendi çabasıyla kaçtı; ancak pek tabii ki kesin olay şey şuydu ki bu durumu fırsata çevirdi ve avrupa’ya giderek çeşitli krallıklarla temas kurdu çünkü danimarka tahtına karşı son bir darbe yapmak istiyordu ancak hiçbir avrupa ülkesi kendisine yüz vermeyince başarısız oldu. artık ne isveç'e ne danimarka'ya ne de avrupa'nın başka bir köşesine ait sayılıyordu; gittiği her yerde geçmişinin gölgesinde kaldı, büyük bir utanç simgesi oldu. sonunda yalnızlık, sürgün ve hayal kırıklığı içinde hayata veda etti ancak asıl bedeli, hiçbir suçu olmadığı halde 22 yıl boyunca bir kulede hapsedilen karısı leonora christina ödedi.
ne derler, bilirsiniz: sadakatten yoksun bir zeka kaç kapı açarsa açsın, hiçbirinde barınamaz!