David Bowie'nin Efsane Şarkısı Space Oddity Ne Anlama Geliyor?

Bowie'nin 1969 tarihli teklisi (daha sonradan, 1970'te ikinci albümünde de yayınlandı) ne anlatıyor?

Şarkıyı önden verelim

space oddity... david bowie’nin tek hücreli organizmalar gibi her seferinde kendini parçalara bölerek üreyen, glam-rock döneminin kapılarını açan başyapıtı…

space oddity, apollo 11'in fırlatılışından birkaç gün önce, 11 temmuz 1969'da yayımlandı. 20 temmuz 1969’da apollo 11, başkan kennedy’nin 60’ların başında nasa’nın önüne koyduğu “astronotların ay’a ayak bastıktan sonra sağ salim dünyaya dönmesi” hedefini gerçekleştirmeyi başarmıştı. ay’a dikilen amerikan bayrağıyla ilan edilen bu ultra-militarist zafer, abd’yi soğuk savaş döneminin psikolojik galibi haline getirdi; emperyalist egemenliğini pekiştirdi. artık dünyanın her yerinde, ay’a bakan herkes “süper güç” amerika’yı görüyordu. “güneşin asla batmadığı” britanya imparatorluğu’nun pabucu dama atılmıştı. ay’ın fethi, o sırada devam eden vietnam savaşı’nı kaygıyla izleyen üçüncü dünyanın bağımsızlık mücadelesinde büyük bir demoralizasyon kaynağı oldu. çünkü, günümüzde dünya yörüngesindeki binlerce uydunun denetiminde yaşanan ultra-kapitalist küreselleşme sürecinin de bütün açıklığıyla gösterdiği gibi, aslında fethedilen dünyaydı.

neil armstrong aya ayak bastığında “benim için küçük, insanlık için büyük bir adım” demişti. bowie’nin derdi tam da bu “insanlık” kavramıylaydı. major tom’un acı hikâyesi, ötekine karşı üstünlük kurmak adına her şeyi yapmaya hazır olan insanlık idealine kapkara bir gölge düşürmüştü. bowie, nasa’yı histerik alkışlara boğan batılı propaganda makinesini aşıp emperyal kâbusu görünür kıldı. kennedy ve armstrong’un tersine, bowie “dünyaya dönmemek” üstüne bir kurgu yapmıştı. bu, damardan varoluşçu bir restti. major tom yer-kontrol ile son bağlantısında şunları söyledi: “100 bin mili geçmeme rağmen / çok sakin hissediyorum / ve bence uzay gemim nereye gideceğini biliyor / karıma söyle onu çok seviyorum / (o bilir!)” sonra yeryüzüyle bağlantısını keserek kendini sonsuz boşluğa bıraktı.

dünyadan bakınca bir tür intihar gibi görünen uzay sarhoşluğunun içinde insan olmanın anlamını aramaya koyuldu. şarkının finali tüyler ürperticidir: “burada teneke kutumda yüzüyor muyum / ay’ın çok üstünde / dünya gezegeni mavi / ve yapabileceğim hiçbir şey yok.”

söz konusu mavi aynı zamanda blues’un mavisiydi, hüzündü. sonuçta dünya kederli bir yerdi. müthiş bir zamanlamayla kurulan bu çokanlamlılık, tek bir sözcükle bunca şeyi ifade etme yeteneği david bowie’nin dehasının, büyük bir şairin müjdecisiydi. kuşağını yürekten vuran “space oddity”, stanley kubrick’in 1968’de vizyona giren 2001 a space odyssey filmi ve buna temel oluşturan arthur c. clarke öykülerinden derin etkiler taşıyordu. david bowie’yi büyük yapan, henüz 22 yaşında bir genç olarak, kubrick-clarke ikilisinin boğuştuğu insan evrimi, bilim, teknoloji, yapay zekâ, uzayda yaşam gibi modern felsefi sorunları sezgileriyle kavrayıp şiire dönüştürebilmesiydi.

bowie muhalif duruşunu baştan sona korudu. daima öncüydü. örneğin, 1996’da, insanlar internetin ne olduğunu dahi henüz tam olarak anlamamışken “telling lies” single’ını sadece sanal ortamda yayınlayarak çığır açtı. mp3 mücadelesinde çokuluslu müzik tekellerine karşı dünya gençliğinin sözcülüğünü üstlendi. 2000’de ve 2004’te “sir” unvanına davet anlamına gelen iki kraliyet nişanını da reddetti. bowie, “sir” olmadı! "major tom" olarak kalmayı tercih etti. öldüğünde görkemli bir cenaze töreni yapılmasını istemedi. ailesinin bile katılmadığı cenazesi, yapıtında asal değer taşıyan, onun kadim yeryüzü uygarlıklarıyla ve elbette kozmosla arasındaki bağı temsil eden dört elementin ayrıştırılmasından ibaretti. ruhen “hiç”, bedenen “kül” oldu…