Doğadaki Her Şeyin Bir Ruhu Olduğuna İnanılan Düşünce Sistemi: Animizm

Genellikle tarih öncesi dönemde yaşayan, doğayla iç içe insanların inandığı bu ufuk açıcı ve güzel düşünceyi inceleyelim. Animizm nedir, ne işe yarar, neleri savunur? Bir bakalım.
Doğadaki Her Şeyin Bir Ruhu Olduğuna İnanılan Düşünce Sistemi: Animizm
iStock

insanların doğayla içi içe ve bütünleşik yaşadıkları primitif dönemlerde, doğadaki her şeyin ruhu olduğuna inandıkları düşünce sistemine animizm diyoruz.

peki, eski insanlar neden böyle düşünüyorlarmış, dahası ruh kavramına nasıl varmışlar derseniz, zamanında bu konuya kafa patlatmış ingiliz etnolog edward tylor’a göre, ilkel insan uyku, düş, vizyon, esrime, ateşli hastalıklar, cinnet ve ölüm gibi psikolojik ve fizyolojik yaşantılar yoluyla ruh kavramına varmış, buradan da bu prensibin kendi dışındaki varlıklarda da olabileceğini düşünmüşler.

diğer yandan ölenlerin bir anlamda hayatlarını sürdürdükleri inancı, atalar kültü/ataya tapmayı doğurmuş; bu inançtan cin, peri inancına geçilmiş; bir takım iyi ya da kötü, daha başka bir söyleyişle yararlı ya da zararlı ruhların bazı yerleri, ağaçlan, kovukları, belli eşyaları doldurduklarına inanılmış. (oradan da olay fetişizme varmış diye devam ediyor bu böyle, ben demiyorum bunu edward tylor diyor…)

ki animizme türk mitolojisi perspektifinden baktığımız zaman da ilk karşımıza çıkan olgu, ruhları veya ataları temsil ettiği düşünülen tözler oluyor

“eski türklerdeki animist inanç, tözler için de geçerli zira animizm esasen yer sub inancının başka bir ifade tarzıdır. suda, ağaçta, ormanda, dağda, bazı hayvanların gövdelerinde yaşadıkları düşünülen doğaüstü varlıklar ve hatta bunların dışında kalan unsurlar da bu kavram içine dahil edilebilir. dolayısıyla animizm ve animizmin özel bir biçimi olan ataya tapınma/saygı gösterme olgusu tözlerin oluşumundaki en önemli etkenlerden biridir.”

“şimdi burada kafalar biraz karışıyor. yani türklerde de hayvan ata var ama böyle totem gibi de değil tam…ki türklerin en eski din anlayışlarından birinin totemizm olup olmadığıyla ilgili tartışmalar öteden beri süregeliyor zaten. aslında bütün mesele kavramların algılanması ve açıklanmasıyla ilgili ya da meseleye bakış açınızla…ben başlangıçta ilk inanışın animizm olduğunu düşünüyorum ki bunu yer su inancında da görüyoruz. zaten totemizm, animist anlayışın doğal sonucu gibi olmuş, yani doğada her şeyin ruhu varsa o halde her şeyin totemi de olabilir, ha siz buna totem değil de töz dersiniz. (belki de bütün mesele her şeyi bir izm kalıbının içine sokmaya çalışmaktan çıkıyor, belki de bazı şeyleri biraz dağınık bırakmak gerekiyor…)”

“türk mitolojisine baktığımız zaman da bu büyülü anlatıların henüz doğayla iç içe yaşadıkları ve bilimin olmadığı dönemlerde, şamanizm, tengricilik ve animizm çerçevesinde, yaşadıkları her şeyi anlamlandırma çabalarının sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz ki fuzuli bayat, mit ilkel insanın şuurundaki izahatlardır, der.”


türk mitolojisinde ağacın yer, gök ve insanlar arasında bağı sembolize ettiğini biliyoruz. mesela hakaslar, kayın ağacının köklerinde, yeraltı dünyasındaki atalar alemiyle bağlantılı bir gücün ifadesini görürlerdi.

eski türklerin dini inanışının esasını oluşturan yer sub ve atalar kültüyle de bağlantılı bu tasavvurun bana göre günümüzdeki en güzel örneklerinden biri de karayların balta tiymez mezarlığı.

“mezarlığın adı balta tiymez/balta değmez…bu adı da içinde bulunan meşe ağaçlarının kesilmesinin yasak olmasından almış. bu tamamen atalarının kutsal ağaçlarda ikamet ettiği inancıyla alakalı. karaimler, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir bağ sağladığına inandıkları bu kutsal ağaçlar aracılığıyla atalarına seslenebildiklerine inanıyorlar.”

animizm, yer sub inancının başka bir ifade tarzıdır, dedik ya, mesela şamanist dünya görüşünde derelerde, vadilerde, ağaçlarda, kayalarda yaşadığı düşünülen ruhlar vardır ve ruhlar o yerin sahibi/hamisidir. ama sadece bu ruhlar değil ölen insanların ruhları da bu kavramın içine girer. dolayısıyla atalar kültü, burada animizmle birleşir.

“önceleri atalar kültünün bir yansıması olarak yapılan bu putların zamanla sayısı artmış ve bütün koruyucu ruhlar için yapılagelmiş. atalar ruhu olmasına gelince, gerçekten de altaylılar bunlardan bahsederken 'bu babamın tözü, bu anamın tözü' derler. (az önce dediğim gibi zamanla sayısı artmış olmasına rağmen ortaya çıkışı atalar kültü)”


bu noktada eski türklerde yaygın olarak gördüğümüz, şamanist inanca dayalı büyü sistemi için de animizm kaynaklı diyebiliriz

zira türkler ruhun ölümsüzlüğüne inanırlardı. ölmek/uça barmak ruhun bedeni terk etmesiydi ama ruhlar aleminde de yaşamaya devam ederdi. (uçma fikri büyük dinlerde ifade edildiği gibi tam bir cennet anlayışını dile getirmemekle birlikte ruhların yaşanılan yerden göğe yükseldigini ifade ederdi.) birçok yerde öbür dünya bu dünyanın tersi olarak düşünülürdü. mesela ölüler genelde güneş battıktan sonra gömülürdü çünkü bu dünya aydınlığı öbür dünya karanlığı simgelerdi. dolayısıyla ölen kişinin yeni hayatı da karanlıkta başlamalıydı ya da ölenin mezarına konan eşyalar kırılırdı ki öbür dünyada kırılmamış olsun. kısaca öbür dünya bu dünyanın tamamen tersiydi.

"bu tersine olma motifini türk mitolojisinin pek çok demonolojik unsurunda (hatta bazı destan kahramanlarında da) görürüz. bazı körmöslerin lafı tersten anlaması (gel deyince git, git deyince gel anlaması), arka arkaya yürümeleri (cinlerin ters ayaklı olduğu inancına benziyor bu da) vs inanışların türklerin büyücülük geleneğine olan yansımaları da olmuş tabii ki. mesela bir büyü yapılacağı zaman giysiler ters giyilirmiş (tıpkı yas tutarken olduğu gibi) ya da görülen rüyanın tersinin çıkacağına inanılırmış (mesela rüyada birinin ölümünün ömrü uzayacak diye yorumlanması) vs (bu arada kuran-ı kerim'deki ayetleri tersten okuyarak yapılan büyü çeşidi de buna dayanıyor olabilir)"

ölen kişinin dünya değiştirdiği kabul edilir ve bu dünyayla da bağının tamamen kopmadığına hatta yılda bir defa yaşadığı yerleri ziyaret ettiğine inanılırdı ama bunu hortlamayla karıştırmamak lazım çünkü eski türkler bazen ruhların hortladığına da inanırlardı. hatta ruhlar bazen başkasının bedenine de girerdi.

ölülerin başıboş dolaşan ruhlarına altaylılar özüt/üzüt diyorlardı. (üzüt aslında bedenden ayrılan ruh demek, bunlar bazen kalabiliyor demek ki)

bu şekilde hortlayan ruhları ölüler alemine kabul ettirmek ya da göndermek şamanların göreviydi.

“altaylılar ruhları iki kategoriye bölerlerdi: tös/töz yani ezelden mevcut olan ruhlar ve yayan neme yani sonradan yaratılan ruhlar. (tözün ongon anlamını da unutmayalım ki orada da zaten ruhun simgesi anlamına geliyor )”

işte animizmde, öbür dünyada bu dünyanın benzeri bir hayat yaşayan ruhlar iyi de olabiliyordu, kötü de. ruhlar, insanlar arasına karışarak onlara şans da verebiliyordu, hastalık da getirebiliyordu.

bu yüzden ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına sunularda bulunmak gerekiyordu...

okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
sedat veyis örnek - etnoloji sözlüğü
yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin abc'si