Efsane Çizgi Film "Vücudumuzu Tanıyalım" Tadında Bir Anlatımla: Diyabet Nedir?

Çocukluğumuzda televizyonlarda "Bir Varmış Bir Yokmuş... İnsan Vücudu" (Vücudumuzu Tanıyalım) adlı aşırı öğretici bir çizgi film yayınlanırdı. Birçok kitaptan daha öğretici olan o çizgi filmin yakaladığı tadı bir Ekşi Sözlük yazarı, diyabet konusunu anlatırken yakalamış.
Efsane Çizgi Film "Vücudumuzu Tanıyalım" Tadında Bir Anlatımla: Diyabet Nedir?
iStock


burada bahsedeceğim şey tip 2, yani diyabet vakalarının yüzde 90 civarını oluşturan biçimi

tip 1 olan apayrı bir hastalıktır ve işleyişi burada anlatılandan farklıdır.

bildiğiniz üzere vücudun tüm hücrelerinin en çok kullandığı enerji glikozdan gelmekte. yediğiniz her şey bir noktada karaciğere uğrar ve karaciğer besinleri parçalayarak glikoza çevirir ve kendi içinde depolar, sonrasında da gerekli gördüğü miktarda kana salar.

kana salınma işi alyuvarlarla yapılmaktadır. alyuvarların her birini postacı olarak var sayın. karaciğer bunların hepsinin sırtına içi şekerle dolu bir çanta yükler ve "hadi kardeşim şu şu adreslere uğrayın ve bunları teslim edin" der.

kanser oldu mu çat diye öldürmesiyle ünlü olan organımız pankreasın vücut için vazgeçilmez olma sebebi ise insülin hormonunu salgılamasıdır. insülin, vücuttaki hücrelerin glikoza olan duyarlılığını arttıran bir maddedir. insülini de alyuvarların kapıyı vurma şiddeti olarak ele alalım.

şimdi normal şartlarda bir alyuvar bir hücrenin kapısına geldiğinde kapıyı yavaşça çalar, hücre ise kapıyı açar, glikozu alır ve alyuvar yoluna devam eder. burada kapı çalma işi son derece nazikçe olur "tık tık" şeklinde. hayvanlık yapılmaz.

şimdi t2 dm hastalığımızın anormalliklerini anlatmaya başlayabiliriz. bu hastalık baş gösterdiğinde vücuttaki hücreler insülin hassasiyetini kaybetmeye başlarlar. bunun sebebi de kan şekerini çok hızlı yükseltip alçaltan yiyeceklerdir, yani glisemik endeksi yüksek olan gıdalar. bunun sonucunda normalde iki "tık tık" şeklinde yapılacak kapı çalmasını duymamaya ve şekeri almamaya başlarlar. bunun sonucunda ise karaciğerin hücrelere gitmesi için kana yüklediği şeker kanda kalmaya devam eder ve kan şekeri yükselir.... mi acaba?

hayır yükselmez! çünkü bunu bizden önce pankreas anlar. pankreas ürettiği insüline rağmen kan şekerinin düşmediğini bizden önce fark eder. bunu kompanse etmek için overdrive moduna geçer ve haddinden fazla çalışmaya başlar (özellikle pankreas beta hücreleri ciddi overdrive atarlar kendilerine). bunun sonucunda ise ne olur?

normalde kibarca kapıyı çalan alyuvarlar bu sefer hücrelerin kapısına tekme atmaya başlarlar. gerçekten insülin direncinde içinizde gerçekleşen kimyasal proses hücrelerin kapı tekmelemesi gibidir. insüline duyarsızlaşmış doku hücreleri alyuvarların yanındaki aşırı insülin yüzünden duyarlı hal gelir ve kapıyı açarlar. ancak alyuvarlar ciddi ciddi kapıya tekme atar gibi insülin ile gezerler kanda.

işte bu durumun adı tıpta bozulmuş glikoz toleransı, insülin direnci ve prediyabettir. halk arasındaki adıyla da gizli şekerdir. şu koşulda şeker hastası sayılmazsınız ancak bir şeylerin doğru olmadığı kesindir.

insülin direnci normal bir kan şekeri tahlili ile belli olmaz çünkü sizin kan şekeriniz normal sınırlarda kalsın diye pankreasınız götüne roket takılmış gibi bir hızla insülin salgılamaktadır. bu durum sadece oral glikoz tolerans testi ve kan insülin seviyesi testleriyle ortaya çıkartılabilir.

bu geri döndürülebilir bir süreçtir. karaciğere "yeter ulan verme glikozu" diyerek glikoz metabolizmasını yavaşlatan ilaçların yardımıyla, diyet listesi düzenlenip yeterli egzersiz ve sporu hayatınıza sokarak bu hissizleşmiş hücrelerin insülin hassasiyetini onlara geri verebilirsiniz. bunun sonucunda hücreler tekrardan basit bir "tık tık" hareketine kapı açarak glikozu içeri alacakları için pankreas da bir yerden sonra overdrive'dan çıkar ve normal işlemine döner.

ancak, insülin direncine müdahale edilmediği takdirde, ki gizli şeker denmesinin sebebi testi yapılmadıkça anlaşılabilecek bir durum olmamasından gelir, pankreas bir yerden sonra kendini bitirir ve beta hücreleri "yeter artık" diye havlu atar.

bu durumda insülin hassasiyeti düşük hücrelerin göz ardı edeceği glikoz yüklü alyuvarlar kanda dolaşır da dolaşır, karaciğere geri gider. karaciğer de zaten eli dolu gelenlere biraz daha glikoz yükler, sonra biraz daha, sonra biraz daha derken bir bakmışsın kan şekeri olmuş 200, pekmez diye tereyağına sürülecek kıvama gelmiş.

işte bu tip 2 diabetes mellitus hastalığının başladığını gösterir. pankreasın kendini toparlamaya mecali yoktur, karaciğerin durmaya niyeti yoktur, doku hücreleri de insüline cevap vermeyecek kadar sağırlaşmışlardır.

bu raddeden sonra hastalık bir daha kolay kolay geri döndürülemez, ilaçlar, diyet ve sporla kan şekeri kontrol altında tutulabilir ama genellikle ömür boyu sizi düzenli yaşamaya zorlar. pankreas kendini çok fazla tüketmişse normal şartlarda salgılayacağı insülini dahi salgılayamayacak duruma gelir, o zaman dışarıdan insülin alınması zorunludur çünkü diyabet ilaçları sadece karaciğerin saldığı glikozu kısıtlar, kanda sıfırdan insülin yaratamaz (ancak sanırım janumet isimli bir ilacın pankreasın beta hücrelerini stimule ederek tekrar insülin salgılanmasını başlatmayı amaçladığını da not geçelim).

insülin direnci bu arada belirti verir ama görmesini bilene. anlaşılmayan kilo alımı ve eskisi kadar kolay kilo verememe en büyük belirtisidir. insülin direnci esnasında reaktif hipoglisemi denilen özellikle glisemik endeksi yüksek gıdalar içeren şeylerin yenilmesi sonrası ani şeker düşmeleri sonunda bayılma/bayılacak gibi olma, terleme, titreme gibi şeyler de görülebilir. bu tür semptomlar sadece bu hastalığın belirtisi olmadığı için mevcut olmaları durumunda bir endokrinologa giderek tiroidden böbreküstü bezlerine kadar her şeye bakılarak sorunun nerede olduğunun anlaşılması ve insülin direnci tespit edilirse de diyabete ilerlemesini engellemek adına gerekli adımların atılması elzemdir.

eskiden kontrolsüz diyabetin sebep olduğu aşırı yüksek kan şekeri yüzünden zarar görerek kangren olan uzuvların kesilmesi gibi şeyler yaygındı ancak günümüzde çok görülen şeyler değiller ve hastalığı erken yakalarsanız en başından geriye döndürebiliyorsunuz, diyabetin başında yakalarsanız da hayatınızı ske ske düzene koydurduğu için hastalığın kurallarıyla oynadığınız sürece ömrünüzün sonuna kadar nispeten diğer insanlar gibi gündelik hayatınızı yaşayabiliyorsunuz, tabii ilacınızı, sporunuz aksatmadan, diyetinize de dikkat ettiğiniz sürece.

son olarak da, teşhis edilen diyabet vakaları gittikçe artacak. tüketim çılgınlığının yeni trendi genelde hep vücudun metabolizmasının içine eden gıda katkılarıyla dolu. basit şeker denilen kavram hayatın her yanını sarmış durumda. fast food kültürünün gölgesi altında ilerleyen bir beslenme anlayışından kurtulmazsak 50 sene sonra modern dünyanın yarısının diyabet hastası olacağına da kalıbımı basarım.

bu vesileyle de sürekli kaloriye kafayı takan ancak gıdaların asıl sorunu olan glisemik endeksleriyle ilgili doğru düzgün bilgi vermeyen tüm diyet listelerine ve onlara hazırlayan diyetisyenlere de selamımı iletirim.