Evrim, Bütün Canlılar Arasında Neden En Çok Homo Sapiens'in İlerlemesini Sağladı?
beyin; insanoğlunun en karmaşık yapı taşıdır ve karmaşıklığın içerisinde bizi hayatta tutarken diğer canlılardan ayıran bir özelliği de barındır. bu özellikler hepimizin de bildiği gibi duygularımız ve düşüncelerimizdir.
bilim insanları, insan beyninin evriminin, hayatta kalma ve baskın bir tür olma sürecinde önemli bir rol oynadığını dile getirmiştir. takribi beş milyon yıl önceye kadar uzanan bir geçmişi olan insanın bu süreç zarfında araştırmalarına göre homo habilis'ten (yaklaşık 2,8 milyon yıl önce) homo erectus'a (yaklaşık 1,8 milyon yıl önce) geçişle gerçekleşmiş olduğu düşünülmektedir. çünkü homo erectus'un beyin hacmi, homo habilis'ten daha hacimli ve büyüktü. bu da atalarımızın daha gelişmiş düşünebilen, sosyal olarak daha karmaşık bir tür haline gelmelerini sağladı. ayrıca bakınız:
peki ne oldu da diğer canlılardan farklı olarak evrim, bizi açık ara bu şekilde değiştirdi?
ilk bilim insanları hacim ve boyut olgusunun insandaki zekayı tetiklediğini düşün fakat bunda yanıldıklarını kısa sürede anladılar, çünkü zeka, düşünce ve duyguların hacimle değil de etkileşim geçiren nöronlarla ve sayılarıyla alakası vardı.
bu kadar yoğun bir hücre yapısı emsalsiz oburluğuyla da beraberinde getirir, araştırmalara göre insan beyni vücudun toplam enerjisinin yüzde 20'sini dinlenme halindeyken tüketir. buna karşılık, diğer primat kuzenlerimiz örneğin şempanzelerin beyni bunun sadece yarısına ihtiyaç duymaktadır.
bu tarz bir enerji harcayan organ istemese dahi gelişebilir diyebilirsiniz. işte tamda burada bilim insanların teorilerine bir bakmamız lazım; 1995 yılında antropolog leslie aiello ve evrimsel biyolog peter wheelerolası bir cevap olarak pahalı doku hipotezini önerdi. altta yatan mantığı basit bir şekilde şöyle açıklayabiliriz insan beyninin evrimi muhtemelen bir metabolik değiş tokuşu gerektiriyordu. beynin büyümesi için, diğer organların, yani bağırsakların küçülmesi gerekiyordu ve tipik olarak ikincisine gidecek olan enerji, ilkine yönlendirildi. kanıt olarak, daha büyük beyinleri olan primatların daha küçük bağırsakları olduğunu gösteren verilere işaret ettiler.
daha sonraları antropolog richard wrangham, yemek pişirmenin icadının insan beyninin evrimi için çok önemli olduğunu savunarak bu fikri temel aldı. yumuşak, parçalanmış ve pişmiş gıdaların sindirimi, sert çiğ gıdalardan çok daha kolaydır ve daha az gastrointestinal sağlar ve az enerji tüketirken daha fazla kalori sağlar. o halde belki de yemek yapmayı öğrenmek, insan beyninin zaman içinde şişmesine izin verdi.
bu teorilere baktığımızda aslında beynin sadece modern anatomiye ilişkin bu gözlemler ikna edicidir. fakat asıl işin milyonlarca yıl önce meydana geldiği düşünülen biyolojik değişimlerin üst üste katmanlar oluşturmasıyla bu noktaya geldiğini düşünmek bizi dna'mıza doğru götürmektedir.
bundan dolayı bilim insanları genlerimizi incelemeye başladıklarında glikozun enerji olarak kullanılmak üzere hücrelere hareketini etkileyen bir gen ailesini buldular ve araştırmaya başladılar.
gen ailesinin bir üyesi özellikle beyin dokusunda aktifken, bir diğeri en çok kasta aktiftir. eğer insan beyninin büyüklüğü, beyin dokusu ile kas arasında metabolik bir seçilim yaptıysa bunu beynimizin kazandığını bilmekteyiz, daha sonra bu durumu kanıtlamak için bilim insanları genlerin insanlarda ve şempanzelerde farklı davranması üzerine araştırmalar yaptı.
araştırmalarda ölen insanlar ve şempanzelerden beyin, kas ve karaciğer örnekleri toplandı ve her örnekteki gen aktivitesini ölçmeye çalıştılar. sonuç olarak beyin merkezli glikoz taşıyan genin insan beyin dokusunda şempanze beynine göre 3.2 kat daha aktif olduğunu, kas merkezli genin ise şempanze kasında insan kasına göre 1.6 kat daha aktif olduğunu buldular.
ayrıca araştırmacılar genlerin karşılık gelen düzenleyici dizileri ve gen aktivitesini uyaran veya bastıran dna uzantıları arasında bazı ilgi çekici farklılıklar da buldular. insanlarda, şempanzelere göre , kas ve beyin odaklı glikoz taşıyan genler için düzenleyici dizilimler, tek başına şans eseri beklenebilecek olandan daha fazla mutasyon biriktirdiğini gördüler, bu da insanların bu bölgelerinin daha hızlandırılmış bir evrim geçirdiğini gözler önüne sermiş oldu.
bu gelişmelerden sonra embriyonik beyin gelişimi uzmanı debra silver yukarıdaki açılan yoldan giderek bazı deneyler yaptı; deneylerinde hare5 adlı bir gen düzenleyici kullandı, hare5'in şempanze kopyasını bir fare grubuna ve insan sürümünü ise ayrı bir gruba dahil etti. sonuçlar şaşırtıcıydı; embriyonun gelişimindeki 10. günde, hare5'in insan versiyonu tomurcuklanan fare beyinlerinde şempanze kopyasına göre çok daha aktifti ve sonuçta yüzde 12 daha büyük bir beyin üretti.
deneyler yukarıdaki mutasyona uğramış gen aktivitesini bir şekilde kanıtlamış oldu fakat bu deneylerden sonra debra silver: ancak insan beyninin nasıl bir anda patladığını tam olarak yanıtlamak hem eski beyin kalıntılarına bakmak gerektiğini söyle (tabii ki bu imkansız) ve ayrıca çok daha fazla araştırma yapılması gerektiğini de vurguladı.
beynimiz nasıl geliştiği tam olarak aydınlatılamasa da beynimiz evrimini sürdürmektedir.