Game of Thrones'un 8. Sezon 5. Bölüm İncelemesi: Daenerys Haklı mı?

Game of Thrones, 8. sezon 5. bölümde büyük tartışmalara ve ikiye bölünmelere neden olabilecek bir bölüm izletti bize. Bölümü inceleyelim.
Game of Thrones'un 8. Sezon 5. Bölüm İncelemesi: Daenerys Haklı mı?

game of thrones, bitime bir bölüm kala akıllara durgunluk veren bir bölüme imza attı. emilia clarke, bulabildiğiniz en iyi televizyonu bulun demişti bu bölüm için; en büyük televizyonda bize resmen katliam izlettirdiler. bir noktadan sonra bölüm, uçuruma dönüştü; ne hissedeceğimi bilemeden izlemeye başladım. bitince de nefesim kesildi. bölümdeki her detayı yazdım. westeros tarihi ile son bölümün bağlantısını; targaryenlerin geleceği görme özelliklerini; 45. dakikadan sonra olanların nedenlerini ve kötülüğün ölüm kapıya dayanana kadar var olduğunu anlatmaya çalıştım.

kader çizgisi

ilk başlığımın “kader” olması gerekiyordu çünkü artık bazı şeyler kesinleşti. game of thrones evreninde hiçbir şey rastgele olmuyor. dizideki her şey belirli bir kader çizgisine göre ilerliyor ve olacakların çoğu önceden bize gösterildi. çoğunun da mantıklı bir açıklaması yok. yukarıda bir tanrı var ve o tanrının çizdiği oyun tek tek gerçekleşiyor. hatta bu tanrı yer yer oyuna katılıp yardım ediyor. artık o tanrı martin mi dersiniz, senaristler mi dersiniz bilmiyorum ama dizi, kesinlikle bir çizgide ilerliyor.


yalnızlık içerisinde devasa güç

dany, 7. sezonda westeros’a ayak bastığından beridir tek bir şeyi söylüyor: “beni salın, tek başıma alayım şehri“. fakat masasındaki tüm taktisyenler onu bu bölüme kadar engellediler. yapma dediler, etme dediler. biz çözeriz diyen taktisyenler, bu süreçte her şeyi batırdılar. dany, 13 bölüm içerisinde neredeyse her şeyini kaybetti. ona; eğer birilerini/şehri yakarsan, senden korkarlar, senden korkarlarsa sana inanmazlar dediler. o da buna olabildiğince kabul etti, karışmamaya çalıştı. 7. sezon 4. bölüm hariç. sürekli kaybetmeye dayanamayan dany, ejderhasına binip, highgarden’dan dönen lannister ordusuna saldırıp hepsini yerle yeksan etmişti. jaime’nin korkulu bakışları hala gözümün önünde. sonraki bölümde de tarly hanedanının kralını ve oğullarını yakmıştı. bir nevi işi kendi çözdü, gözdağı verdi. bunların hepsi, aslında dany’nin içinde her daim yer alan durdurulamaz bir yakma/yıkma isteğinin göstergesiydi.

dany, genellikle etrafındakileri dinlemek istedi. neden? çünkü dany, güvene dayalı biri. insanların onu sevmesi ve güvenmesi en büyük dayanağı-ydı. gittiği her yerde saygı duyulduğu için insanlara söz hakkı veriyordu. fakat westeros’a geldiğinden beri işler ters gitti. burada ona saygı duymak yerine ondan korkuyorlardı. kimse de onu sevmiyordu ki o da bunu birçok defa dile getirdi. kendini kanıtlamaya çalışsa da olmadı. bu süreçte gemilerini kaybetti, ordularının çoğunu kaybetti, en sevdiği adam jorah mormont’u kaybetti, üstüne yıllardır yanında olan dostu missandei’yi kaybetti. ve en sonunda; 8 sezon sayıkladığı tahtı kaybetti. hem de hiç oturamadan. varys’in bütün westeros’a jon’un esas kral olduğunu açıklaması ile dany, artık kraliçe olamayacağını biliyordu. jon’u, “sevgi” ile kendine bağlı tutmaya çalışan dany, ortadan kalkan sevgiyle beraber artık jon’u tutamayacağını anladı ve kafasındaki perdeleri yırtıp o cümleyi kurdu: let it be fear.


deli kraliçe daenerys targaryen

dany, deli kral aerys’in en son çocuğu. aerys, westeros’taki bir isyanı bastırmaya gittiğinde, kral olmasına rağmen isyancılar tarafından yakalanıp hapse atıldı. onu en sevdiği adamı tywin kurtarana kadar 6 ay hapiste kaldı. ama kurtarılan aerys artık o eski adam değildi. zaten psikolojik olarak sorunlu olan aerys, ölüm korkusu ve güvensizlik ile beynini bulandırmaya başladı. öyle ki sağ kolu tywin’e bile güvenmemeye başlamıştı. sonucunda robert’ın isyanı yaşanmış ve aerys, sadık adamı tywin tarafından ihanete uğrayıp; onun oğlu jaime tarafından öldürülmüştü. kralı, en güvendiği kişiler öldürmüştü.

aerys, delirdiğinde ve şehir kuşatıldığında, karısı dany’ye hamileydi. 8 sezon boyunca dany’den bu yüzden korktular. aerys’in son çocuğuydu; babasının kanını taşıyordu. babasının öcünü almak için çıktığı bu yolda dany 8 sezon boyunca belki de bin defa taht demiştir. ve bu sezon, sadece tahtı kaybetmekle kalmadı, etrafında güvendiği herkesin ölümünü izlemek zorunda kaldı. üstüne güvendiği insanlar tarafından ihanete uğradı. aynı babası gibi. çocukları gibi sevdiği ejderhalarının gözünün önünde ölmesi, ona inanan askerlerinin gözünün önünde katletilmesi, jorah ve missandei’nin yokluğu sonucunda dany, yalnız kaldı. aerys, tywin’e güvenini yitirirken; dany, tyrion’a güvenini yitirdi. kader.


yapımcıların da dediği gibi, bu kadar büyük bir gücü elinde tutan birinin yalnız kalması tehlikelidir. sonucu ise ağır oldu. fakat yukarıda da dediğim gibi, şehri yakmak dany’nin kaderinde vardı.

dany, yaşanacakları çoktan görmüştü zaten. bu dizide yaşanan her şey aslında önceden belirlenmiş bir kaderin gerçekleşmesinden ibaret demiştim. burada şunu söylemek gerek: targaryenlerin geleceği görebilme gibi özellikleri var. targaryen ailesi, valyria’nın yıkılacağını bildiği için oradan ayrılmıştı. daenys, rüyasında valyria’nın yıkılacağını görmüştü ve babası ona inanıp her şeyini sattıktan sonra kaçarcasına ejderha kayası’na yerleşmişti. dany, 8 sezon boyunca ilmik ilmik işlenerek bu güne kadar getirildi. kaderini tamamlamak üzere.

dipnot düşmek istiyorum. jon ile odasında yaptığı konuşmada yönetmen, şömine ateşinin önünde dany’yi göstererek aslında güzel bir gönderme yaptı. kareye bayıldığımı söylemem gerek.


300 yıllık kül şehri

aegon targaryen, 2 kız kardeşi ve ejderhaları ile westeros’a geldiğinde onlara direnen dorne hariç kimse önlerinde duramamıştı. aegon, westeros’a gelip ileride adı king’s landing olacak aegonfort’u kurdu. yani king’s landing, bir targaryen mirasıdır. targaryen sembolüdür.

dany, 13 bölüm boyunca zapt edilen biriydi. aslında herkes onun ne kadar tehlikeli biri olduğunu biliyor ve onu ne kadar sevseler de -ucundan- korkuyorlardı. westeros’a geldiklerinden beri onun hiçbir savaşa karışmasını istemediler. tyrion’un jaime ile yaptığı konuşmadı “şehir düştü” kesinliği, dany’yi ne kadar iyi tanıdığının bir tezahürüydü. neler olabileceğini çok iyi biliyordu. seyircinin, bir ejderha ile şehir yıkılabilecekse neden 3 ejderha ile saldırmadı sorusunun cevabı burada: merhamet ve şefkati benimsemiş olan dany, taktisyenlerini dinleyip sahaya elinden geldiğince karışmadı. ama bu karışmama her şeyine mal oldu. dany, onca akrep/ballista yapılmadan şehre saldırsa, dizi 7. sezon 2. bölümde biterdi.

dany, westeros’a geldiğinden beri şehre saldırmak için yanıp tutuşuyordu. bunu da hesaba katmak gerek. bunu yapmayı çok istiyordu. sonunda da gerçekleştirdi. fakat bu bölümde bile tyrion, çanlar çalarsa lütfen dur dedi. lakin dany, nefretini ve hırsını o kadar doyuramadı ki, atalarının kurduğu şehri yerle bir etti. bir diğer deyişle helak etti. bundaki ana sebeplerden biri; dany, essos’da nereye gitse köleler sahiplerine baş kaldırıyordu, diktatörlüğe karşı mücadele ediyordu. dany, kurtarılmak isteyen insanları kurtarıp onların saygısını kazanıyordu. fakat westeros’ta herkesin keyfi yerindeydi. bir diktatörün altında yaşayan bu insanların hiçbiri kurtarılmak istemiyordu. kayıpların verdiği nefret, tahtı kaybetmiş olmanın verdiği mutsuzluk ve atalarına ait şehrin kirlenmiş olması onu bu yola itti. babasının yapmak istediğini, kızı tamamladı. 7 krallık, aegon targaryen ile başlamıştı. bir başka targaryen’in elinde de yok olacak gibi.

king’s landing’i yakıp yakmama arasında kaldığı bölüm harikaydı. dany’nin suratındaki nefret, yedirememe, hırsının doymamasını muhteşem bir oyunculukla göstermeyi başardı. etkilendim. cersei, dany ve çan arasında gidip gelen o birkaç saniyedeki bekleyiş, son yılların en başarılı gerilim anlarından biriydi. ölüm ile yaşam arasındaki bekleyişti resmen. çana rağmen dany’nin havalanması, tyrion’un rahatlayan gözlerini bir anda korku kaplaması ve cersei’nin kapalı dudaklarının şokun etkisiyle açılması tek kelime ile gerilimin tanımıdır.


artistliğin sonu, kaderin gülü

arya ve tazı, geçen bölüm intikamları için yola çıkmıştı. onları king’s landing’e girerken gördük. arya ve tazı, ordular çatışırken içeri sızıp yıllardır arzuladıkları karşılaşmayı yaşamayı planlıyorlardı. fakat dany’nin delirmesi ile bütün planları altüst oldu. büyük bir motivasyon ile geldikleri şehir aslında “yanlış zamanda yanlış yere” dönüşü verdi.

tazı, dizinin başladığı ilk günden beri abisini öldürmek için yanıp tutuşan biriydi. 8 sezonluk koca bir motivasyon. hiç değişmedi. fakat arya, cersei’yi ne kadar listesine koysa da öldürme kabiliyetine sonradan erişti. haritanın üzerinde yaptıkları sohbette, tazı ona: benim gibi mi olmak istiyorsun, dedi. tazı, arya’nın kendisi gibi intikam “ateşi” ile yanmasını istemedi. ilginçtir, tazı yıllardır stark kızlarının en büyük koruyucusu oldu. onlar içinden elinden geleni yaptı. bu sefer de arya’ya bir nevi abilik yaparak gitmesini istedi. çünkü tazı sonunun ölüm olacağını biliyordu. arya’yı burada ikna ederek gönülleri fethetti diyebiliriz.

tenhada oklarla şov yapan arya, iş sahaya gelince maalesef artistliğinin kurbanı oluyor. ölümün her yüzünü gördüm diyen arya, battle of winterfell’de aciz bir duruma düşmüştü. fakat bu sefer acizlikten daha öte bir konumdaydı. kendini kıyametin içinde bulan arya, resmen dünyada cehennemi yaşadı. bu seferki düşman ayakları yere basan biri değil; tepesinde uçan, etrafı yakıp yıkan devasa bir ejder sahip deli bir kadındı. daha korkunç ne olabilir ki?

niye ölmedi sorusunun da hiçbir mantıklı açıklaması yok arkadaşlar. size basit bir cevap vereyim: çünkü kaderinde ölmemek var. bizler yeşil gözleri cersei zannediyorduk ama anlaşılan o yeşil gözler daenerys’in gözleriymiş. buzu öldüren arya, şimdi de ateşi öldürüp buzla ateşin dansını tamamlayacak. tabii arkanızda bir tanrı olunca ölmeniz zorlaşıyor. lord of light da epey bonkör biri. ölümden kurtulan arya, at ile ödüllendirildi. bu sahnenin de mantıklı bir açıklaması yok. tanrı, öyle istedi. öyle oldu. sizlerin farklı yorumları olabilir, ben gökten indiğine eminim. güzel bir detay: kurtarmaya çalıştığı kızın elinde beyaz bir at vardı.


clagenebowl

seyircilerin kafasının karıştığı yegane bölümlerden biri de burası. 8 sezondur beklediğimiz tazı ve dağ’ın kapışması sonunda gerçekleşti. dağ kaskını çıkarttığında tazı’nın “işte sen tam olarak busun” demesi güldürdü. aralarında, en doğru tabir ile “ölümüne” bir mücadele oldu. tazı, abisinin ne olduğunun farkında değildi. seyircinin de kafası burada karışıyor işte. o kadar kılıç darbesine ve kafaya saplanan bıçağa rağmen dağ neden ölmedi? çünkü dağ, gerçek bir zombi.

zombi’nin esas tanımı: büyü ile hayata geri getirilen ölüdür. günümüzde izlediğimiz, beyninde vurulunca ölen zombiler tamamen george a. romero’nun eseridir. 1968 yapımı filmi night of the living dead ise “et yiyen zombilerin” ilk ortaya çıkışıdır. öncesindeki tüm zombiler, keza zombi tarihi her daim büyü üzerinedir. dağ, basit bir açıklama ile necromancer olan qyburn’ün eseridir. ölümden geri getirildi. haliyle ölmüş birini kılıçla öldüremezsiniz. illa bir mantık hatası bulacaksak en büyüğü bence şu: dağ, qyburn’ün sözünden nasıl çıktı? onun dışında 10 numara 5 yıldız bir dövüştü. bir hiçliğin içerisinde, her yer yanarken ve tepelerinden ejderha geçerken her şeyi bitirecek son dövüşü yaptılar. ve dövüş ironik bir şekilde bitti: ateşten korkan tazı, kardeşi ile beraber ateşin içine düşerek öldü.


kötülük, ölüm kapıya dayanana kadardır

cersei; night king’in ölmesi ile karşımıza esas kötü olarak çıktı. duygusuz, korkunç bir kadın olduğunu yıllarca bize -bence- başarılı bir şekilde gösterdiler. tv tarihinin en şirret kadını belki de. o kadar korkunç ve umursamaz bir kadın ki, geçen bölüm, tahtı için insanların yanıp kül olmasını izleyeceğini söylemişti. fakat kötülük, ölüm kapıya dayanana kadardır.

dany, gerçekten şehri yakmaya başladığında, cersei hiç yaşamadığı kadar büyük bir korku yaşadı. “red keep hiçbir zaman düşmedi“, dedi. evet, haklıydı. çünkü jaime ihanet edip aerys’i öldürünce robert’ın ordusunun içeri girmesine gerek kalmamıştı. ama bu sefer durum farklıydı. gözü önünde binlerce insan öldü ve bunun sebebi kendisiydi. cersei’nin kuleden aşağı bakıp ağladığı sahne izlemeye değer mükemmel bir sahneydi.

şu çok önemli: dany, şehri aleve vermeye başlayınca dizideki bütün karakter gelişimleri resmen bitmiş oldu. ölüm kapıya dayandığı zaman, yapabileceklerinizi asla tahmin edemezsiniz. cersei gibi biri bile, aciz bir durumda kalıp “ölmek istemiyorum” diye bağırmaya başladı.

onu kurtarmaya gelen jaime’nin euron ile dövüşü de harikaydı. euron her daim pislik biriydi. bunu da jaime ile dövüşünde yine kanıtladı. ölürken the rains of castamere çalması da çok güzeldi.

hepimiz cersei’yi muhteşem bir ölüm bekliyor sandık. fakat dany şehri aleve vermeye başlayınca dizide her şey anlamsızlaştı. artık kahramanlık ve estetik ortadan kalktı. sadece ölüm ya da yaşam vardı. doğru olan da neyse o oldu. cersei’nin ben de can çekişerek ölmesini görmek isterdim ama onun da sonu beton altında kalmak oldu. tabii sıradaki bölümü görmeden konuşmamak gerek.


şimdi ne olacak?

bölüm bitince kendime şunu sordum: eee ne kaldı geriye? artık ne olabilirdi ki? dizi aslında bitti. 10 yıllık dizide olması gereken her şey oldu. şimdi ne olacak? anlaşılan arya, dany’yi öldürecek ve jon tahta geçecek. daha doğrusu taht zorla jon’a kalacak. fakat bu nasıl olacak? arya’nın yüz değiştirebilmesi için o kişiyi öldürmesi gerektiği söyleniyor. eğer böyleyse, arya’nın ona yaklaşabilmesi için güvendiği biri kılığına girmesi gerek. sevdiği biri. en sevdiği kişi de şu an jon!?

hani varys ve tyrion, bir önceki bölüm, cersei hepimizi öldürürse taht sorunu kalmaz deyip dedikodu yapmışlardı. dedikodu bir nevi gerçekleşti. ortada taht sorunu kalmadı. gerçi taht duruyor da şehir artık yok. bir 300 yıl daha gerek toparlanması için. artık geride bir soru kaldı: dany acaba hırsını alabildi mi? yoksa yakmaya, öldürmeye devam edecek mi?

orijinal kaynak

Spoiler Sevenler Buraya: Game of Thrones'un Sızdırılan Final Senaryosundaki Olaylar

Son Sezonlarda Tek Satır Kaliteli Diyaloğu Olmayan Varys'in Amacı Tam Olarak Ne?