Gelin - Kaynana Çatışmasının Derinlerine İnen Düşündürücü Bir Sosyolojik Analiz
gelin - kaynana çatışmasının ana sebebi, kayınvalidelerin gelinleri kendine rakip olarak görmesidir. burada sorun gelinin huyu suyu değil, kayınvalidenin kocası ve oğluyla veya çekirdek ailesiyle olan dinamikleri oluyor.
tabii en büyük problemlerden biri, annenin anne olduktan sonra kocasından (kadın olarak) önceki ilgiyi görmeye devam edememesi veya bunu zaten hiç görmemiş olmasıyla ilgili. kadın, kendisine ihtiyaç duyulmasından hoşlanan, bundan bazı ölçülerde tatmin yaşayan bir varlık. kocalarından göremedikleri ilgi ve sevgiyi, tatmin ol(a)mayan kadınlıklarını erkek çocuklarına yükledikleri ve kocalarının kendilerine hiç ihtiyaç duymadığı şekilde kendilerine ihtiyaç duyan bir erkekle yaşadıkları için gelinle aynı düzlemde olduklarını zannediyorlar.
çünkü o noktada evlat, bir tatmin objesi ve egonun desteği hâlini almış bir varlık oluyor. yani kocadan ya da erkekten dolayı boş kalan duygusal alanları oğuldan aldıklarıyla doldurmaya çalışıp çarpık bir bağlanma türü geliştiriyorlar. halbuki kendilerinin erkeği kocaları, yani oğullarının babasıdır. fakat dinamikteki kırılma nedeniyle bilinçaltı düzeyde oğullarını kendi erkekleri olarak gördüklerinden, gelinleri de kendilerine düşman ya da rakip olarak görüyorlar. erkeklerini ellerinden alacak birer tehdit oluyor gelinler bu sefer.
maalesef anneler bunun farkında değil, farkına varamıyorlar. işin kötüsü, erkekler de bazen annelerinin üzerine kuma getiriyormuş gibi davranıyorlar. "annemi bırakamam, annem kabul etmezse olmaz, annemi istemezsen ben de seni istemem vb." ve bu anlama gelen birçok davranış çeşidi. çünkü o da annesini bilinçaltı düzeyde "kadını" olarak algılamakla birlikte, asla bırakamayacağı bir sorumluluk, en önemlisi de ihanet etmemesi gereken kutsal bir varlık olarak görüyor.
anneye ihanet, bu tip erkekler için ömür boyu sürecek bir vicdan azabı nedenidir ve en büyük korkudur. hele baba yoksa, uzaksa veya bir şekilde zayıfsa ve çocuk evin erkeği rolünü de resmi olarak üzerine almışsa. halbuki başka bir kadını hayatına almak, anneye ihanet değildir ama çocuk 45 yaşına da gelse, öyleymiş gibi hisseder ve bu sefer hayatına aldığı kadına "ikinci kadın" olarak davranır ve öncelik vermez, annesi her zaman haklı olur, onun hep alttan alınması gerekir. bu sefer de işte annesine düşkün erkekle sürdürülemeyen ilişki ve evlilikler silsilesi yaşanır.
burada hem annenin yüklediği rolü erkek olarak üstlenme hem de yine dengesiz bağlar nedeniyle anne-kadın varlığı hayat boyu taşımakla yükümlü olduğunun empozesi vardır. aslında annesinden sorumlu olan babası, kendisi de hayatındaki kadından, sevgilisinden, eşinden vb. sorumlu ama çocuk bunu 50-60 yaşına dahi gelse fark edemiyor.
o yüzden ilkokulla birlikte anne, erkek çocuğun hayatında geri çekilmeye başlamalı, bazı konularda mesafe koyabilmeli ve çocuğu babayla birlikte dış dünyaya gönderebilmelidir. böylece, erkek çocuk da babasından destek alabileceği, onun izini sürebileceği bir alana sahip olur ve bu şekilde de "erkekleşir".
eğer oğlunuzu gönderemiyor, ayrılamıyorsanız profesyonel destek alın. herkes evli kalamayabiliyor, hayatında oğlundan başka erkek kalmayabiliyor, bunlar tabii ki normal ve kadını zorlayan şeyler. ama bu süreçlerde annelerin bilinçli olması ve oğullarının ihtiyaçlarını karşılamanın egolarını ve duygusal boşluklarını beslememesine dikkat etmeleri çok önemli.