Hollanda'da Tam Bir Sömürü Kapısı Haline Gelen Tükenmişlik Sendromuna Dair Örnekler

Batı Avrupa ülkelerinde, özellikle de Hollanda'da tam bir sömürü kapısı haline gelen tükenmişlik sendromu (burn-out), buradan bakınca kesinlikle farklı gözüküyor.
Hollanda'da Tam Bir Sömürü Kapısı Haline Gelen Tükenmişlik Sendromuna Dair Örnekler

burn out meselesi cidden çok acayip

evet buradaki iş hayatı insanı burn out yapıyor mu, yapıyor. benzer pozisyonlarda iki ülkede de çalışmış biri olarak söyleyebilirim ki türkiye'deki iş hayatının iş kısmını özlüyorum, burada her şey çok sert, sürekli olarak yüzde yüzünüzü vermeniz bekleniyor ve yıpranıyorsunuz.

çok sebebi var, mesela türkiyede ne kadar çok çalışsak da toplantılar, görüşmeler önce hep bir hoşbeş ile geçer sonra 10-15 dk iş sonra gene çoluk çocuk konuşulur. burada ise 45 dk iş konuşulacaksa 43 dk'sı iş konuşulur.

her zaman hazırlıklı olmanız, dakik olmanız, hazır cevap olmanız, hatta çoğu yerde kavgacı ve huysuz olup sınırlarınızı kesin çizmeniz bekleniyor. yok avrupa işler 8-5 olanaklar şöyle böyle muhabbeti hollanda için çok gerçekçi değil, burası küçük bir ülke olduğundan başka başka ülkelerle ticari faliyetler içinde olduklarından illa bir saat farkı derdiniz oluyor. sabah 6'da ise de gittim ben, 10-11'de çıktım da. yani insanlar burn out olur mu gayet de olur.

ama, bu durumu suistimal eden çok insan var. bizim türklerde de çok yaygın ne yazık ki. küçük şirketleri hedef alıp dolandırıyorlar. işe giriliyor, artık resmi süre ne kadarsa 6 ay-1 yıl, çok iyi, sonra hooop hemen burn out. trafik kazası geçirip, ciddi bir durumu olmayıp 9 ay işe gitmeyen de duydum. ay psikolojim bozuldu diyip senelerce şirketin canına okuyan da...

bir türk ya da hadi daha da genelleyelim, orta doğulu olarak burn-out meselesini tamamen garipseyebilirsiniz

lan ne çalışıyorsunuz da kafayı kıracak noktaya geldiniz de diyebilirsiniz bir süre içlerinde bulunduğunuzda.

ancak durum burada (avrupa genelinde) o kadar değişik ki, türkiye'de bizi ...larmış sonucuna varmanız daha olası. en son ben ise girmeden önce burn-out olmuş biri geçenlerde ofise döndü. laf lafı açtı da ne oldu, nasıl oldu diye sorabildim.

ya iş temposu beni çok yıprattı, her gün müşteri görüşmeleri, bitmeyen projeler, vs. aslında klasik beyaz yaka hikayesi. yalnız bu arkadaşların dayanma eşikleri bayağı bir düşük ve son dönemde de anormal suistimal edilmeye başlanmış durumda bu konu. çünkü hayatınızı yaşayıp bir yandan maaş almaya devam ediyorsunuz. doktor, bu kişi hala düzelmedi dediği sürece şirket size maaşınızı tam olarak yatırıyor ve işten çıkaramıyor da. bu süreçte olan birini işten çıkaracak olsalar (permanent contract sahipleri için) dünya kadar tazminat ödemeleri gerekiyor.

tam da bu ve benzeri sebeplerden artık firmaların çoğu geçici kontrat teklif ediyor ilk aşamada. sonrasında durumun gidişatına göre senelik kontratla devam ediyor ya da bu kafayı kırmaz izlenimi yaratırsanız kalıcı kontratı alabiliyorsunuz (yetenekleri doğrultusunda direkt kalıcı kontrat alabilenleri hariç tutuyorum).

türkiye'den gelen bir çalışan olarak, bir yandan "lan işverene de yazık ha" derken öbür taraftan da "belki yazık değildir de türkiye'de bize yazık etmişlerdir" diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.

erasmus mc'de nöroloji departmanında çalışırken bir teknisyenimiz vardı, iranlı...

daha önce ürolojide teknisyenmiş. ordaki kontratı bitince tekrar iş için başvurmuş, hastane işe alımlarda içeriden başvurulara öncelik verdiğinden ve bu bahsettiğim kişi hollanda vatandaşı olduğundan işe alımı yapılmış, hatta ben göreve başlamadan birkaç ay evvel de başlamış çalışmaya.

bir yılda ne kültür odasını kontamine etmediği kalmıştı, ne lab'da her şeyi ama her şeyi alt üst etmediği, ne de bitmeyen dramasıyla hastanenin en tatlış çalışma grubunun huzurunu kaçırmadığı... kolay kolay tutmayan migrenim adeta balyoz gibi sinirden kudurduğum bir günde vurdu beni. ne yaptıysam olmadı, elimden gelen yardımı, ilgiyi ve iletişimi esirgemedim. olay beni aşınca departmanın başındaki yöneticimizle bir toplantı yaptık. o kadar korktular, öyle titrediler ki bu drama karşısında... ağzım açık kaldı ya. bizde aynısı olsa, anabilim dalı başkanı odasına çağırır, duygusal notası düşük bir konuşma yapar sorun çözülürdü. bunlar ırkçılıkla yaftalanmaktan ödleri kopan pembeler olarak kadının nevrozunu beslediler allah beslediler. sonra ben pandemi nedeniyle istanbul'a dönmek durumunda kaldım. bir iki hafta sonra, kadın işe gelmemeye başlamıştı. maaşı da tıkır tıkır ödenmeye devam etmişti bu arada. kadının bitirmediği işleri lab'daki diğer teknisyenler yapmaya başladılar. bizdeki kontratı bitene kadar kadın yattığı yerden "burn out oldum a dostlar, mağdurum da mağdurum" diye mailler yazarak hepimizi yedi bitirdi. herkesi bezdirdi.

illaki çalışmaktan perişan olan vardır, özellikle hollanda çok rekabetçi bir ülke; yalnız benim deneyimim daha ziyade dünyanın çakalı olmuş (ve çalışma etiği her dem müphem) orta doğuluların bu işi sömürmesi üzerine oldu. eşten duyduğum olayların kahramanı çoğunlukla orta doğulular.

biraz kültürel çatışma, biraz yabancılık hissi belki; gurbetçiler için hayat kolay değil. yine de sömürülmeye çok açık bir alan burn out denilen beyin yanıklanması ve bu alana sızan iş ahlakından yoksun insanlar çok burada...