House of the Dragon'ın İstediğiniz Entrika Dozunu Veren 5. Bölümünün İncelemesi

Kurgu 10 yıl ileri atlamadan önceki son bölüm olan We Light the Way'i inceliyoruz.
House of the Dragon'ın İstediğiniz Entrika Dozunu Veren 5. Bölümünün İncelemesi
Uyarı: Spoiler içerir.

runestone

bölümümüz vadide, mutlu evlilikleriyle diyara örnek olan rhae royce - daemon targaryen'in buluşmasıyla açıldı. daha 16 yaşındayken vadinin lorlarını, kraliyete bağlamak için alysanne targaryen tarafından ayaralanmış olan evliliği, rhaenyra'ya ulaşmasındaki en önemli engel haline gelince, daemon belli ki bu işi kökten çözmeye karar vermiş. kitapta da royce benzer bir şekilde ölüyordu ancak bu daemon stepstones'da savaştayken olduğu için, arada ne geçtiği daha da belirsiz bırakılıyordu. bu sahnede de yönetmen, daemon'ın tam olarak alarak ne amaçla orada olduğunu ve gelişen olayların gerçekten onun planladığı gibi mi olduğu konularını biraz yoruma açık bırakmış. benim okumam, daemon'ın üzerindeki ejderha kokusundan atın ürkeceğini bildiği için ata yaklaştığı ve bunu bilerek yaptığı şeklindeydi. karısının felç olduğunu da anlayınca, onu orada ölüme terkedecekken, rhae royce'un onu başladığı işi bitirmesi için kışkırtması güzel bir ayrıntıydı.

bu arada, özgür bir kadın olarak işlenen rhae royce'un, ava çıkmadan önce kuzeninin ona eşlik etme teklifini reddettikten sonra cinayete kurban gitmesi, westeros'ta özgür bir kadın olmanın zorluklarını bir kez daha gösteren bir detaydı.

king's landing

otto'nun king's landing'e veda ettiği sahnede gördük ki, kendisi manipülasyona son saniyeye kadar devam etmekte kararlı. kendisine "aegon konusunda bu kadar ısrarcı olmasaydın, kovulmazdın" diyen alicent'e direk bu olayın onu suçu olduğunu gaslighting ile anlatmaya çalıştığını gördük. otto'nun sözleri, george martin'in eserlerinde bir çok kez gördüğümüz, kendini gerçekleştiren kehanet konseptine gayet güzel uyuyordu. rhaenyra'nın, alicent'in çocuklarının canına kastetme ihtimalini sanki kaçınılmaz gibi anlatan otto, sanki aegon'u korumak istiyormuş izlenimi vemeye çalışırken aslında asıl yapmak istediği alicent'in rhaenyra'ya olan güvenini tamemen ortadan kaldırmaktan başka bir şey değil.

alicent'ı, rhaenyra konusunda paranoyaklığıa doğru iten, rhaenyra'nın sorumsuz davranışlarından daha çok, otto'nun bitmek tükenmek bilmeyen manipülasyonu aslında. otto, king's landing'ten ayrıldığı son saniyeye kadar "rhaenyra'yı diyar kabul etmeyecek", "iç savaş kaçınılmaz", "rhaenyra, senin çocuklarını kesecek" manipülasyonunu alicent'in üzerine boşaltmaya devam ediyor. kraliçe ve bebek makinesi rollerinin getirdiği kısıtlamalar yüzünden iyice yalnızlaşan alicent, babasının başkentten ayrılmasından sonra, yavaştan paranoyaklığa doğru sürükleniyor ve bu sırada yanına yaklaşan oyuncular ile de bir ittifak oluşturmaya başlıyor.


godswood

george r. r. martin, the feast of crows'da strong hanedanını kitaplara ekledikten sonra yazdığı her kitapta bu ailenin önemini arttırdı ve bu iç savaşın en önemli ailelerinden birisi de stronglar haline geldi. viserys, ortada daemon, rhaenyra ve corlys gibi daha güçlü adaylar varken, ona duymak istediklerini söylediği için lyonel strong 'u hand of the king yaptı. lyonel'ın büyük oğlu harwyn strong, şehir muhafızlarının komutanlarından birisi olurken, küçük oğlan larys strong da sarayın confessorlarından birisi oldu (dizi burayı göstermedi). strong ailesinin en önemli özelliği, aynı starklar gibi, first men kanı taşıması ve çok eski bir soydan gelmeleri. sahibi oldukları harrenhal ise hala children of forest'ın yaşadığı söylenen isle of faces'ın hemen dibinde.

kitaplarda motivasyonu ve neyi nasıl yaptığı en gizemli işlenen karakterlerden birisi kesinlikle larys strong. dizinin de sürekli weirwood ağaçlarını göstermesi ve larys-alicent diyaloğunu da buraya koyması larys'in göründüğünden daha fazlası olup olmadığı sorusunu aklıma getiriyor. george martin, daha önce first men kanı taşıyan bran stark ve bloodraven gibi karakterlere, warging ve greenseer yetenekleri vermişti ve benim tahminin larys'in de benzer yeteneklere sahip olabileceği yönünde. larys, alicent ile olan konuşmasında, rhaenyra'ya giden moon tea'den haberi olduğunu bize gösteriyor ve sarayda olan bitenlerden haberi olduğunu da belli. istihbarat toplaması için tabi ki büyülü bir karakter olmasına gerek yok. belli ki, yüzeyde kendisinin littlefinger+varys karışımı bir karakter olduğu işlenecek. dizinin larys'in ekstra yeteneklerini işleyip işlemeyeceğinden emin değilim ancak kendisinin bir greenseer olarak arka planda sürekli gösterilen weirwood'un çevresinde konuşulanları duyabilmesi ve hatta warg olarak, sarayın her yanına yayılmış olan fareler aracılığıyla bilgi toplayabilmesi de ihtimaller arasında. bunu çok uçuk bulduysanız, arya stark'ın 5. kitapta bir kediye warg olarak benzer şekilde bilgi topladığını da hatırlatayım. süper büyülü ağaç oğlan bran'a hiç girmiyorum bak.

larys, bir çok şeyi olduğu gibi, alicent'in yalnızlaşmasını ve bir ittifak arayışında oluşunu da iyi gözlemlemiş. alicent'e yaptığı konuşmada kullandığı, 'king's landing'in yerlisi olmamasına rağmen sarayda yetişen çiçek' metaforu hem alicent'ın saraydaki entrikalara yabancı olmasına rağmen, bu oyunun bir oyuncusu olabileceğini anlatıyordu hem de, arkadaki limon ağacı muralıyla beraber, game of thrones'daki en meşhur ve saçma teorilerden birisi olan lemongate'e yapılan bir göndermeydi. kısa ve etkili konuşma sahnesinde, larys, alicent'e yararlı bir müttefik olabilceğini göstermiş oldu ve bir yandan da alicent'ı kendi amaçları uğruna manipüle edenler grubunun en yeni üyesi oldu.

driftmark

viserys'in driftmark yolculuğunda, iki şey gözümüze sokuldu. bir, viserys'in hastalığı ilerlemeye devam ediyor ve kendisi oldukça zayıflamış durumda. iki,

coryls velaryon'un da hırsı gözünü tamamen kör etmiş durumda. corlys, burada viserys'i ayağına getirtmekler kalmayıp, onu dışarıda karşılamıyor ve viserys, high tide'a geldiğinde hala tahtta oturmaya devam ediyor. bu noktada, viserys'in neden lyonel strong'u hand of the king yaptığını daha da iyi görüyoruz. eğer otto gibi, geleneklere bağlı birisi hand olsaydı, corlys'in yaptığı bu saygısızlıklara mutlaka bir karşılık verirdi. lyonel, itiraf ediyormuş gibi gözükse de, viserys'in "aman tadımız kaçmasın" kafasından çok da uzakta olmadığını gösterdi ve kralı corlys'in ayağına kadar getirdi.

kralın önünde nihayet diz çöken corlys, sidik yarışına burada son vermedi ve kendisine evlilik teklifi getiren krala şart koşma cüretini de gösterdi. özellikle, rhaenyra'nın çocuklarının velaryon soyadıyla hükümdar olmasını istediği nokta, viserys'in bile "bokunu çıkarma corlys" dediği yer oldu. viserys'in burada, rhaenyra-laenor ikilisinin ilk çocuğunun 'cinsiyeti ne olursa olsun' varis olacağını açıkladığı yer ilginçti çünkü viserys bunu açıklayarak westeros'ta yeni bir dönem başlatmış oluyor. hem kral jaehaerys targaryen'ın aldığı emsal karara göre, hem de andal geleneğine göre, kadınlar tahtı devralamıyor ancak viserys, kendisinin de tahta çıkmasına neden olan bu geleneği sonlandıracağını açıklıyor. corlys ile pazarlıkta bahsettiği bu devrimsel kararı yasalaştırmak ya da bütün diyarın lordlarına dikte ettirmek gibi bir adımı atıp atmayacağını da ilerki bölümlerde göreceğiz.

rhaenyra - laenor - joffrey - criston dörtgeninde işler fena başlamıyor aslında. rhaenyra ve laenor, orta çağ geleneğine göre oldukça progresif olan bir açık eviliği sürdürme kararı alıyorlar ve aslında soylular arasında bu tip anlaşmaların olması çok da şaşırtıcı değil. game of thrones'da da renly baratheon - loras tyrell - margaery tyrell üçlüsü benzer bir anlaşmayı sürdürüyordu. buradaki problem, soylu olmayan ve gurur/namus gibi kavramlara daha körcesine bağlı olan criston cole'un böyle bir arajmanın parçası olmak istemeyişi. kendisinin rhaenyra'ya yaptığı "kaçalıp gidelim" teklifi çok acemi ve cahilce bir hareketti ve rhaenyra'ya göre kabul edilebilir olan aşk dörtgeninin, cole'a göre çok büyük bir hakeret olduğunu gördük. sınıflar arası değer yargılarının çok farklı olması normal ancak cole burada hangi sınıfa ait olduğunu unutmuş gibiydi. onun, rhaenyra'yı gerçekten elde edebileceğini düşünmesi, bana lord friendzoe, jorah mormont'u hatırlattı ama maaelesef cole, mormont gibi haddini bilen birisi değil, bildiğin kabadayı çıktı.


king's landing

alicent'in yandaş toplama turundaki yeni durağı, aşk acısıyla saatli bombaya dönüşen criston cole oldu. cole'un itiraf sahnesi biraz klişe olsa da, aslında kendisinin saatli bomba ruh haliyle örtüşüyordu. cole'un, alicent'tan 'temiz bir ölüm' istemesi, aslında kendisinin intiharın eşiğine kadar gelmiş bir kafayapısında olduğunu anlatmak açısından önemliydi ki, bu kafa yapısı düğünde yaptıklarını açıklamak açıklarken de dikkate alınması gereken bir şey.

düğün yemeği, ana oyuncuların resmi geçidiyle açıldı. lannister, hightower, velaryon derken, 'husband of the year' daemon targaryen de, viserys'in "geldi yine tipini siktiğim" bakışları arasında ortama girdi. viserys, bir önceki bölüm daemon'ı vadiye, karısının yanına sürmüştü ve daemon kapıdan atıldıktan sonra bacadan geri geldi. eğer viserys, burada daemon'ın düğüne katılmasına karşı çıksaydı, daemon-rhaenyra dedikodularını onaylamış olacaktı ve o yüzden susmak zorunda kaldı.

'şekilli giriş yapma' yarışının uzak ara galibi, kralın konuşmasının ortasında mekana giren alicent hightower oldu. beacon of hightower'ın savaş sırasında aldığı renk olan yeşil elbisesiyle, iç savaş bayraklarını çeken alicent, kişisel olarak başladığı ittifak arayışlarını hanedanlar boyutuna da çekmiş oldu. kitapta, viserys ve alicent'in 5. evlilik yıldönümü kutlamasına, kraliçe yeşi, rhaenyra ise siyah bir elbise ile katılır ve o noktadan sonra iç savaşın her iki tarafı "yeşiller" ve "siyahlar" olarak anılır. dizi, bunu farklı işleyip şimdilik sadece yeşil elbiseyi işlemeyi tercih etti. ileride rhaenyra'nın da siyah bir elbiseyle savaş pozisyonu alıp almayacağını da göreceğiz.

entry haddinden fazla uzadığı için düğün sırasındaki irili ufaklı gelişmelere çok fazla giremiyorum. ana olay zinciri, bütün gece rhaenyra'yı kesen daemon targaryen'in, laena velaryon ile dans etmesiyle başlıyor ve bu ikili arasındaki chemistry gözlerden kaçmıyor. laena, diziyi izleyen milyonlarca insanı temsil edercesine, daha yarım saat önce karısını tuğlayla öldürmüş olan daemon targaryen'den etkilenmekten kendisini alamıyor.


bu arada joffrey lonmouth, rhaenyra'nın gizli aşkının kim olduğunu bir şekilde çözüyor ve benim kafamı karıştıran konulardan birisi bunu nasıl yaptığıydı. bütün gece bok suratıyla ergenlik yapan ve tam anlamıyla 'cuntsruck' görüntüsü veren criston cole, kendisine bu konuda yardımcı oluyor tabi ki ama bence joffrey, cole ile konuşmaya gittiğinde teorisinin doğru olup olmadığından hala emin değil. cole ile olan konuşmasının sebebi, onu tehdit etme veya şantaj yapmaktan daha çok, bu teorinin doğru olup olmadığını onaylamaya çalışmak aslında. joffrey, burada rhenyra'nın da yaptığı hatayı yapıp, cole gibi birisinin, soyluların entrikalarını anlayabileceğini ve bunu içselleştireceğini düşünüyor. ama bambaşka bir dünyanın insanı olan cole'un bu konuşmadan tek duyduğu "bu ne idüğü belirsiz adam bile benim yasak aşkımı duyduysa, bütün saray benimle dalga geçiyor olmalı" oluyor ve oradan sonra zaten intiharın eşiğine gelmiş psikolojisi yokuş aşağı giden kamyona dönüyor.

ejderhaların dansındaki ikinci perdeyi, laena'dan, rheanyra'ya doğru akan daemon targaryen açıyor. bu noktaki korkum, yapımcıların, rhae royce'tan kurtulan daemon'a, rhaenyra'nın evliliğini durdurmak için saçma sapan bir şey yaptırmasıydı. neyse ki, böyle bir şey olmamış ve viserys'in "napıyor bu piç" bakışları arasında ihtiraslı bir daemon-rhaenyra sahnesi yazılmış. rhaenyra, aynı dragonstone köprüsünde ve street of silk'te yaptığı gibi, burada da daemon'a meydan okudu ve 'beni istiyorsan, işte burdayım' dedi. yapımcılar, çok akıllı bir işe imza atarak daemon'ın ihtirasını tam doruk noktasında kesiyorlar ve bizi "acaba daemon ne yapacaktı?" sorusuyla başbaşa bırakıyorlar.

daemon'ın, rhaenyra'ya ulaşmasını patlayan saatli bomba criston cole engelliyor. yapımcılar bu kavganın başlangıcını da yine belirsiz bırakmışlar ki kitapta da bu olay üzerinde belli bir belirsizlik var zaten. criston cole ve joffrey lonmouth, düğündeki turnuvada karşı karşıya geliyorlar ve cole, joffrey'nin kafasına morning star ile vurarak onu "kazayla" öldürüyor. dizide de, kavganın tam olarak nasıl başladığını bilmiyoruz ancak rhaenyra ve daemon'ın ihtiraslı yakınlaşmasını gören criston cole'un, o sırada kendisine laf atan joffrey'e patladığını varsaymak çok yanlış olmaz. bu noktada asıl problem, nasıl olup da criston cole'ın tutuklanmadığı sorusu oluyor. bu noktada, cole'a, rhaenyra'nın yalan söylediğinin tek kanıtı olarak ihtiyacı olan alicent'in sahip çıktığını ve bu şekilde criston'ın yaptıklarının yanına kaldığına inanmamız gerekiyor.

kavga sahnesi, kurgusu açısından, ebeveynler sahneden çaresizce izlerken, çocukların dans pistinde birbirini öldürmesini göstermesi açısından oldukça etkileyiciydi. yönetmen, sahnedekilerin yaptıkları hatalarla yarattığı tansiyonun, bir sonraki jenerasyonda ejderhaların dansına, yani top yekün savaşa dönmesi metaforunu ustalıkla işlemiş.

bu sahne, sezon içi finali olan 5. bölümün de sonu için cuk oturmuş çünkü bir sonraki bölümde 10 sene ileri giderek nihayet emma d'arcy ve olivia cook gibi oyuncularla da tanışacağız. her ne kadar milly alcock çok fazla alkış alsa da, ben emma d'arcy'nin rhaenyra'sını görmek için gerçekten sabırsızlanıyorum. içimde, şu ana kadar gördüğümüz oyunculuğu emma d'arcy alıp duvara vuracakmış gibi bir his var. dizinin asıl başlayacağı bölümün 6. bölüm olduğunu da söylesem çok yanılmış olmam sanırım. o zaman dans!

böyle bir şey de var