İngiltere Hangi Tarihsel ve Siyasi Olayların Sonucunda, Bugün Ekonomik Sıkıntıya Girdi?
herkesin malumu son birkaç ay ingiltere (ve dolayısı ile birleşik krallık) için zor geçti (hala da geçiyor), kraliçe oldu, brexit'in gerçekleşmesini sağlayan johnson istifa etti, yerine gelen truss ve hükümeti birleşik krallık'ın en kısa görevde kalan başbakanı ve hükümeti oldular.
bahsettiğimiz bu son birkaç aydır amerikan medyasında ingiliz haberlerine oldukça yer verildiğini söylemek mümkün, zira amerikalılara göre ingiltere sadece siyasi ve politik bir ortak değil, amerika'yı sanayi devrimi sonrası, kültürel mirasının da etkisiyle, modern kapitalizm ile tanıştıran yer. ancak tüm bu pozitif tabloya rağmen, birleşik krallık'taki reel ücretler (yani 1 gün çalışarak 30 litre benzin alıyordum, şimdi 20 litre alıyorum gibi) 15 yıl öncesine göre daha düşük ve giderek de düşmeye devam ediyor.
tabii ki bu bir günde olmadı
ikinci dünya savaşı'ndan sonra, ekonomik olarak en çok yıpranan ülkelerden biri olan britanya'nın ekonomisi, diğer avrupa ülkelerine oranla daha yavaş büyüdü. 1970'lerde ingiltere'deki tek gündem "nasıl olur da geri kaldıkları" idi ve bu nedenledir ki 11 yıl boyunca ülkeyi, zamanında oxford üniversitesindeki muhafazakar birliğinin başkanlığını da yapmış olan, margaret thatcher'a teslim ettiler. thatcher'ın ilk işlerinden biri "kurumsal serbestleşme" oldu, yani serbest piyasa ekonomisine geçiş. bu geçiş süresine, thatcher'ın sendikalar üzerine aldığı bir dizi karar da uygulanınca, 1980'lerde finans sektörü kurtarıcı olarak ortaya çıktı.
thatcher'ın bu neo-liberal hamlesinin bir dizi sonucu olsa da, ingiliz ekonomisi 1990 ve 2000'lerde hızla ilerledi. 19. yüzyılda dünyanın fabrikası olan ingiltere, 20. yüzyılda dünyanın bankası rolüne evrildi.
2008'deki mali kriz sonucunda, ingiltere ekonomisi de payına düşeni aldı ve 2009'da %4.25 küçüldü
bu küçülme bütçeye 90 milyar sterlinlik bir açık getirince, ingiltere'de kemerler sıkıldı ve reel ücretler altı yıl boyunca düştü. tabii ki kabak o dönemde iktidar olan işçi parti'li (labour) gordon brown'a patladı ve 1975'ten süre gelerek ara ara hortlayan brexit tartışmaları yeniden alevlendi. gordon brown'un 2010'da koltuğu muhafazakar david cameron'a devretmesinden sonra, çoğunluğu orta sınıf yaşlı ve thatcherist seçmenlerden oluşan bir grup seçmen referandum konusunda ısrarcı oldu ve 2016'da meşhur brexit oylaması yapıldı.
son 30 yılda, ingiliz ekonomisi sanayi yerine finansı, hükümet ise yatırım yerine kemer sıkmayı tercih etti. seçmenler ise bu gidişata "daha fakir ama daha izole bir ekonomi" anlayışı ile katkı verdiler. böylece ilk sanayileşen ülke olan birleşik krallık, 21. yüzyıla "ilk sanayisizleşen ülke" olarak girdi. bir zamanlar dünyanın en güçlü küreselleşmiş imparatorluğu şimdi ticarete ve yeteneğe erişimi azaltan bir politikayı, hem de toplumu kutuplaştırma pahasına, hayata geçirdi. brexit'ten bu yana, göç artarken ihracat ve yabancı yatırım azaldı.
buraya bir parantez açmak gerek
ingiltere londra'dan ibaret değil, londra'nın mali gücünün genel ekonomik zayıflıklarını örttüğü gerçeğini de göz ardı etmemek gerek. maalesef londra'nın son zamanlarda büründüğü rol, orta doğu'lu zengin araplara ve sovyet artığı oligarklara hizmet eden bir yerden ibaret. tablolardan londra'yı çıkardığınızda, birleşik krallığın ortalama bir avrupa ülkesinden farkı kalmıyor.
bugün ingiltere, büyüme karşıtı labour ile açıklık karşıtı tory'ler arasında kapana kısılmış durumda. sol'un hali de içler acısı aslında, akademik sol, zengin ülkelerin büyüme hedefini bırakmasını ve bu ülkelerin "stop oil" - "insulate britain" gibi hareketlere destek vermesini savunuyor. tory'ler yani muhafazakar seçmenin çoğunu ise, kültürel miras peşinde koşan yaşlı kesim oluşturuyor. bu kesim ise ben aç geçeyim ama çöpümü yabancı toplamasın, yabancılar işimizi-aşımızı almasın peşinde.
Insulate Britain: 'Britanya'yı yalıtma, içe döndürme' anlamı taşıyan bir slogan.
birleşik krallık artık sanayisizleşme, küçülme ve yabancıların hakir görülmesinden yana tutum alan bir politikanın kıskacında
finans dünyalarının lokomotiflerinden off-shore ekonomisinin ne denli dirençli olduğu bir başka muamma.
tüm diğer ülkelerdeki gibi, enflasyon ve yaşam kalitesindeki düşüş, herkesi bir başka şeyi suçlamaya itti. sol - brexit'i suçlarken, sağ - tanıdık geleceği üzere - dış güçleri suçlamaya başladı ve karmakarışık bir siyaset için zemin hazırladı.
birleşik krallık; ekonomik büyümenin olmazsa olmazı, sanayileşme, üretkenlik ve küreselleşme üçlüsüne de sırtını dönmüş durumda. şu an siyasi ve ekonomik zemin, grift, sallantılı ve belirsiz. 2024 yılında gerçekleşecek seçimlere dek rishi sunak şapkadan tavşan mı çıkaracak, yoksa labour belki de tarihlerindeki en rahat seçimlere "liderlik vasfı olmayan" keir starmer ile mi girecek, göreceğiz. ancak görünen şu ki, kıta avrupa'sının kuzeyinde sular biraz daha bulanık kalacak.