İnsan Ruhunu Şarap Üzerinden Anlatmayı Nefis Şekilde Başaran Film: Sideways

2004 tarihli mütevazı başyapıt Sideways'in dertlerini izah eden düşündürücü bir kritik.
İnsan Ruhunu Şarap Üzerinden Anlatmayı Nefis Şekilde Başaran Film: Sideways

nedir bu sideways?

bütün yumuşaklığına, lirizmine rağmen bir erkek filmidir ve ilk bakışta zannedilebileceği gibi bir erkek dostluğu anlatılmaz bu filmde. jack ve miles’ın, öldür allah bir araya gelemeyecek bu iki adamın hikayesini izlerken, intihar ile yaşam sevgisi, saplantılı bağlılık ile seri ihanet, kendine acıma ile kendine güven, sadakat ile şıpsevdilik, kasvet ile uçarılık, incelik ile yüzeysellik arasında savrulan erkek ruhunu görürüz. jack ve miles’ı ortak kılan tek nokta, sarhoşluk tutkusudur. miles şarapla, jack ise aşkla sarhoş olur sürekli.

sideways, yitip giden erkek ruhuna yazılmış bir büyük şiirdir.

sideways, içindeki tüm komik öğelere rağmen aslında oldukça dramatik bir filmdir

ama asla mızmız bir film değildir. dramasının gücü de incelikle örülmüş duyguların ne kadar kolaylıkla tuz buz olacağını göstermesinden gelir. an'ların, eylemlerin, an'da gelişip büyüyen, serpilen, olgunlaşan, doruğa ulaşıp patlayan ve sonra normale dönen her bir insan haletinin (duygular, tutkular, arzular) kusursuza yakın bir formudur sideways. ama seyircisinden de aynı ince gözü ve ruhu talep eder bana kalırsa. çok az film erkek diskurunu bu filmdeki açıklık ve yalınlıkla ifşa etmiştir aslında. erkekliğin var oluş trajedisini yaratan özün, itkinin doğal bir resmidir film. erkekliğin her hali mevcuttur filmde ve trajedisiyle komedyasını ayrıştırmadan oldukça doğal ve yalın bir izahatla anlatısını büyütür filmimiz.

film seyircisinden aynı ince görüyü ve azaplı ruhu talep eder evet. çünkü şarap motifini merkeze alan film, tıpkı iyi bir şarabın doğumu, olgunlaşması ve ölümü sırasında geçirdiği dönüşümü insan var oluşunun gerçekliğiyle özdeşleştirirken bunu filmin merkez motifi olarak kullanmaktan hiç çekinmez.


diyaloglardan alıntılar

söylediğim anlamın pekişmesi bakımından filme ruhunu veren şarap-insan ve ilişki motifini birbirine teyelleyen şu nefis diyalogları bırakıyorum.

"maya: kişisel bir soru sorabilir miyim?

miles: tabi.

maya: pinot'yu neden bu kadar seviyorsun? yani, sanki sende saplantı gibi.

miles: bilmem. (güler) bilmiyorum. yetiştirilmesi çok zor bir üzüm, değil mi? ince kabuklu, kaprisli, erken olgunlaşıyor. cabernet gibi her koşulda yetişmiyor ve her yerde, ihmal edilse bile büyümüyor. hayır, pinot sürekli bakım ve ilgi ister. aslında, dünyanın yalnızca özel ve gözden uzak köşelerinde yetişir. ve onu yalnızca çok sabırlı ve sevgi dolu üreticiler yetiştirebilir. sadece pinot'nun potansiyelini gerçekten anlamayı çalışan biri onu tam verim vermeye ikna edebilir. yani o zaman ondaki tatlar dünyanın en güzel, en muhteşem, en eski ve en heyecan verici tatlarıdır. cabernet'ler de güçlü ve heyecan vericidir ama nedense bana o kadar şiirsel gelmezler. sen ne düşünüyorsun?

maya: nasıl yani?

miles: bilmem. neden şarap seviyorsun?

maya: sanırım eski kocam yüzünden. çok büyük ve gösterişli bir mahzeni vardı. ama sonra damağımın çok hassas olduğunu keşfettim. şarap içtikçe bana düşündürdüğü şeyler hoşuma gitmeye başladı.

miles: ne gibi?

maya: kocamın sahtekarlığı gibi. yo, aslında şarabı düşünmeyi severim. nasıl canlı bir şey olduğunu. üzümlerin yetiştiği yıl olanları düşünmeyi severim. güneşin nasıl parladığını. yağmur yağıp yağmadığını. üzümleri yetiştirip toplayan insanları düşünmeyi severim. eğer yıllanmış bir şarapsa, kaç tanesinin ölmüş olduğunu. şarabın sürekli gelişmesini severim. bugün açtığım şişenin başka bir gün açsaydım nasıl farklı olacağını. çünkü bir şişe şarap canlı bir şeydir. sürekli gelişir ve karmaşıklaşır. tepe noktaya ulaşana kadar. senin 1961 gibi. ama sonra yavaşça bozulmaya başlar. ve çok lezzetlidir."

maya bunları söyledikten sonra ellerini miles'ın ellerinin üstüne koyar, uzun, derin, incelikli ve ölümsüz bir an. depresyonda olan miles donakalır ve an'ın büyüsünü bozarak lavaboya gider.


bu sahnede erkek ve kadın rolleri üstüne nefis belirlemeler vardır

filmin tematik derdine kıpkırmızı bir şekilde sinen şarabın ruhu hem kadın hem adamda kendini tüm romantizmiyle açık eder. adam ve kadın şarap üstüne konuşurken esasen geçmişleri, ilişkileri, kaygıları, beklentileri ve şu anda aralarında olup biten şeyin güzelliği, beklenilmezliği ve elbet olabileceklerin iyi ve veyahut kötü sonuçları üstüne sesli düşünürler. ikisi de kendi ağızlarından kendilerini ve en önemlisi hayatlarına alacakları insanla ilgili beklentilerini ifade ederler esasında şarabı neden sevdiklerinden söz ederken. işte sinema ya da edebiyatta nitelikli, zarif, işlevsel, derin ve okumaya açık diyaloğu yaratan bu büyüklüktür. elbet bu paye öncelikle romanın yazarınındır.

çok zarif bir filmdir sideways yüzeyde görünen tüm gürültü patırtısına rağmen

bu gerçekten büyük bir çabadır. filmi değerli kılan şey ise bu çabasını oldukça doğal ve basit bir şeymiş gibi göstermesinden gelir. dramı ve komediyi yaşamın diyalektiğine gayet kibar, anlayışlı ve özverili bir şekilde kondurur. üretim olmanın yapaylığı ve şablonunu mümkün mertebe bertaraf ederek yaşamın içinden gelen halleri yargısız bir şekilde ekrana savurur. bence hem erkeklik trajedisi, hem kadın/erkek ilişkileri, hem insan ve insan ilişkileri üstüne yapılmış en sade, zarif filmlerden biridir.

benim için her sene bir doz almanın elzem olduğu yaratma esinin o olağanüstü canlılığını ve sürekliliğini hatırlatan eşsiz bir başyapıttır. ve elbette filmin başrolünde öncelikle şarap vardır.