Kıbrıs'ın Yakın Tarihi: İngilizler, 19. Yüzyılda Bu Adada Neler Yaptı?

Akdeniz'in en büyük adalarından Kıbrıs'ın 16. yüzyıldan günümüze tarihi ve İngilizlerin adaya etkisi.
Kıbrıs'ın Yakın Tarihi: İngilizler, 19. Yüzyılda Bu Adada Neler Yaptı?

kıbrıs, akdeniz'de sicilya ve sardinya'dan sonra üçüncü büyük adadır. orta çağ boyunca cenevizliler, venedikliler ve türkler arasında mücadelelere sahne olan ada nihayetinde 1571 yılında tamamen osmanlı hakimiyetine geçer. bilindiği üzere de idaresi sultan ii. abdülhamid tarafından 1878 yılında imzalanan kıbrıs antlaşması ile olası rus saldırılarına karşı osmanlı imparatorluğu'nu korumak için bir üs olarak kullanılacağı garantisi ile büyük britanya'ya devredilir.

mezkur tarihten itibaren fiilen, ı. dünya savaşının patlak vermesi ile 1914 yılında resmen ilhak edilir, 1925'te de koloni statüsünü alır ve ingilizler tarafından "kıbrıs askeri polisi" adı altında bir jandarma gücü kurulur. halk arasında zaptieh ismi ile anılmaya devam eden bu yeni güç başlangıçta neredeyse hepsi osmanlı idaresinde görev yapmış olan kıbrıslı türk azınlıktan oluşan hem atlı hem de yaya halde teşkil edilmiş yaklaşık 700 muvazzaftan ibarettir.


adeta başlarında ingiliz komutanlar bulunan osmanlı askerleri görünümündeki bu birliklerde silah olarak; kılıç, süngü ve dönemin meşhur karabinası lee enfield tüfekleri kullanmış olup aralarında hotchkiss mitralyözüne sahip bir de müfreze mevcuttur.


adanın 1914 senesinde resmen ilhakı ile birlikte zaptiyelerin üçte biri kıbrıslı rumlardan oluşmaya başlar ve 1915 yılından 1933'te emekli oluncaya kadar yarbay albert ernest gallagher komutasında kalır. gallagher'ın yazdığı 1928 tarihli "the development of the police in cyprus" isimli çalışmasında anlattıklarımızla ilgili kapsamlı bilgiye ulaşılabilir.

her ne kadar ingiliz idari ve askeri yönetiminde olsalar da zaptiyelerin büyük çoğunluğu kıbrıslı türklerden oluştuğu için, 1930'lara kadar üniformaları osmanlı tarzında kalmış, zabit ve erler fes takmaya devam etmiştir.


ardından 1935 yılına gelindiğinde ise subayların yerini ingiltere ve diğer sömürge polis güçlerinden atanan müfettiş ve komiserler alır ve teşkilat "kıbrıs polis gücü" olarak yeniden düzenlenir. zaptiye özelliğini yitirerek tamamen sivilleşir (polis gücünün 1955 yılına ait kapsamlı raporu).

tarihini kısaca özetlemeye çalıştığımız polis gücünün çok sayıda kıbrıslı türkten oluşması, bazı yazarlara göre kıbrıs rum milliyetçiliğinin yükselişini arttıran etkenlerden biri olmuştur. dönemin koşulları düşünüldüğünde ingilizlerce halihazırda baskı altında tutulan ada rumlarının bir de egemenlik kavgasında rakip gördüğü türkler tarafından zapturapt altına alınması, radikal milliyetçilerle ılımlı rumların enosis fikri etrafında birleşmelerine katkı sağlamış olabilir.

nitekim 1912 yılında limasol'da bir müslüman'ın iki rum'u bıçaklaması ve bir başka müslüman'ın kavgada öldürülmesi sonucu ortaya çıkan olaylarda türk azınlıktan müteşekkil zaptiyelerin iki rum'u öldürerek çok sayıda kişiyi yaralamaları rapor edilen vukuatlar arasındadır (kaynak).

ingiliz subayların bilgisi dahilinde gerçekleştiği iddia edilen böyle bir güç kullanımının adadaki rum milliyetçiliğini tetiklemiş olması muhtemeldir. kaldı ki ilerleyen yıllarda başlayacak kurutuluş savaşının da -her ne kadar ingilizler tarafından olaylardan yalıtılmış olsalar da - kıbrıstaki her iki toplumu etkileyeceği muhakkaktır.

aslında ingilizlerin hindistan'da keşfederek diğer sömürgelerine uyguladığı martial race teorisinin de bu kapsamda adanın bölünmesinde aktif rol oynadığı söylenebilir.

ingilizlerce hindistan'daki 1857 sepoy isyanı'nın ardından geliştirilen "savaşçı ırk" doktrinini; belirli bir toplumda farklı insan gruplarını sözde ırksal yahut dinsel, mezhepsel, sosyal niteliklerine göre sınıflandırıp, yetenek ve fiziksel özelliklerine göre ayırarak asker veya kolluk kuvveti olarak silah altına almak suretiyle diğer grubu baskı altında tutmayı amaç edinen bir uygulama olarak tanımlayabiliriz.

işte hint isyanında ingilizler, belli bölgelerde kontrolü kolayca ele geçirirken bazı bölgelerde ise şiddetli direnişle karşılaştıklarını fark eder. avcılığa alışkın veya çatışma geçmişi olan ya da zorlu coğrafi bölgelerde yaşayan toplumların, grupların daha mücadeleci ve savaşçı olduğunu anlarlar. böylelikle onları yanlarına çekerek hem kendilerinin hem de onların rakiplerine karşı silahlı güç olarak kullanmaya karar verirler.

sonuç olarak da teoriyi başta hindistan olmak üzere tüm sömürgelerinde pratiğe dökmeye başlarlar. mesela gurkalar savaşçı ırk için çok açıklayıcı bir örnektir.

kıbrıs'ta ise adanın sosyoekonomik ve demografik yapısı gereği teoriyi uygulamaları muhtemel gözükmektedir...

nitekim kısaca özetlemek gerekirse

tarihçi richard pococke 1738 yılında , kıbrıs adasında 12.000 vergi veren hristiyan olduğunu belirterek kıbrıs’taki nüfusun 2/3’ünü hristiyanların 1/3’ünü ise müslümanların oluşturduğunu söylemektedir. alexander drummond'a göre ise 1745 ve 1750 yılları arasında kıbrıs adasında 150.000 müslüman türk ve 50.000 hristiyan bulunmaktadır. bunun yanında 1746 yılında kıbrıs adasında "1.200 a‘lâ, 9.400 evsat ve 1.410 ednâ " olarak toplam 12.050 cizye mükellefi bulunur. 1831 yılında yapılan nüfus sayımına göre kıbrıs’ta 15.585 müslüman erkek ile 29.780 gayrimüslim erkek yaşamaktadır. 1858 tarihli bir ingiliz konsolosluk raporu ise kıbrıs’ın nüfusunu 180.000 olarak vermektedir.

birçok kaynağa göre de lefkoşa, magosa ve limasol gibi kentlerde gayrimüslim halkın çoğunlukta olduğu belirtilmektedir. bu veriler de bize kıbrıslı türklerin genellikle köylerde yaşadıklarını göstermektedir. akarsuyu hemen hemen hiç olmayan, kuraklığı bol adada kırsal alanda yaşayan müslümanların, türklerin, şehirli gayrimüslimlere, rumlara nazaran savaşçı ırk formasyonuna daha kolay uyum sağlayacakları aşikardır.

dolayısıyla ingilizlerin adaya geldiklerinde burjuvayı oluşturan rumlar yerine polis gücünü hem görece zor koşullar altında yaşayan hem de halihazırda zaptiye olan türklerden oluşturmaları mantıklıdır. hele bir de iki toplumun dinleri ve kökenlerinin ayrı olduğu düşünüldüğünde...

böylelikle ingilizlerin acımasız dehasını gösteren sistem belki de kıbrıs'ın bölünmesine bir ölçüde katkı sağlamış, enosisin ilk kıvılcımlarının daha erken tutuşmasına sebebiyet vermiştir.