Kimsenin Pek Bilmediği Paris Basketball, Euroleague'de Senenin Flaş Takımı Olmayı Nasıl Başardı?

Henüz 2018'de kurulan ve Euroleague'e yeni katılan Paris Basketball, en son dün (21 Kasım) Andolu Efes'i de deplasmanda yenerek üst üste 7. galibiyetini aldı. Peki nasıl oldu bu?
Kimsenin Pek Bilmediği Paris Basketball, Euroleague'de Senenin Flaş Takımı Olmayı Nasıl Başardı?
Fotoğraf: Twitter @ParisBasketball

paris basketball, blitzkrieg kafasında hücum yapıyor

şimdi herkesin hemfikir olduğu konu bu takımın atlet olduğu ve bu atletizm ile milleti duman ettiği. kısmi olarak bu doğru ama bazı detaylar var orada. sadece koş koş ile açıklamak bu takıma haksızlık olur.

o zaman buradaki hikaye ne biraz oraya girmeye çalışayım.

hücumdan başlayalım. bu senenin flaş takımı olmasının en büyük sebebi burada yaptıkları adamların. hızlılar dedik, atletikler dedik ama bir de şu başta yazdığım blitzkrieg kafasını biraz açayım.

Blitzkrieg ya da yıldırım harbi, II. Dünya Savaşı sırasında Almanların temel savaş doktrini. Doktrinin amacı hızlı ve ani saldırılarla, düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da hızlı bir şekilde yok etmek.

paris basket bunu hücumda oldukça güzel uyguluyor... nasıl mı?

şimdi sokak basketbolu oynayan pek çok takım izledik yıllar içinde euroleague'de. hatta geçen sene monaco bu işi çok iyi yapıyordu ki gününde bir monaco geçen sene ligde herkesin başına bela oldu. playofflarda bizim de canımızı sıkıyorlardı ama bir şekilde kurtardık kendimizi o cendereden.

oyun, hızlı ve atletik kısalar üzerinden oynanıyor ve mike james ile sonuca gidilmeye çalışılıp rakip daha toparlanamadan pozisyonun sonlandırılması hedefleniyordu ki o takımın koçu sasa obradovic daha önceki takımlarında da bunu zaman zaman deniyordu. yani 1 numara, o sıkıştığında ise 2 numaranın devreye girdiği, uzunlarınsa daha çok rakibi oyalayıp bu 1-2 numaraya kazandıracağı alanlar ve zamanla işler yürüyordu. yani pivotların kullanımı çok daha sınırlı bu atletik sokak basketbolu kurgusunda. stretch 4 ve 5 tanımına daha yakın uzunlar ama tam o da değil. tabii kastım burada fast break'ler değil. bu tip takımların frene basıp sete oturup 24 saniyeyi dolu dolu kullandığı hücumları çok göremezsiniz. gelip rakip savunma daha toplanamadan hemen vururlar vuramazlarsa da hızlıca geriye koşarlar. fakat çoğunlukla hücum setleri kısa ve topu çok dolaştırmadan az hamlede işi bitirmeye odaklıdır.

şimdi paris basketin hücumda ekstra neler yapıp olayı bir üst seviyeye çıkartmasına

aslında 1-2 numaradaki atletik kısalar ile hücum paris'in de vurucu gücü buraya kadar her şey okey. e zaten kaos basketbolu yine bu işin olmazsa olmazı. lakin işte burada bunların yanında birkaç trick daha ve fark orada var.

monaco örneğinde verdiğim o stretch 4 ve 5 burada çok daha efektif ve pis işleri yapan kişiler doğrudan bunlar. he bir de 3 numaraya ayrıca gireceğim.

blitzkrieg doktrininde en önemli güç katmanlarından birisi birliklerin çabuk mobilizasyonudur ve bunun için ikmal hatlarınızın kusursuz, birlikte ve hızlı hareket edebilir halde olması elzemdir. işte paris basketin hücumlarında bu var.

1-2 numara atlet adamlar az daha zorlasalar zaten kütleden ışığa dönüşecekler. peki 3-4-5 numaralar?

şimdi bu adamlar gelip hızlıca vurup geri dönmeye odaklılar demiştik. her zaman bunu yapamazsın ya da o top çembere girmez. ya da rakibin hızlıdır ve sete onlar senden hızlı otururlar. işte burada adamlar tam olarak şunları yapıyor.

a planı, 1-2 numara ile sonuca hızlıca git. içerisi ya da dışarısı fark etmez. bu en basiti ve sık yaptıkları.

b planı, rakip diyelim ki hızlıca yerleşti ve 1-2 numaralar hücumu bitiremediler. öyle mike james gibi içeriye drive edip 3 adamın arasına girip basket faul alayım ya da süperkahraman olayım kafası yok. bir an takım sete oturup süreyi kullanacak gibi görünürken tekrardan hızlanıp öyle bitiriyorlar zaten hikayeyi özelleştiren bu.

yukarıda stretch 4-5 demiştim. işte b planında onlar devreye giriyor. bu adamların öyle kalıplı ve post-up oyununda içeriye inen her topu bam güm smaçlama ya da bitirme gayesiyle oynayacak uzunları yok. zaten taktikleri bu değil. uzunlar paris baskette figüran.

bu uzunlar pis işler için pota altındalar. stretch 4 için durum değişken ama onu da yazacağım.

5 numaradaki hacı abimin görevlerinden birisi şu. içeriye gir ve alan kapat ve mümkünse de statik kalmaya çalış. dışarıdan 1-2 numara hücumu bitiremezse o senin kapladığın alandan potaya yürüsün ya da dışarıdan yapılan atış girmezse hücumu tamamla. bu sebeple de pota altından çok ayrılma hücum sete dönüp hemen sonlanmazsa. çok atlet olmana gerek yok ama yere basarken gücünü aktarıp rakip uzunla güreşmen gerek. öyle pasa gireyim, asistim olsun kafasına girmene hiç gerek yok. hücumdaki savunmayı yap yeter özetle.

bir diğer göreviyse şu. 1-2 numaraya gelecek yardım savunmalarında rakip uzun yardıma giderse (ki çoğunlukla rakipler bunu yedi, zira parisin kalbi tj shorts dediğiniz adam 1.75 boyunda, rakip uzun ben buna bloğu vurdum mu allahına kavuşur diyor muhtemelen) top sana gelecek ve sen hücumu bitireceksin. tetristeki uzun çubuk gibi yani. ona alan açarsan son vuruşu yapar ama normalde dolgu malzemesi. yani böyle 1-2 numara sonuna kadar zorlayıp hücumu hiç etmiyorlar. boş adam varsa hücum tıkandığında doğrudan ona veriyorlar. top hızlı dönüyor öyle olunca.

gelelim 4 numaraya. buradaki hacı abimin de skor tarafında çok ekstrem işleri yok o da daha ziyade pis işler yapıp 1-2 numaraya skor yaptırma kafasında. yemekten artan kırıntılar olursa onunla karnımı doyururum diyor.

burada yaptığı şey şu çoğunlukla: bu hacı abim hücum dışarıdan bitirilecekse 1-2 ye perdelerle alan açmakla meşgul ekseriyetle ve tabii ki de perdeler dışında rakip, alan savunmasına döndüğünde yalancı koşularla yine 1-2 ye alan açma peşinde. öte yandan yardım savunması 1-2 numaraya geldiğinde tıpkı 5 numaranın yaptığı gibi kendisine alan açıldığında o kalacak kırıntılarla hücumu bitirmek. he bir de şu var. 1-2 içeriye koşup savunma dengesi bozulduğu zaman üçlük için kendisine başvurulabiliyor. yani hücum setine göre 3 numaraya benzer bir rolü var. alan açma işini de 3 numara ile dönüşümlü yapıyorlar zaten. baskonia dönemindeki achille polonara bu işi harika yapıyordu hatırlayanlar bilir. ama tabii o çok daha skorerdi sistem gereği.

3 numarada bu sistemin figüranlarından çoğunlukla. ama onu savunmada kullanıyorlar. savunma kısmında değineceğim.

özetle hücum aksiyonları 2 ana başlıkta yürüyor. bunu basit yapmaya çalışıyorlar ve 1-2 çabuk karar verip gerektiğinde 4-5 numaradan faydalanarak hücumu sonlandırıyor. 3 numara hücumda figüran, denk gelirse skorunu yapıyor. ama burada hücumdaki alan paylaşımlarında oldukça dikkatliler. zaten o sebeple tam bir koç ve sistem takımı adamlar.

mesela monaco dedik. evet monaco'da sokak basketbolu oynuyor olsa da geçen sene hikaye mike james ile başlıyor ve bitiyordu. adama sorsak "takımda hangi uzun oynuyor?" diye, muhtemelen cevap veremezdi. ve uzunların böyle rolleri yoktu. mesela pandemi sezonu ergin hocanın efes'i koşmaya başladığında paris'e yakın bir oyun oynuyordu ama orada da başka detaylar vardı.

gelelim savunmaya. aslında parisin defoları burada ve bunu atletizm ve alan paylaşımıyla örtüyorlar şimdilik ki ne kadar sürdürülebilir olduğunu sezon sonunda göreceğiz.

atlet ama savunma organizasyonu eksik takımdan ne beklersiniz? her yere koş, boş üçlük attırma, yardım savunması getir. en basit tabirle bunlar.

paris bunları yapıyor sadece ama ufak dokunuşlar var

son 10-15 yılda önce nba de sonra da avrupa basketbolunda şöyle bir değişim yaşandı. bir baktık ki herkes sonuca pota altından çok orta ve uzak mesafe atışlarla gitmeye başladı. haliyle oynanan basket gibi uzunların profilleri de değişmeye başladı. pota altında bam güm smaç vuran kalıplı hantal uzunlar yerine şut sokan, hareketli ve asist yapan uzunlar altın oldular. dolayısıyla savunma paradigmasıda bu oyunda oldukça değişti. alan savunması yapan takımlar birer birer azaldılar ve iş adam adamaya döndü. zira sen potaya gömüldüğünde dışarıdan gerektiğinde uzun bile üçlük atacak kıvama geldi.

paris baskette bunu yapıyor. adam adama. atletizm burada patlayan güç. siz topu ne kadar dolaştırsanız da ya bir şekilde hızlarıyla oraya yetişiyorlar yetişemezlerse bile el gösterip işinizi zorlaştırıyorlar.

bir önceki paragrafta yazdığım işin basit kısmı zaten. paris basket yardım savunmasını da aynı atletizmle yapıyor. burada topa sert bir baskıları var. fakat bu tek başına yetmez. her şeyi değişerek savunuyorlar. bir bakmışsınız uzunu kısayla kısayı uzunla savunuyorlar. diyorsunuz ki aha ters eşleşmeyi yakaladım. hücum ! ama...

bu adam değişme taktiksel bir değişme. zira şu var: boyalı alanda eğer potaya gidecekseniz muhakkak bir sürprizle karşılaşıyorsunuz. rakip kısa, karşısında uzun bulduğunda diyor ki ben potaya giderim. gölge savunma yapan uzunun istediği bu zaten, zira atletizm olarak uyum sağlaması zor kısaya karşı. sen potaya git, seni orada bekleyen birisi muhakkak olacaktır. ve orada birisi var ve bunu da 3-4-5 kendi aralarında değişerek yapıyorlar. yani orada her zaman karşına seni bloklayacak bir 5 numara çıkmıyor. he bu arada şu da var parisin hızlı temposuna ayak uydurmak isteyen rakip, hücumu çabuk bitirme kafasına girince bu tongaya düşüyorlar topu dolaştırmak yerine.

bu adamların uzun savunması ise daha ilginç ve bence en büyük defo orada. evet atlet bir takım ama burada savunmada bir tane mazlum var. o da tabii ki 3 numara. hücumda anlatmıştım kendisinin hücum tarafında çok bir numarası olmadığını.

bu 3 numaradaki hacı abim neredeyse tüm yardım savunmasını götürmekle meşgul. içerisi dışarısı fark etmiyor. hücumda çok aksiyonu olmadığı için savunmaya enerjisi kalıyor.

uzun savunmasında ise arada agresifleşseler bile topun rakip uzuna inmesi konusunda çok katı değiller, zira şu an euroleague'de asist yapabilen ve takımı oynatabilen, tıkanan noktada hücumu açan uzun sayısı sınırlı. mesela olympiakos maçlarını merak ediyorum bu adamların. vezenkov için de benzer senaryo mu olacak? dolayısıyla jan vesely'nin fenerbahçe'de son 2 senede yaptıklarını yapan uzunlara henüz denk gelmediler. evet barça ile oynayıp deplasmanda kazandılar ama vesely'nin barça'da oynadığı uzun rolüyle bizdeki son 2 senesi bambaşka uzun rolleri.

bu durumda rakip uzunu boyalı alanda kendisine bıraktıkları alanda atletizmle sindirmeye çalışıyorlar özetle. ve en büyük defoları orada bana kalırsa. zira oyun görüşü olan, sayıdan ziyade asiste yürüyebilecek ve gerektiğinde çizgi gerisindeki boş adama dönebilecek rakip uzunlar can sıkabilir.

şimdi bu adamları o kadar övdük ama her zehrin bir şekilde panzehiri de oluyor

yenilmez mi bu adamlar? kesinlikle hayır. burada hem kendilerinden kaynaklı hem de rakiplerin yapabilecekleri şeyler de var.

kendileriyle ilgili en büyük handikap şu. atletizm ve hız üzerine kurulu sistemin en büyük noksanlıkları oyuncuların bu tempoyu götürebilecek fiziksel sağlıkta kalabilmeleri. sonuçta araban 250 km/h hız yapıyor diye sürekli o hızda gidersen motoru eline alma riskin artar. yani yarın bu tempo parisin yaşayacağı sakatlıklardan mütevellit ne seviyede sürdürülebilir ondan emin değilim. yetenek havuzları dar. tam bir koç ve sistem takımı adamlar.

gelelim işin rakip kısmına. burada ise bu sistemi aynı sistemle ekarte etmek zor. bunu bu sene sadece kaybettikleri bayern deplasmanda gördük ki nba maçından halliceydi o maç. yani parisin temposuna ayak uyduralım derseniz geçmiş olsun. dediğim gibi bunu bu sene sadece bayern yapabildi ki onlar da ayrı bir entry konusu gordon herbert apoletini konuşturuyor.

peki ne yapacak rakip?

önce durdur sonra vur mantığı biraz daha işe yarar gibi duruyor. burada paris'in temposuna uymak yerine rakibi uyutmak ve sayı farkını maksimum 7-8 arasında tutup son periyotlarda çözüme gitmek mantıklı bir seçenek. bunu xavi pasqual mükemmel yapıyordu. andrea trinchieri yine bu işin ustalarından (her ne kadar bu sene zalgiris, deplasmanda paris'e kaybetmiş olsa da). öte yandan galatasaray zamanında ergin hoca da bu işi iyi yapıyordu. rakibe göre obra kadabranın da böyle aksiyonlarını yıllarca izledik. ve bunu hücum aksiyonlarında uzunun oyun görüşüyle yapmak işi kolaylaştırır. zira top kısalara dolaştırmaktan ziyade etrafındaki kısaları oynatacak bir uzun parisi bozar.

yazıyı bitirmeden bir de dikkatimi çeken bir hakem faktörü var

pek hakemlerle ilgili yazmayı sevmesem de bu adamlar hakemler tarafında şanslı. elbette o kadar şey yazdık iyi yaptıkları emeklerine haksızlık etmek mümkün değil ama hakem kısmını da dün efes maçında bir defa daha gördük. gerçi hakem ismail şenol olsa da efes o maçı sabaha kadar oynasa yine kazanamazdı ya neyse...

velhasıl kelam euroleague çaylağı paris basket, şu an ortamı renklendirmekte ama ben biraz kendilerinde geçen senenin virtus'unu görür gibiyim. virtus geçen sene kimsenin beklemediği bir başlangıç yapmış sezon ortasına kadar ligi domine etmişti. sonra sakatlıklar ve takımın ritim kaybetmesinden mütevellit play-in'e kendilerini zor atmışlardı. paris için de tahminim benzer. bu tempoyu sezon sonuna kadar götürebileceklerini düşünmüyorum.