Kinds of Kindness'ta Anlatılan 3 Hikayenin Ortak Noktası Ne Olabilir?
kinds of kindness... lanthimos'un filmlerinin aldığı akademi ödüllerinden sonra ne kadar cesurlaştığını gözler önüne seren son filmi.
bazı yönetmenler belirli bir kesme hitap ederken, hollywood'u gözlerine kestirdikten ve burda başarıyı yakaladıktan sonra çektikleri filmlerde farklı şeyler denemek istiyorlar, bence bu film de lanthimos'un bu motivasyonla çektiği bir film olmuş. bu anlamda bir yönelime açık olmak sinemada yeni şeyler izlememize olanak da sağlayabilir, yozlaşma da oluşturabilir. bu filmde benim hissettiğim ikisinin arasında olan ama yeni bir şey izleme hissine daha yakın duran bir yerdeydi.
Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.
üç farklı bölümden oluşan filmde her ayrı bölümde lanthimos'un şahsına münhasır absürd-didaktik tarzının tadını almak mümkün. benim en sevdiğim bölüm ise ilk bölüm olan "the death of r.m.f" oldu. hayatının tüm kontrolü patronunun elinde olan robert (jesse plemons), kendisine verilen son görev olan başka bir araca çarpmayı ve başka bir insanın canına kast etmeyi reddetti. "kontrol"e o kadar farklı açılardan anlam yüklenmişti ki, sonunda patronu, eşini ve hemen hemen her şeyini kaybeden robert kontrolü kaybeden kişi oldu ve reddettiği görevi yapabilmek için kendisinden hiç beklemediği bir hale büründü. ilk başta "bu da şimdi nasıl bir metafor" dediğimiz ünlü tenisçi john mcenroe'nun kırık tenis raketi, içi anlamlarla bezenmiş bir anekdota dönüştü. kendisinin avustralya açık tenis turnuvası'nda 1990 yılında raketini kırıp diskalifiye edilen ilk oyuncu olduğu biliniyor.
tema olarak bence ilk bölüme göre daha zayıf olan ikinci bölümde ise kaybolduktan sonra evine dönen eski eşinin aynı kişi olmadığını iddia eden daniel, eşi sarah'ya türlü türlü manyaklıklar yaptırarak onun aynı kişi olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu.
son bölümde ise her türlü bağımsızlığın yıkımına işaret eden "r.m.f eats a sandwich" bulunuyordu. çünkü burda ise bir tarikattan bahsediliyordu ve tarikatler de insanları kontrol eden oluşumlardır. emily ve andrew ölüleri dirilten bir kadını arayan ve bu tarikat için çalışan müritler olarak karşımıza çıkıyordu. emily rüyasında bu kadın olduğunu düşündüğü birini bulmayı takıntı haline getiriyordu ve diğer karakterler gibi kontrolünü kaybediyordu.
lanthimos tüm bu oyun alanları en etkili şekilde kullanmış. emma stone'un dansı ve filmde kullanılan müzikler de bu hikayelere eşlik edince ortaya garip olana haz duymamıza sebep olan bu film çıkmış.
Bir yorum daha ekleyip bitirelim
kinds of kindness, sinema budur diye düşündüren bir film.
çok büyük ve net bir alt metin arayıp kendimizi zorlamaya gerek yok ama birey/toplum-özgürlük/aidiyet çevresinde kimi felsefi, varoluşsal ve psikolojik unsurları da açık bir şekilde görebiliyoruz filmde.
filmin ana temalarından biri bireyin tek başına var olup sorumluluğu ve yaşamı eline alması ile tam tersi bir cemiyetin, toplumun ellerine kendini bırakarak şahsi varlığını yiterek çoklukta eriyerek kendine bir mana bulması arasındaki çatışma. 1. ve 3. öykü özellikle buna çok endeksli. bunun dışında cemiyetin/toplumun da birilerinin ona itaat edip ona uymasına duyduğu ihtiyacı da görüyor ve seziyoruz yer yer.
nihayetinde yönetmenin en iyi filmi değil ama derli toplu klasik bir lanthimos filmi izlemekte çok keyifli bir yan var.