Kobe Bryant'ın Jübile Yapmadan Üç Yıl Önce Ruhen Emekli Olduğu Üzücü Sakatlık Anı
kobe ile ilgili tek söyleyeceğim şey aşil tendonu kopuk halde iki serbest atış kullanmak için beklemesi, sahayı terk etmemesidir. tekrar oyuna giremeyeceğini biliyor, fiziksel olarak da acı çekiyor. yaş olmuş 34, üzerinde 17 yıllık bir yıpranma, stresli geçen bir sezon ve adam iki serbest atış kullanmak için çizgiye doğru topallıyor. o an başına ne geldiğini biliyor, en az 9 ay sahaya çıkamayacağını, büyük ihtimalle eskisi gibi olamayacağını da. fiziksel acının yanına bir de daha büyük bir psikolojik acı ekleniyor, yanına da seyirci uğultusu. çizgiye geliyor, ikide iki atıyor ama hatırladığımız üzere suratı çarşamba pazarı. o an bunları düşünürken bir yandan da ikide ikisini sokup kenara doğru topallıyor. bir efsanenin ruhu aslında 2013'te o gün salonu terk ediyor. kariyerini o bitirmeden kötü şans onun yerine noktayı koyuyor.
iki serbest atışı nasıl attığına gelince, spor branşları aşil tendonu kopan çok sporcu gördü. wilkinsler, el fenomenolar... bu adamlar sahadan sedyeyle gözyaşları içinde çıktı genelde. kobe de soyunma odasında ağladığını söylüyor kendi belgeselinde.
ama saha içinde mi ? yo dostum yo.
bu adamı aklıselim kafayla 13 yıl izledim. yaptığı her hareketi, yaşadığı her psikolojik rekabeti ağzım açık izledim, bazılarını uygulamayı da denedim. ama tek bacakla iki serbest atış attığı günü hayatımın hiçbir yerine oturtamadım. beni motive etmedi, gaza getirmedi, vay be demedim. o an sadece "abi siktir git artık lütfen buz koysunlar iyice fenalaşacak." diyebildim. o gitmedi. nedenini nasılını hiç doğallaştıramadım kafamda.
sanırım kanında var, bu yüzden benim için en büyük.
Mevzubahis maçın, Kobe'nin sakatlığını daha iyi anlayabileceğiniz geniş özeti
kariyerinin sonlarına doğru 6. şampiyonluk yüzüğüne ulaşmak için var gücüyle çalışan kobe bryant yaşadığı sakatlık sonrası öfkesini, hüznünü ve hayalkırıklığını facebook'taki hesabından paylaştı.
bryant'ın facebook'a yazdığı mesajı şöyle
“bu saçmalık! yaptığım onca çalışma ve fedakarlık, daha önce milyonlarca kez yaptığım tek bir hareketle pencereden uçtu gitti. yaşadığım hayalkırıklığı katlanılamaz. kızgınlığım şiddetli bir öfke oldu. bu şey neden oldu, neden benim başıma geldi ki? hiçbir mantıklı açıklaması yok. şimdi 35 yaşımda bu sakatlıktan geri dönüp eskisi kadar veya eskisinden daha iyi bir oyuncu mu olmam gerekiyor? bunu nasıl becereceğim? hiçbir fikrim yok. bunun üstesinden gelecek sürekli bir isteğe sahip miyim? belki artık bir sallanan sandalyeye oturup kariyerimle ilgili anıları hatırlamalıyım.
belki de benim kitabım böyle bitecek. belki zaman beni mağlup etti.... belki de mağlup edemedi.
şu anda sabahın 3:30'u. ayağım ölü bir ağırlık gibi hissediyor, kafam aldığım ağrı kesicilerden dolayı dönüyor ve gözümde uyku yok. içimi döktüğüm için beni affedin ama eğer bunu yapamayacaksam sosyal medyanın ne anlamı var ki? içimi dökmek iyi hissettirdi. bu sakatlığın başıma gelen en kötü şey olduğunu belirtmek...çünkü tüm bu iç dökmeden sonra gerçek bir bakış açısı ortaya çıkıyor. dünyada kopuk bir aşil tendonundan daha büyük sorunlar, mücadeleler var. kendine acımaktan vazgeç, bir umut ışığı bul ve her zamanki aynı inançla aynı güdüyle ve inançla çalışmaya başla.
bir gün yeni bir kariyer yolculuğu başlayacak. ama bugün o gün değil.
“beni bir ayıyla kavga ederken görürsen, ayı için dua et”. bu lafı her zaman çok sevmişimdir. bu “mamba mentalitesi”dir. biz pes etmeyiz, sinmeyiz, kaçıp koşmayız. dayanırız ve fethederiz.
uzun bir mesaj oldu biiyorum, ama facebook'ta içimi döküyorum. belki şimdi gerçekten biraz uyuyabilirim ve yeni bir mücadelenin ilk adımı olacak olan yarınki ameliyat için heyecanlanabilirim. sanırım sezonun geri kalan kısmında artık “coach vino” olacağım. takım arkadaşlarıma inancım tam. başladığımız işi başarıyla tamamlayacaklar. hepinize dualarınız ve desteğiniz için teşekkürler. her zamanki gibi kucak dolusu sevgiler.
mamba gider...''
totemspor'da bu şekilde çevrilmiştir. gerçekten insan okurken duygulanıyor. adamın içindeki hırsı, kazanmak duygusunu, ruhunu iliklerinizide hissediyorsunuz. eğer az çok sporla uğraşıp kazanmak için birçok maça çıktıysanız onu belki biraz daha anlarsınız ki bu adamın hırsı öyle halı sahada ya da basketbol sahasında arkadaşlarınızla maç yaparken ki hırs değil. adamın amacı nba tarihinin en iyisi, en yenilmezi, en dominantı olmaktı.
belki de kimseye söylemiyordu ama o yıl şampiyonluğa inanan takımdaki tek insandı, hedefi kobe kim herkese göstermek ve kimsenin favoriler arasında göstermediği lakers'ı önce playoff'a sonra da şampiyonluğa taşıyacaktı. bundan 5-10 yıl sonra tıpkı jordan'ın nba geri dönüşünde efsaneleştirildiği, hasta hasta 40-50 sayılık maçlar oynadığı gibi , kobe'nin hayat hikayesi anlatılırken "playoff yapamaz" denen takımı "8. sıradan son anda playoff'a taşıdı ve önce batı birincisini eledi ve 8. sıradan şampiyonluğa giden takım oldu" diyeceklerdi. gerçekten üzücü.