Öğrenme Çabası, Günümüzde Aydınlanma Yerine Sadece Bilgi Biriktirme Halini mi Aldı?
öğrenmek, günümüzde git gide bir "bilgi biriktiriciliği" halini almış müessesedir... bu anlayış o denli yerleşmiş halde ki, insan bir bilgiyi öğrenmek, -ama tam da ötekilerin kavrayışı ile birebir aynı şekilde öğrenmek- ve ötekilerin bir kopyası haline gelmeye çabalıyor.
(bkz: bilgi toplumu)
oysa öğrenmek dediğimiz şey, ontolojik bir yarılmaya işaret eder. bu yarılmanın yaşanması için de, deconstruction ve construction süreçlerinin peşi sıra birbirini takip etmesi gerekir.
Deconstruction: Yapısöküm / Construction: Yapma, inşa
(bkz: diyalektik) bunu zihindeki nöron ağlarına, ve sürekli birbirini takip eden inşa çabasını ise günün sonunda elde inşa edecek yeni tuğla kalmamasına benzetebiliriz. bu da bir nevi tıkanmaya, ve kurulan yapı için içine sokulacak müşteriler aramaya benzer. günün sonunda bir de bakarız ki, bir binanın içine tıkılmış, tüyleri taralı ve parfümlü tavuklar birbirleriyle hoşbeş ediyor; körler ve sağırlar birbirini ağırlıyor.
şunu da eklemek lazım tabi, bu bina dikme, müşteri arama üzerine temelli müteahhitlik oyunu, mekandan azadedir. binalar sadece kenar mahallelerde kurulmaz. aksine, şu akademi dediğimiz yerler de, bu müteahhit ve emlakçılığın daha rafine merkezleridir. buralarda daha farklı bir çabaya tanıklık ederiz. babil kulesi inşa etmeye çalışırlar. elbette bu zor ve azametli bir iştir. gösterilen sabır da, bu azamete duyulan hayranlıktan ileri gelir. kimileri bu yolda helak olur, kimileri ise güç bela inşaatı tamamlar ve tepeye tırmanmaya koyulur. yukarı çıktıklarında bir de bakarlar ki ne görsünler? kimsecikler yok. ne bekliyordu acaba bu batı tipi entelektüelimiz, orası da ayrı bir merak konusudur lakin, artık geriye "kimseler beni anlamıyor" serzenişi ile kuleye daha sıkı sıkıya sarılmak kalmıştır. kimileri de bir müddet sonra bu duruma katlanamayıp, bizzat kendi inşa ettiği kuleden kendini aşağıya bırakır.
bu yolu tutmayanlar ise, -zor olan budur- dikeyde değil, yatayda hareket ederler. zira şairin de dediği gibi, bu gökkubbede geriye kalacak tek şey hoş bir sada idi. kimi giderken dahi geride kalanlara bir sada bırakır, kimi üzüntüsünü, kimi yalnızlığını, kimi de hıncını. zor olan bu ya, bazen tam da kuleyi dikmiş ve tepeye tırmanırken, onu yıkmak gerekir, yataydaki deneyim ve tecrübeye kendini açmak için. ha tabi eğer siz de, "ortaçağın katı sınıflı toplumu çok eyiydi, herkes yerini yurdunu biliyidi" diyen obskürantist iseniz, bu sözler bir kulağınızdan girip diğerinden çıkacaktır; o halde bize de kulede bol şanslar dilemek kalır.
varlık ile bilgi arasına benliği almak öğrenmeye engeldir. zira insan bilgiyi benliğine zırh eder de, ruhunda ne babil kuleleri diker hiç farkına varmaz. böyle anlarda, yaşamın tüm renkleriyle, tüm huşusuyla, tüm içrek oluşumlarıyla bütünleştiğini sanır da, halbuki bir merdivenin üstüne çıkıp oradan bakmaktadır onlara. hep ötekilerden, bir basamak yukarıda durmaya dair hissedilen şu yakıcı arzu, yine dönüp dolaşıp insanın en çok ötekileri değil de, kendini aldatan melun bir canlı olduğunu hatırlatır bize.
iletişimin hiyerarşisi de buradan yükselir. soğuk amfilerde öğrencileri bilgisiyle kırbaçlayan hocalar, kenar mahallelerde diktiği sitelerine müşteri arayan müteahhitler ve onların şakşakçısı olan emlakçılar, kulelerine hapsolmuş değerli kimse beni anlamıyor yalnızlıkçıları, -ki bu çaresiz kimse etrafına bir kalabalığı topladığı vakit şehvetle onlara buyurmaya başlayan bir entelektüel tirana dönüşecektir- ve tüm o kıymetinin anlaşılmadığını düşünen, dünyada tek acıyı kendinin çektiğini düşünen, kendi beynine hapis diğerleri.
eğer bir başkasını, sizden aşağı ya da yukarı seviyede görmüyorsanız, o yakıcı ve habis arzuya tutulmuyorsanız, herkesten, -ama istisnasız herkesten- ve her şeyden öğrenebileceğiniz bir şeyler vardır. dünya algılandığı müddetçe vardır. önce kuleyi diken, sonra da bundan şikayet eden yine insanın kendisidir. ki burada da bir parantez açalım, durumu böyle anlamış şu melun canlı, böylesi bir durumda dahi primus inter pares olmaya çabalayabilir, güven olmaz. o yüzden insanın ruhunda iki olguyu barındırması şarttır, ilki her şeyden ama her şeyden şüphelenmek, fakat sonra geri dönüp şüphenin kendisinden dahi şüphelenip onu iptal etmek. yani şüphe ve imanı aynı bedene yerleştirmek. ne diyorduk? construction and deconstruction ve bahçelerde açmış güzel laleler...