Osmanlı Himayesi Altına Girmeyen Tek Arap Devleti Umman'ın Dünden Bugüne Tarihi

İran Körfezi'ne kıyısı olan beş Arap devletinden biri olan ve aynı zamanda en medeni Arap devleti addedilen Umman'ın tarihine bir bakalım.
Osmanlı Himayesi Altına Girmeyen Tek Arap Devleti Umman'ın Dünden Bugüne Tarihi

iran körfezi'nde konuşlanmış olan beş arap memleketinden biri olan umman (diğerleri kuveyt, bahreyn, birleşik arap emirlikleri ve katar'dır), körfeze en kısa kıyısı olan ülkedir. pek tabi ırak ve suudi arabistan da körfeze kıyıları olan arap memleketleri arasındadır (iran'ı doğal olarak saymıyoruz), ancak tarihi açıdan bahsi geçen beş arap memleketi, kültürel, ekonomik ve sosyal yapı olarak umman'a en yakın olanlardır. pers egemenliğinden kurtulduktan sonra uzun yıllar bu bölgeler birer umman kolonisi olarak kalmışlardır.

gelmiş geçmiş, tarihteki en medeni ve ileri arap memleketi, ayrıyeten osmanlı imparatorluğu egemenliğine girmemiş tek arap memleketi sıfatları ile umman, apayrı bir şekilde incelenmesi gereken bir ülkedir.

özellikle yakın komşular dışında diğer medeniyetler ile ilişki kuran tek arap memleketi olan umman'ın diğer medeniyetler ile olan ilişkisi, tam olarak antik çağ, orta çağ, yeni çağ ve yakın çağ münasebetleri olarak ayrılabilir.


islamiyet öncesi umman hakkında çok fazla bilgi yoktur

ancak günümüz umman topraklarında medeniyetlerin yaklaşık 5000 senedir var olduğu bilinmektedir. sümer tabletleri, umman topraklarında "magan" adı verilen, bakır zengini bir ülkeden bahsetmektedirler. hemen hemen bu tabletlerin umman hakkında oldukları kesin gibidir. zira sohar yakınlarındaki arkeolojik kazılarda, m.ö. 2000 yılında kurulmuş bakır madenleri ve bakır işlemekte kullanılan aletler bulunmuştur. ayrıyeten bölgede dofar'dan gelmiş koku esanslarının saklandığı kapların ve işleme aletlerinin de bulunması, daha o zamanlardan pagan dinleri için önemli olan bu esansların ticari amaçlarlan buraya gelmiş olduğunu gösterir. çiftçilik ve balıkçılık için kurulmuş kasabalar da bulunmuştur.

umman topraklarında yaşayan insanların, iki kanattan geldikleri düşünülmektedir. birincisi, yemen'den göç etmiş sami kökenlilerden, ikincisi de kuzey arap yarımadası'ndan, pers baskılarından kaçan sami kökenlilerden oluşmaktadır.

daha önce de bahsi geçmiş olan bu beş arap memleketini birbirlerine yakın kılan, hepsinin ortak bir şekilde deniz ticaretinde çok önemli birer rol oynamalarıdır. pek tabi islamiyet'in kabulünden sonra, çoğunluğu arap kökenli olan bu memleketler, islamiyet ile birbirlerine çok daha sıkı bağlanmışlardır. bahreyn ve umman'ın dışında, bu ülkelerin nüfuslarının çoğunluğu sünni'dir. çoğunlukla göçebe hayatı yaşadıkları için politik, diplomatik ve aristokrasi bağları tamamıyla klanlar arasında gelişmiştir.


umman, diğer arap memleketlerinden büyük dağlar ile ayrılmıştır

hemen hemen bu dağlar, diğer arap memleketleri ve umman arasında bir doğal sınır oluşturmaktadırlar. antik çağlardaki bakır madenleri de bu dağlarda kurulmuştur.

hazreti muhammed'in umman halkına olan islam çağrısı, umman'ın tarihini tamamiylen değiştirmiştir. m.s. 630 yılında emir ibn al-aş, islam'ın peygamberi'nden umman'a bir mektup getirir. bu mektubu, al-çulanda'nın oğulları abd ve cafer alırlar, zira umman'ı o zamanlar beraber yönetmektedirler. o sıralarda özellikle büyük ölçüde pers egemenliğinde olan umman toprakları'ndan perslerin atılmasında, özellikle islam dininin getirmiş olduğu dayanışma önayak olmuştur.

ilk umman imamlığı'nın kurulmasından sonra ilk hedef, hakiki bir islam devleti yaratmak olmuştur. ilk imam olan çulanda bin mesut, 751 yılında tahta seçim yolu ile gelmiştir. ancak bir çarpışma sırasında kendisi hayatını kaybetmiş ve 801 yılında varit bin kaab'ın seçilmesine kadar büyük problem olmuştur. bunun ardından yaklaşık 300 sene sürecek olan bir dayanışma ve refah dönemi başlamıştır.

sohar, islam dünyası'nın en büyük ticari limanı haline gelmiştir

tıpkı diğer arap memleketlerinin afrika üzerinde yaptıkları uygulamalar gibi, ummanlılar da aynısını doğu çin'e, endonezya'ya ve filipinler'e kadar giderek hem ticaret yapmış hem de islam'ı yaymışlardır. ahmet bin macit'in önemini burada unutmamak gerekmektedir. hatta zanzibar'a kadar inmiş olup doğu afrika kıyılarının bütün ticaretini yönelndirmeyi başarmışlardır.

ilk başlarda islam dinini kabul etmemiş olan iran'ın da islamiyet'i kabul etmemesinin sebebi, umman topraklarından atılmış olan persler'in diğer persler'e anlattıkları ile yarattıkları etkidir.


orta çağ'da yaşanmış olan çin ticaretinin hemen ardından, 16. yüzyıl'dan başlayarak umman büyük bir portekiz sömürgesine girmiştir

pek tabi vasco de gama'nın önderliğindeki portekiz donanmaları buna neden olmuştur. arap tekelinde olan hint okyanusu ticaretini muskat'ı ele geçirip 150 sene boyunca ellerinde tutarak ellerine geçirmiş olan portekizliler, 1650 yılında sultan bin saif el-yarubi'nin önderliğinde topraklardan atılmışlardır.

ya'aruba hanedanlığı ise, portekizliler'in umman'dan atılmasından sonra gelen büyük bir döneme işaret etmektedir. portekiz ve kısa bir iran egemenliği dışında başka ülkelerin hiçbir şekilde egemenliğine girmemiş olan bu denizci arap memleketi, ya'aruba imamları'nın önderliğinde günümüze kadar ulaşmış olan birçok güzeller güzeli kaleleri, camii ve sarayları yaptırmışlardır.

ikinci sultan bin saif'in 1718'deki ölümünden sonra umman'da büyük bir iç savaş çıkmıştır

bunun üzerine iran güçleri mutrah ve muskat'ı ele geçirmişler, ancak sohar'a inememişlerdir. çünkü o sıralar sohar, ahmet bin said tarafından büyük kahramanlıklar ile korunmaktadır. iç savaş'ın sonunda yine aynı şahıs, iranlıların topraklardan bir daha atılmasında yardımcı olmuşlardır.


1744 yılında, ahmet bin said imam seçilir

iç savaş sonrasında birbirinden ayrılmış olan birçok aileyi ve aşireti bir araya getirmeyi zor da olsa başarmıştır. hatta umman donanmasını da çok geliştirmiş ve genişletmiştir. özellikle bu donanma, iran körfezi'nin o zamanlar çok kötü bir şöhrete sahip olan korsanlarını alt etmiş, hatta iranlılar'ı basra'dan atmışlardır.

1783 yılında kendisi öldükten sonra oğlu said imam seçilmiş, ancak yeterince popüler olamamıştır. bunun nedeniyle oğlu hamad kendisinin yerine geçmiştir. 1792'de ansızın said olmuş, bunun üzerine amcası seyit sultan bin ahmet başa geçmiştir. 1804 yılında da o olmuştur. iran körfezi ve hint okyanusu'nda ticari bakımdan çok zor politikalar izlediği için avrupa devletleri'nin başını epey bir ağrıtmıştır.

1804-1856 tarihleri

bu dönem aralığı, umman'ın başına geçen seyit said bin sultan'ın hükümdarlığına ve umman'ın hem arap yarımadası'nda, hem hint okyanusu'nda, hem de doğu afrika'da büyük bir güç olmasına tanıklık etmiştir. kendisi, yani zamanda ülkesinin ekonomisini ve ticaretini güçlendirmek için büyük reformlar yapmıştır. avrupa devletleri ile birçok antlaşma yapmasının yanısıra, umman'ı amerika birleşik devletleri ile ilk defa diplomatik ilişkilerde bulunmuş olan arap memleketi haline getirmiştir. ancak ölümünden sonra büyük bir çöküşe geçmiş olan umman, ancak petrol yataklarının keşfinin ardından eski önemini geri kazanabilmiştir.

özellikle birinci dünya savaşı sırasında umman'ın uluslararası ticaretteki aktiviteleri büyük ölçüde kısıtlanmıştır. bu durum, 1970 yılında sultan kabus'un hükümdar olmasına kadar devam etmiştir.

Kabus, 10 Ocak 2020'de, 80 yaşında hayatını kaybetti.

sultan kabus, umman'ın mustafa kemal'i olarak görülebilir

zira kendisinin yapmış olduğu reformlar o kadar büyüktür ki, umman'ı çok modern ve gelişmekte olan bir ülke haline getirmiştir. şu sıralarda dış yatırımlara bir hayli açık olan umman, gelişmeye de devam edecek gibi gözükmektedir. birleşik arap emirlikleri'nin seviyesine gelmek isteyen umman, petrol yataklarının tükenmesinin ardından nasıl aynı refah seviyesinde kalacağının hesaplarını yapmaktadır. ancak sultan kabus gibi bir büyük devlet adamının umman'ı yönetmesi, herhalde umman için çok büyük bir şanstır.

son olarak, umman'ın simgesi olan hançer, halen daha birçok ummanlı tarafından gururla taşınmakta ve sergilenmektedir. bayrakta bile bulunan bu simgenin bir diğer özelliği ise, taşıyan kişi ne kadar yüksek aristokrasiden ise, o kadar kıvrık bir uca sahip olmasıdır.