Pedro Almodóvar Sinemasının Yükselmesinde Franco Dönemi İspanya'sının Etkisi
ispanyol sinemasının belki de en beğenilen yönetmenlerinden olan almodovar, eksantrik, yenilikçi, yıkıcı, sınır ötesi, postmodern ve bağımsız ispanyol kültürünü tüm dünyaya aşılayan ruhta yarattığı filmlerle seyir zevki çok üst düzeyde sanat eseri filmler çıkarır karşımıza.
şimdi almodovar sinemasını anlamak için 70'lerin ispanya diktatörü franco dönemine ve sonrasına bakmak gerekir ki franco sonrası dönemde doğal olarak yeni ispanyol sineması'nın lideri olmuştur almodovar.
general francisco franco, 1975'teki ölümünden önce yıllar boyunca ispanya'nın faşist bir diktatörüydü. almodovar'ın çalışmalarının çoğu da franco'nun ispanyol halkı üzerindeki baskıcı kültürüne karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
baktığımızda franco'nun 1975'teki ölümünün ardından, ispanyol entelektüel kesimi baskıcı diktatörlük örtüsünü halkın üzerinden atmaya çalışmıştır. özellikle cinsel ve siyasi özgürlüğün yanı sıra hedonizmi benimseyen madrid karşı kültürü olarak da bilinen la movida madrileña akımı ortaya çıkmıştır. dikkat edersek almodovar'ın ilk filmleri, modern ispanyol yaşamının renkli tasvirleriyle hem izleyicileri hem de eleştirmenleri mest eder.
"nedir bu movida hareketi?" diyecek olursak eğer ispanya’nın, onlarca yıl süren sansür, baskı ve dışlamadan sonra demokrasiye geçişi ve başkent madrid'in dönüşümü olarak nitelendirebiliriz. özellikle bu hareket müzik, moda, sinema, resim ve fotoğrafçılıkta yeni ifade biçimlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. örneğin ispanyol fotoğraf sanatçısı pablo perez minguez la movida'yı; “üç kişi birlikte bir şeyler yapma isteğini paylaştığında, bir movida doğar.” sözleriyle ifade eder.
işte almodovar ispanya'da doğan bu hedonist kültür hareketini arkasına alarak sahneye çıkar ve daha önce emsali olmayan bir uluslararası tanınırlık kazanır
madrid, bu baskın yeni kültürel sahnenin başkenti olması nedeniyle almodovar'ın yaşamının ve sanatının eksenlerinden biri haline gelir. bu canlılığı o kadar efektif kullanır ki almodovar filmleriyle komedi, melodram ve gerilim gibi çeşitli türleri birleştiren benzersiz bir sinema dili formüle eder. hani bunu ifade edecek olursak postmodern estetikle ilişkilendirilen renkli ve parçalı bir sinema tarzı ortaya çıkarmıştır.
bu parçalı sinemasını o kadar ahenk içinde yedirir ki filmleri kıvrımlı, ürkütücü, şehvetli, melodramatik ve son derece empatiktir. kapsadığı türler ve tonlar göz önüne alındığında almodovar için tipik diye bir şey yoktur ki zaten onu bugün en iyi ve en ayırt edici yönetmenlerden biri yapan da birçok farklı bileşeni bir araya getirmesidir.
1981'de ilk uzun metrajlı filmi laberinto de pasiones'in aynı zamanda müziklerini kendi bestelemiştir. ayrıca antonio banderas'ın ilk başrol oynadığı filmdir. özellikle üçüncü uzun metrajlı filmi entre tinieblas ile uluslararası düzeyde artık tanınmaya başlar. keza bu filmi ispanya dışında popüler olan ilk uzun metrajlı filmidir.