Sarmaşık Filminin Ana Karakterleri Neden Türkiye'deki Kesimleri Birebir Yansıtıyor?

Tolga Karaçelik'in 2015 yapımı mükemmel filmi Sarmaşık'taki ana karakterler, Türkiye'de içinde bulunduğumuz zamanı birebir yansıtıyor.
Sarmaşık Filminin Ana Karakterleri Neden Türkiye'deki Kesimleri Birebir Yansıtıyor?


beybaba
: iktidar (otoriter kişiliği, acımasızlığı, agresif tavırları, bağırmaları, çağırmaları)


cenk
: muhalif kesim. (başından beri beybaba'ya diklenen tek karakterdir filmde.)


ismail
: iktidar ne yaparsa yapsın yanında olan dindar kesim. (hem bolca küfür eder dindar olmasına rağmen hem de beybaba'nın gizlice konuşup gemiyi emanet ettiği 2 karakterden biridir.)


alper
: apolitikler. (muhalif görünmesine rağmen sesini beybaba'ya yükseltemez ve beybaba'nın bağırışları karşısında en çok bu korkar.)


nadir
: ülkücüler. (muhalif olmak istese de beybaba'nın sözlerine aldanır. bu yüzden sesini çıkarmaz. ayrıca beybaba'nın gizlice konuşup gemiyi emanet ettiği diğer karakterdir.)


kürt: adı üstünde kürtleri temsil ediyor. (muhalif olan cenk ne yaparsa yapsın kürt ile samimiyeti kuramıyor. kürt buz gibi adam, tebessüm bile etmiyor. bu durum kürtlerin muhaliflere bakış açısını çok güzel tarifliyor. olaylar gelişiyor ve cenk tam beybaba'yı dövüp öldürecekken kürt cüssesinden dolayı araya girip cenk'i dışarı çıkarıyor. cenk bu duruma inanılmaz derecede sinirleniyor ve kürt'ü denize düşürüyor. muhalif olan cenk'in kürt'ü denize düşürmesi günümüzde güneydoğu bölgesinde yaşanmakta olan olaylarda iktidar güçleriyle terör örgütü arasındaki çatışmaların arasında kalıp bu iki tarafın da hedefi olan insanların neden muhalif kesim tarafından görmezden gelindiğini çok güzel tarif ediyor. kürtlerin muhaliflerin yanında yer almayıp ayrı bir muhalif kesim gibi davranmalarıdır bunun sebebi)


sarmaşık
: filmin sonunda otorite'ye yeterince karşı koyulmadığı için her yeri saran ve filme adını verendir.

Filmin detaylı incelemesine gelirsek

ismail'in kürt'ü ararken bir aralık geminin boş deposuna indiği bölüm, eğer gemi türkiye'nin alegorisi mahiyetinde düşünülürse, ülkenin bilinçaltına inildiği bölümdür ve filmin afişlerinden biri de bu sahneden yola çıkılarak yapılmıştır aslında.


kürt'ün sadece ırksal düzlemde algılanışı (bir sahnede açılım sözcüğü telaffuz edilir), sözüm ona bir devi andıran fiziği haricinde ayırt edici bir özelliği olmayan bu suskun karakterin bir isminin dahi olmayışı filmi politik zemine çeken unsurlardan biri ve belki de en önemlisi.

ülkenin bilinçaltı aynı zamanda primitif dürtülerin uyuduğu, aslında id'in şiddetten örülü alanına açılıyor. kürt eğer bilinçaltı bir korkuyu temsil ediyorsa onun depoda, yani geminin en karanlık yerinde aranması boşuna değil. bulunamıyor, çünkü kürt'ün varlığını kabul eden kimse yok. onun sadece ırkı var, kendisi değil. nitekim sonunda bir hayalete dönüşmesi de bu yüzden gerçek olmadığı kadar inandırıcı, çünkü onun varlığı, temsil ettiği ırk bir hayalet gibi musallat oluyor milliyetçisinden ırkçısına kadar.


bir gemideki gibi her şey: alt-üst ilişkisi, sınıf çelişkisi, rekabet, erkeksi kaygılar, baba-oğul çatışması. gemi ise anaç formda, çünkü karakterleri koruyor, güvenliklerini sağlıyor. bir anne gibi besliyor ve sarmalıyor çocuklarını. nitekim bir erkeğin sarmaşık doğurmasını bekleyemezsiniz. anaç olduğu için kavgaya neden olan bir gemi aynı zamanda. mesele ona (anneye) kimin sahip olacağı ile ilgili. bütün kavganın sebeplerinden biri de bu. erkeksi kaygıların olduğu her yerde yaşanabilecek bir olaylar zinciri. her şey iyice raydan çıktığında gemi de soluk alıp vermeye başlıyor. sarmaşık görüntüsü bu yüzden.


sarmaşığın sadece nadir ve bizim tarafımızdan görülmesi? hatta onun yer almadığı birkaç sekansta sarmaşığı görmeye devam edişimiz? yönetmen izleyicisini uyarıyor ve tepkileriyle ilişkii kuruyor. klostrofobik bir ortam içinde sıkışan, sanrılar gören, kabuslardan uyanan, deliliğe teğet geçen sinirli kahramanlar gibi biz de köşeye sıkışıyoruz ve gerçek mi yoksa hayal mi diye soruyoruz kendimize: sarmaşık var mı, yoksa onu nadir mi görüyor, diye. ama dediğim gibi hakiki sinefiller, o yer almadığı halde sarmaşığı görmeye devam edişimiz, hatta bir sekansta, başı önünde, yalnız başına oturan kürt'ü gördüğümüz gibi biz de artık oyunun içindeyiz ve gerçeklik algımız tümüyle altüst olmuş durumda. artık ontolojik gerçeklikten bahsetmenin yararı yok, dediğimiz yerdeyiz.


bu yüzden düşler, hayaller, sanrılar her daim daha iyi bir zemin, çünkü onlara bakarak gerçekliği yakalayabileceğiz; ama sanmayın ki her şeyi elle tutabileceğiz, hayır, sadece bir kısmını.

geminin bir tüneli (aslında sembolik biçimde göbek kordonu) anımsatan boş koridorları zihnin boşluğu, statikliği, hiçbir şey üretemeyen pasif doğası ile ilgili. sık sık duyulan, kaynağı belirsiz tuhaf sesler; ana rahminde hariçten ses duyan embriyonun varlığına bir yollama.

gemiyi terk edemez bunlar. neden? çünkü ana rahmindedirler.

Bu içerik de ilginizi çekebilir