Su Şırıltısı Neden Çiş Getirir?
bu fenomen için henüz bilimsel olarak kanıtlanmış bir açıklama yok. ancak üç makul varsayım bulunuyor. 1974 yılında "the new england journal of medicine" dergisindeki makalede prostat ameliyatı olduktan sonra çiş yapma problemi olan hastalara "su şırıltısı" kayıtları dinletilmiş. bu su seslerini dinleyen 80 hastadan 60`ında başarı sağlanmış. benzer deney ise 2015 yılında bu defa akıllı telefonla yapılmış. benzer şekilde başarılı etkisi olmuş.
şimdi gelelim bu 3 makul varsayıma:
1. pavlov ve şartlı refleks
bilindiği üzere, yiyecek (örneğin bir kemik ya da et parçası) gördüklerinde köpeklerin ağızları sulanır, kimi hallerde salyaları akar. aslında bu doğal refleks, derece farkıyla insanlarda da görülen bir olaydır. ayrıca insanların ağzının sulanması için, doğrudan yiyecek görmeleri de gerekmemektedir.
pavlov, aynı koşullanmanın köpeklerde de olup olmadığını ortaya koymak istemiş. yaptığı deney basitti: odasında tuttuğu köpeğe bir zil sesinden sonra yiyeceğini vermiş. bu uygulama düzenli olarak birkaç hafta sürdürüldükten sonra köpeğin ağzının sulandığını görmüş. hayvan doğrudan yiyeceğe gösterdiği refleksi artık zil sesine de göstermekteydi.
başka bir deneyinde pavlov, zil sesi yerine uyarıcı olarak biri çembersel, diğeri oval biçimde iki ışık kullanmış. köpeğe, yiyeceğini çembersel ışıktan sonra verip, oval ışıktan sonra vermemeye başlamış. bir süre sonra köpeğin çembersel ışığa refleks gösterdiğini, oval ışığa ise göstermediğini; ancak, oval ışığı çembersel ışığa dönüştürme süreci başlayınca, hayvanın ayırt etme sıkıntısına düştüğünü ve çok geçmeden hırçınlaşarak sağa sola koşup havlamaya başladığını saptamış.
dolayısıyla çocukluğumuzdan beri sifonun sesi ile işeme arasında bağlantı kurmaya alışmışızdır. yani zihnimizde “pavlov’un köpeği” diye de anılan bu durum gerçekleşir.
otonom sinir sisteminin kontrolü altında otomatik ve bilinçsiz olarak ortaya çıkan "the autonomic nervous system (ans)" refleksidir.
2. evrimsel sebepler
bu sorunun başka cevabı da belki de evrim biyolojisindedir. atalarımızın hayatta kalması için o dönemlerde mümkün olduğunca az iz bırakması önemliydi. özellikle idrar kokusundan dolayı takip edilebilirdi. böylece atalarımız mümkünse nehirlerde, akarsularda ya da sadece yağmur yağarken çişini yapmışlar.su şırıltısı hayatta kalmak için evrimsel süreçte bu yönden çok önemli rol oynamış olabilir.
3. nörolojik nedenler
açıklayıcı başka bir yaklaşım nörolojiktir: su sesleri rahatlatıcı bir etkiye sahiptir, bu nedenle parasempatik sinir sistemini uyarır ve bu nedenle aciliyete neden olur.
mesanemizin kaslarının büyük çoğunluğunu bilinçli olarak kontrol edemeyiz. böylelikle mesane kasları otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. aynı zamanda parasempatik sinir sistemi, kas sisteminin gerginliğini sağlar: mesane büzülür, idrar aciliyetini hissederiz. sempatik sinir sistemi ters etki yaratır. bu nedenle, kaslar gevşer, böylece mesane gevşeyip idrar toplayabilir.
sempatik sinir sistemi, vücudu gerilime hazırlar. stresli bir durum sırasında etkindir. mantıklı, çünkü kaçmak veya savaşmak zorunda kalırsak, acil ihtiyaçlar için zamanımız yok. parasempatik sinir sistemi ise vücut hareketsiz halde iken devreye girer. bu evrede aktif durumdadır. eğer rahatlarsak, parasempatik sinir sistemi kurallara uyuyor ve tam anlamıyla gevşiyoruz. deniz veya çim fıskiyelerinin sesi ne olursa olsun, her türlü su sesinin rahatlatıcı bir etkisini var ve bu nedenle de idrara çıkmaya neden olan parasempatik sinir sistemini harekete geçirebilir.
ancak dürtü hissetmek için, mesanemizin de bir miktar doldurulması gerekir. mesanemiz 600 mililitreye kadar idrar tutabilir ve seviyelerini izleyen basınç reseptörleri ile donatılmıştır. yaklaşık 200 mililitreden sonra reseptörler beyine ve otonom sinir sistemine dürtü verir, mesane kaslarına bir komut verir. dolaysıyla mesane büzülür ve idrarda aciliyet hissederiz.
dalışta veya havuzda neden çişimiz gelir?
bunu için de, astronot ve dalgıçlarda gözlemlenen bu durumu daha iyi anlayabilmek için dolaşım sistemine göz atmak gerekir.
vücutta dolaşan kan, organ ve dokuların beslenmesini sağlar. kol ve bacaklara giden kan, bu yolculuk için yer çekimini de kullanır. ancak yer çekimsiz bir ortamda bu uzuvlara giden kan miktarında azalma gözlemlenir.
kanın büyük bir kısmı göğüs bölgesinde toplanmış olur. vücut, olması gerekenden daha fazla hacme sahip olan kanı azaltmak ister. bunu da kanın içindeki sıvının bir kısmının atılmasıyla gerçekleştirir.
dalgıçlar, suyun altında nötr yüzerlikli olmaya çalışır. bu da ağırlıksızlığın, yani yer çekiminin yok olmasının yaşanmasına sebebiyet verir. bu keyifli hissiyat, maalesef çişimizi de getirir.
bu nedenle astronot ve dalgıçlarda normale oranla daha fazla sıvı atma ihtiyacı görülür.