Texas Chainsaw Massacre Filmi, Vietnam Savaşı'nı mı Eleştiriyor?

1974 tarihli film, basit bir korku filmi değil mi yoksa? Analiz ediyoruz.
Texas Chainsaw Massacre Filmi, Vietnam Savaşı'nı mı Eleştiriyor?

texas elektrikli testere katliamı ilk bakışta basit bir korku filmi, ticari amaçla çekilmiş, düşük bütçeli bir slasher gibi görünür. ama çekildiği dönemin siyasi-sosyal yapısı göz önüne alındığında farklı bir okumaya da açıktır. şimdi bu tezi açmaya çalışayım:

filmdeki deri suratlı psikopatın genç kızı merdivenden yukarı doğru elektrikli testeresiyle kovalayışı...


bu sahne çocukluğum boyunca kaç defa rüyalarıma girmiştir. çocuklukta bu travmaları yaşadık ama sonraları anladık ki 70'lerde bu filmler özgür ruhlu çiçek-çocukların, uyuşturucu kullanan, alkol alan, yarı çıplak gezen gençlerin konforuna tecavüz eden muhafazakâr filmlerdi. aşırı özgürlüğün testerelerle hakkından geliniyordu bir nevi. tabii sevişenler de ölüyordu. bundan daha önemli olan şeyse şuydu belki: modern uygarlığı, gökdelenleri, ofisleri, cafeleri geride bırakarak kısa süreli doğaya adım atan gençlerin taşrada nedensiz yere katledilmeleriydi. kanibalizmin mezarlığa komşu kasap ucubeleri gençlerin nostaljik hayallerini de yıkıyordu. çocukluğun neşeli günlerinin izini sürerken bir bir ortadan kayboluyorlardı (kasap çengellerine büyükbaşlar gibi asılıyorlardı). çiçek-çocuklardan, hippi'lerden nefret eden dönemin amerikan hükümetlerinin veremediği cezayı kasaplar veriyordu. nitekim 10 yıl öncesinin amerikası'nda jfk suikastinde görevlendirilen lee harvey oswald da louisiana kökenliydi.


masumun katli ise doğrudan vietnam savaşı'ndaki katliamlarla ilgilidir

aslında 70'lerin korku filmleri hemen her zaman siyasi-sosyal konjonktürle sıkı sıkıya ilişkilidir. etsuratlı testereli çatlağın iletişim bile kurmadan kurbanlık koyun gibi gençleri biçmesi demokratik siyasi iletişimden vazgeçerek vietnam'a asker çıkartan watergate skandalı'nın düşürdüğü nixon ve öncellerinin politikalarının eleştirisini sunuyordu. bu filmi çocukluğumda yaşadığım travmatik bir deneyim olarak hatırlasam da vietnam da kalıcı bir sendroma yol açmıştı zaten. watergate'i, taşranın hakkından geldiği hippi'leri, oradan ışınlanıp küba, kamboçya, afganistan, ırak ve suriye'yi düşünüyoruz şimdi. belki de bu filmin devamının çekilmesi tesadüf değil.

1974'te çekilen bu ilk filmde şu sahneyi özellikle işaretliyorum

yakalanıp getirilen genç kızın evin bir üyesi gibi sofraya oturtulması, nihayetinde kaçırılıp alıkonulmuştur, az sonra işkenceye maruz bırakılması vietnam'ın küçük köylerinde amerikan askerlerinin kaçırıp tecavüz ettiği genç kızları düşündürüyor ister istemez.


bu tarz aşırı sahnelerdeki çiğ şiddet bile eleştirel olmayı başarıyor diyebiliriz. film bir yandan gençlerin temsil ettiği kültüre ve alışkanlığa karşı gibi görünse de sonunda bu tuzaktan çarçabuk kurtuluyor ve yine aynı genç kızın kaçıp kurtulmasıyla nihayete eriyor. etsuratlının ise testeresiyle kendi kendini yaralaması, başıboş bir meczup gibi asfaltın ortasında testeresiyle ilkelce dans edişi amerika'nın vietnam'daki başarısızlığının göstergesine dönüşüyor. belki aşırı bir okuma bu ama bence makul, çünkü film en nihayetinde cangılda geçiyor: vietnam cangıllarındaki gerilla savaşları akla geliyor yine. ve benzer şekilde etsuratlının eviyle diğer meskenlerin birbirinden uzak konumlanışı vietnam cangıllarındaki bataklıklar nedeniyle mesafeli hane yapımını akla getiriyor. savaş sonrası yapılan birçok röportajda amerikan askerleri vietnam'ı bu yüzden tekinsiz bir cehennem cangılı gibi betimlerler. çünkü bataklık, dağınık kulübeler ve sık ağaçlar nedeniyle, mayınların da kesin bir engel oluşturmasıyla amerikan askerleri umumiyetle cangıllarda öldürülmüştür.

tekerlekli sandalyesinde atıl bir hayat süren gencin katli ise ayrı bir travma nedenidir


bununla ilgili yıllar yılı değişmeyen düşüncem de şuydu: bariz üstünlüğüne rağmen etsuratın törensi hareketleri, tek bir vuruşun yetmesine rağmen engelli genci sürekli darbelerle biçmesi vietnam ya da bir başka savaş fark etmez, bu vahşi eylemin basitçe öldürme değil, katliamla ilişkisini ortaya koyar. nitekim savaş bir cinayettir, katliamdır, planlı-programlı insan katletme ritüellerinin icra edildiği pratik alanıdır.

özetle, katledilen gençlerin hepsinin masum olması, avcı ile kurban arasında doğrudan bir iletişim noktasının bulunmayışı ve hiç de misafirperver görünmeyen taşralı kendi içine kapanık kasapların hastalıklı eylemleri, yanlış yönlendirilerek raydan çıkartılan masumların safiyane tavırları ve bunun kanlı sonuçları texas elektrikli testere katliamı filminin sadece bir slasher değil, planlı-programlı reçetelerle vietnam'da yakıp-yıkma, tecavüz, bombardımanlarla köyleri yok etme eylemlerine karışan sabıkalı amerikan ordusunun kanlı bir alegorisi olduğu tezini güçlendirir.

slasher döngüsünü hitchcock'un psycho'su başlatmıştı ve o film de testere katliamı filmi gibi içe kapanık seri katil ed gein'in çapraşık yaşamöyküsünden esinlenmişti. bununa birlikte bu film bahsettiğim nedenlerden dolayı slasher döngüsünün alegorik sonuçlarıyla ilgilenir. psycho'nun özü ise kurmaca bir romandır esasında.


sonuç olarak

texas elektrikli testere katliamı taşraya özgü tutucu amerikan geleneğini onaylayıp aşırı özgürlükçü, liberal yaşam tarzını baltalar gibi görünmesine rağmen kendi kurduğu sistemi alaşağı ederek bir korku alegorisine dönüşür: masumların katledildiği sömürgeci amerikan politikalarının kanlı vahşetini görünür kılmak ve bu yolla belli alışkanlıklarla gözü kör edilmiş amerikan seyircisini sarsarak kendine getirmek. bir anlamda bu film, vietnam savaşı bittikten on veya on beş yıl sonra çekilen savaş filmlerinin çoğunun yapamadığını yapmış, henüz vietnam trajedisinin izleri zihinlerdeyken tepkisini ortaya koyabilmiştir.