Troy'un 30 Dk Uzatılmış Yönetmen Versiyonundaki Pek Bilinmeyen Farklar

2004 tarihli Troy (Truva) filminin çok da bilinmeyen bir yönetmen versiyonu var ve orijinal filmi bayağı bir ileri götürüyor gibi.
Troy'un 30 Dk Uzatılmış Yönetmen Versiyonundaki Pek Bilinmeyen Farklar

truve filminin orjinalini vizyondayken, henüz bi' lise bebesi olarak hoşlaştığım çocukla, ilk randevuda izlemiştim. o zamanın heyecanından olsa gerek bir başka güzel gelmişti gözüme...

geçenlerde akhilleus/@queen bee, truva savaşı/@queen bee, kassandra/@queen bee hakkında yazınca nostalji yapıp yeniden izleyeyim dedim, bi de ne göreyim? meğersem bi' director's cut versiyonu varmış ve de toplam 30 dk daha uzunmuş! ve o 30 dakika var ya… filmi bambaşka bir seviyeye taşımış: tarihi atmosferi daha çok hissediyorsun, karakterler daha derinleşmiş, duygular daha net geçiyor. hızlıca geçilen sahnelerin aslında ne kadar dolu olabileceğini fark ettim.

Yazının devamı bu versiyona dair spoiler içerir.

mesela paris'in ölmekten kaçıp abisi hektor'a sığınması sonrası gururunun zedelenmesi ve bunu akhilleus’u öldürerek telafi etmeye çalışması mesela çok daha iyi işlenmiş.

ya da helen’in vicdan azabını, onun yüzünden çıkan savaşın ağırlığını nasıl taşıdığını daha çok hissediyorsun.

hektor’un tanrı işaretlerini değil, askeri mantığını dinlemesi ama yine de kimsenin onu dinlememesi… adamın trajedisi öyle güzel anlatılmış ki. hem sevgi dolu bi baba, hem sadık bir eş, hem yol gösteren abi, hem de yaşlı bi kral otoritesine karşı akîl adam…

ama onurundan da hiç ödün vermiyor, iki arada bi derede helen’e bile moral veriyor adam, düşünün (müthiş bir karakter değil mi ama).

ve akhilleus’un kahramanlık takıntısı, briseis’e aşık olunca yaşadığı iç çatışma, savaşmayı bırakma ve aile kurma düşüncesi… ama sonra öfkesine yenilip hektor’u öldürmesi… sonra da pişman olması…

ama yine de truva'ya tahta atla girince tek amacının briseis'i bulup korumak olması...
"ya şen aşık mı oldun? şen romeo mu olcaksın şen?" edasıyla izliyorsun :)

truva kralı priamos’un, oğlunun cesedini geri alabilmek için katiline diz çökmesi... ölmeden önce bile “masumları öldürmeyin” diye yalvarması… yardımcılarını dinleyerek yanlış kararlar vermesine rağmen, oğluna olan sevgisiyle katilinin ellerini öpebilecek kadar egolarından sıyrılmış, büyük bir yüreği olması... çok hüzünlü ama aynı zamanda çok insanîydi.

ama hektor’un ölümünden sonra priamos’un feriha gibi bayılması sahnesinde istemsiz kahkaha attım, kusura bakmasın.

hektor'un karısının bi lider eşi olarak güçlü olmak zorunda olması güzel detay olmuş.

barış rahibesi briseis'in, savaşçı akhilleus'a aşık olup, yurdunu bile ardında bırakıp onla evlenmeyi göze alması... ama akhilleus kuzenini öldürünce vazgeçmesi... aşkın her şeyi affetmediği o ince çizgi çok daha iyi anlatılmış.

director’s cut, savaşın vahşetini daha çıplak biçimde gösteriyor. 10 yıl süren truva savaşının biraz olsun gerçek bilançosu hissettirilmiş.

yine truva atıyla kale içine sızınca zalimce herkesi kesip biçmeleri, ölüm ritüelleri keza savaşın brutal yönü daha net.

şaşkınlığım o ki; sevişme sahneleri de epey uzatılmış, hafiften "brad pitt'in pornosu mu düştü?" dedirtecek denli cüretkar sahneler varmış meğersem :)

bir de yunanlılar truva atını bırakıp gitme sebebi olarak, "kara veba yayılmış süsü" vermek için, sahildeki ölü askerlerin üstüne kakao gibi bir şey sürüyorlar.

sonra da bir sokak köpeği gelip bunları yalıyor, yani demek ki 3 bin yıl önce bile anadolu'da başıboş köpek varmış.


sözün özü

filmi sadece sinema versiyonuyla hatırlıyorsanız, daha fazla vahşet, seks, tanrılar, kargalaaar ile dolu director's cut'ı şiddetle tavsiye ederim, gerçekten yeni bi doku bulacaksınız.

vikings tarzı dizilerini seviyorsanız hele, tam size göre.

hem daha çok detay hem daha çok duygu hem de savaşın her yüzüyle dolu bir versiyon.