Türk Sinemasının En Komik Başyapıtlarından Şekerpare Filminin İncelemesi

Senaryosunu Yavuz Turgul'un yazdığı, yönetmenliğini ise Atıf Yılmaz'ın yaptığı 1983 tarihli Şekerpare filmi, bir dönemi nasıl hakkıyla yansıtmayı başardı? İnceleyelim.
Türk Sinemasının En Komik Başyapıtlarından Şekerpare Filminin İncelemesi

tarih tekerrürden ibarettir. özellikle bazı olayların başlangıcı ve bitişi dünyanın birçok yerinde ve farklı dönemlerde aynı şekilde yaşanmıştır. örneğin pek çok imparatorluğun kuruluşu, yükselişi ve çöküşü birbirine benzer. bu ister roma imparatorluğu olsun ister büyük hun devleti hepsinin çöküş nedenleri aşağı yukarı hep aynıdır.

türk sineması'nda da sadık şendil ve yavuz turgul'un kaleminden çıkma hem komedi üzerinden geniş kitlelere ulaşan hem de tarih bilgisini ortaya koyan güzel filmler yapılmıştır. şimdi konuşacağımız şekerpare de bu filmlerden biridir.

şekerpare, şener şen ve ilyas salman'ın karşılıklı oyunculuklarıyla tekrar tekrar izlenen başarılı bir komedi filmi olmasının yanında aynı zamanda derin gözlemleri de olan bir filmdir. çünkü bu film "koskoca imparatorluklar nasıl yıkılır?" sorusunun da cevabını verir.

öncelikle aklımızda tutmamız gereken şey imparatorlukların genelde kendi kendilerini bitirmesidir. çünkü imparatorluklar zamanla çok geniş topraklara ve insan gücüne ulaştıkları için bir iki savaş kaybetmekle ortadan kalkmazlar. çoğu zaman yıkılmaları onlarca yıl sürer ve gerileme dönemleri büyük güce kavuşmalarını sağlayan sistemlerin (osmanlı için (bkz: tımar sistemi) bozulmasıyla başlar. dönemin yapısı ve coğrafi koşullar her imparatorluk için özel durumlar yaratsa da yozlaşma aşağı yukarı benzer şekilde işler. şimdi biz de filmden örneklerle bir imparatorluk kendi kendini nasıl bitirir, bir bakalım.

Spoiler içerir.

1) rüşvet ve haraç

düzgün işleyen bir ekonomik sistem paranın uygun şekilde el değiştirmesi üzerine kuruludur. paranın ne çok hızlı şekilde harcanması (bu günlük kullanımdaki eşyaların fiyatlarının hızlı bir şekilde arttığına işaret eder) ne de yıllarca yastık altında kalması (bu da paranın gelir ve istihdam yaratacak yatırımlardan uzak tutulduğunu gösterir) gerekir. insanların üretmesi, karşılığında geçinebilecek kadar para kazanması ayrıca yatırım yapabilmek için kenara para atabilmesi ekonominin en küçük birimi için çok önemlidir.


ziver ise hurşit ile birlikte her perşembe galata'yı dolaşarak üreten esnaftan haraç toplar. bu toplanan haraç da üreten adamın tekrar üretmesi için değil ziver'in keyfi için harcanır. örnek vermek gerekirse toplanan haracı 300 lira olarak düşünelim. (muhtemelen daha az ama karşılaştırma yapabilmek adına şimdilik bu şekilde bakalım.) her perşembe haraç almaya çıkıldığında bir esnaftan aylık 1200 lira gibi bir para toplanmış oluyor. bu para da bir asgari ücretin yarısından fazla şu an. bu durumda ziver'in her iki esnaftan topladığı haraç işsiz kalan bir kişi demek.

bu durum iş kurmak isteyenler için de geçerli. diyelim ki küçükken bir kasabın yanına çırak verildiniz. ustanız geçen zaman içinde yaşlandı ve dükkanı size devretmeye karar verdi. siz de birikiminize baktınız, başlarda paranız çok az ama en azından dükkanı çevirebilecek kadar kazanacaksınız. fakat ziver kafasına göre haracı arttırdığı için dükkanı işletemiyorsunuz. bu da ekonomi için bir kayba dönüşüyor zamanla.

ölçek burada biraz küçük görünebilir. tek başına ziver koskoca imparatorluğun ekonomisini haraçla mı batıracak diye düşünebilirsiniz ancak dikkat ederseniz zam yapılana kadar esnaf bu durumdan çok da şikayetçi değildi. demek ki haraç kanıksanan bir durum. bunu da herhangi bir imparatorluğun bütün vilayetlerine yayarsanız bu kaçakların ekonomiye gerçek bir darbe vurduğunu görebiliriz...

2) mevkisini kötüye kullanan insanlar

insanlık tarihine bakarsak eşitlik kavramının henüz çok yeni olduğunu söyleyebiliriz. şu dönemde bile uygulamasında problemler olan bu durum bir imparatorluk gerilemeye başladığında ayağa batmış olan bir dikene dönüşüyor birdenbire.

örneğin ziver'e bir bakalım. kendisi bir semtin asayişinin emanet edileceği en son insan aslında. moiz kılığındayken söylediği gibi "alçak, namussuz, düzenbaz, rüşvetçinin teki"dir. ancak konumu nedeniyle kimse kendisine karışmaz. o da bütün galata eşrafını soyup soğana çevirir.

ayrıca beyzadeler yani dönemin zenginleri her şeyi kendilerine hak görerek halkı ezer. bu da sosyal ayrışmaya sebep olur. örneğin galatalının meyhanesinden çıkan iki beyzade önce galatalıyı küçümser. daha sonra da cumali'nin söylediği gibi "devletin nizamına uymayarak" nara atmaya başlar. cumali, beyzadeleri susturmaya çalıştığında da içlerinden biri "biz kimiz biliyor musun?" diyerek mevkisini ve ekonomik gücünü kullanmaya çalışır.

bu tip durumlar da bir kere başladığında çorap söküğü gibi gelir. toplum bir kere ayrışmaya başladığında beyzadeler düzeni istedikleri gibi yontar. bu da halkın daha da huzursuz olmasına yol açar.


3) arada kalan sade vatandaş

bu filmde ziver, toplumun yozlaşan kısmını temsil eder. cumali de halkın genel durumunu bize anlatmak için yazılmıştır. cumali; çalışkan, adalete inanan, görevine bağlı bir insandır. ne olursa olsun astına saygıda kusur etmez ve toplumsal huzuru korumak için elinden gelen her şeyi yapar.

ancak cumali bu konuda filmde gösterilebilecek tek örnektir. diğer herkes az buçuk yozlaşmıştır. bu nedenle filmde yaşanan bütün kötü şeyler cumali'nin başına gelir. öncesinde rüşvete karşı çıktığı için sürülmüştür. burada da bir düzeni yoktur. karakolda yatıp kalkar. ziver, peyker için dalavere çevirmeye karar verdiğinde de kullandığı kişi yine cumali'dir.

imparatorluklardaki tebaanın durumu da üç aşağı beş yukarı böyledir genelde. insanların büyük çoğunluğu napolyan'a imrenir ancak kimse ne napolyon olmak ister, ne de marcus antonius. halk kışı geçirecek kadar hasadı yapabildiyse eğer bu onlara yeter. ancak bir yerde bir komutan bir şeylere karar verir ve kabak cumali gibi hiçbir şeyden haberi olmayan insanların başına patlar çoğunlukla.

4) denetimsizlik ve keyfi uygulamalar

yazı ve yazı sayesinde ortaya çıkan evraklar bir imparatorluğun güvencesidir. çünkü "söz uçar, yazı kalır." demişler. bu nedenle kurallar ne kadar yazılı olursa onları yıkmak da o kadar zorlaşır.

ancak ikinci maddede bahsettiğimiz insan profili genel kuralları pek sallamaz ve ortaya tamamen keyfi uygulamalar çıkar. ziver, cumali'ye kızdı mı? ver oradan 10 sene hapis cezası, 5 yılı katıksız olsun. beybabayı tutuklayan hiçbir şeyden habersiz bir hurşit mi var? 50, 100 sopa. sinirin geçmedi mi 50 sopa daha ekle 150 sopa falakaya yatır istersen.

bu da küçük bir şey gibi görünüyor ancak böyle bir durumda insanların imparatorluğa katkı yapacak durumu kalmaz. mesela bir yerde bir meyve bahçeniz var. çok iyi mahsul verdi, onu satacaksınız bir yerde. ancak bölgedeki hatırlı biri de aynı meyveden üretti ve sizle rekabet edemiyor. sizi içeri tıktırıp üzerine malınıza el koymayacağının garantisi yok böyle bir ortamda. tam olarak bir güvence olmadığı için de ne insanlar doğru düzgün yatırım yapar ne bir şeyleri geliştirmek ister. bu da orta ve uzun vadede hem sosyal yapının hem de ekonominin bozulmasına neden olur.


5) ahlakın ve kavramların içinin boşaltılması

bir imparatorluğun var olabilmesi için toplumun huzurlu olması gerekir. ancak ekonominin kötüye gittiği, insanların umutsuzluğa kapıldığı ve mevcut sosyal yapı tarafından ezildiği bir toplumda önce genel ahlak çöker. çünkü her şey her an elinizden gidebilir ve bu durumda kimse (cumali hariç) erdemli olmaya çalışmaz. çünkü erdemli olmanın artık toplumda bir geçerliliği yoktur artık. (filmde cumali'nin pür adalet anlayışıyla kaç defa dalga geçildiğine bakabilirsiniz burada)

bu çöküşü de yine ziver üzerinden örneklendirebiliriz. kendisi, evinde bulunan, ekonomik olarak özgür olmayan bir kadınla türlü yalan dolan ile birlikte oluyor ve peyker hamile kalıyor. hikayenin çıkış noktası da bu aslında. ki rusya'sından, fransa'sına sosyal yapının çökmeye başladığı her yerde bu tür çarpık ilişkilerin ortaya çıktığını görebiliriz tarih boyunca.

ayrıca ziver tam bir demagog. filmin hemen başında esnaf, alınan haraç için itiraz etmeye geldiğinde hemen aralarına girip onları ikna ediyor. ikna edemediği yerde hurşit'i suçluyor. tam durumları kontrol altına aldığında bu sefer esnaf çalınan paraları geri istiyor. onları ikna edemediğini görünce de hemen "padişahım çok yaşa." diye bağırarak eşrafın duygularıyla oynuyor. ki imparatorlukların gerileme dönemlerinde bazı insanların ağzı iyi laf yaptığı için önemli mevkilere geldiğini görürüz. bu da önemli noktaların yetersiz insanlar ile dolmasına, nihayetinde de yapıların işlevsiz hale gelmesine neden olur.

Spoiler'ın sonu.

sonuç olarak

bu bir komedi filmi ancak unutulmaması gereken şey senaryonun yavuz turgul elinden çıkmış olması (söylenen şarkıları da sadık şendil yazmış zaten) bu nedenle "abi fes giysinler tamam mı. sonra galatalı diye bir külhanbeyi koyalım (ali taygun da bu rolde çok başarılıdır.) işte osmanlı dönemi şarkıları falan, şener şen zaten doğal komik. buradan alır yürürüz." dememişler. filmde müthiş bir dönem çalışması var. üzerine genel geçer bir tarih algısı da eklenmiş filme. o yüzden sıradan bir komedi filmiyle tekrar tekrar izlenen bir klasik arasında ne fark var diyecek olursanız. aradaki fark tam olarak eklenen bu katmandır diyebiliriz.