Türkçe Diss Tarihinin En Muhteşem Örneklerinden Biri: Aşık Reyhani vs Nihani
tarihi sadece bir yüz yıl kadar geriye alıyoruz. aşık reyhani ve aşık nihani. nihani, seksenli yaşlarda ve hala sözlerin efendisi. reyhani ise alttan gelen neslin gözdesi, üstekilerin alttan gelen nesle hakaret öznesi. kendini kabul ettirmesinin yolu sözlerin efendisini sözle yenmekten geçiyor. o zaman tabi kitle iletişim araçları bu kadar yaygın değil. varıp nihani'nin köyüne gidiyor ve düşük bel pantolonuyla yokuşu tırmanmaya çalışan nihani'yi görünce ilk taşı atıyor:
hele bakın nihânî'nin hâline,
kocalanmış, dişi düşmüş geliyor.
ecel kuşağını sarmış beline,
hayat köprüsünden geçmiş geliyor.
baba nerde inci, mercan sözlerin?
mahşer perdesini çekmiş gözlerin.
eğilmiş kametin, yorgun dizlerin,
ümit bir bastona düşmüş geliyor.
seller coş ettikçe dere darlanmış.
dalgalar vurdukça uçmuş, yarlanmış.
kervan yoruldukça yük ağırlanmış,
akşam olmuş, güneş aşmış geliyor.
yani diyor ki; hocam sen sanırım ölmeyi unuttun. hala yaşıyor olmaktan utanmıyor musun? bu kısımda özellikle 'ümit bir bastona düşmüş geliyor' beni benden alıyor ve seni sana bırakmıyor. bakar mısınız, ümit bir bastona düşmüş geliyor. harikulade. ve bir de 'kervan yoruldukça yük ağırlaşmış'. ihtiyar isimli filmimin afiş altı sloganı bu olacak.
devam ediyoruz. nihani silahına davranıyor:
ben de senin gibi yüce dağ idim,
şimdi başım duman oldu ne yapim?
mor sümbüllü bahçe idim, bağ idim,
dolu dövmüş bostan oldum ne yapim?
bir zamanlar meclislerde baş idim,
hamzalara, halitlere eş idim.
turna telli, bülbül sesli kuş idim;
feryat ettim, sesten oldum ne yapim?
ben de nihânî'yim bir bostan ektim.
hargımı payladım suyumu çektim.
vardım hasılatı harmana döktüm.
varidatım noksan oldu ne yapim?
yani o da diyor ki; e olum naapiim yani? entropiye karşı mı geleyim? söyle cevap ver, yaşlanmak benim suçum mu, kusurum mu? ve kalabalık artıyor etraflarındaki. reyhani kalabalığı gördükçe coşuyor. yo yo yo:
reyhanî:
hele bakın bu dünyanın işine,
gözleri kan dolmuş figan gözetir.
neredeyse varmış doksan yaşına,
hâlâ gelmiş benle meydan gözetir.
nihânî baba:
elif hiçbir mahreç ile hecelmez.
aşıklar yorulmaz, dünya dincelmez
ömür geçer amma gönül kocalmaz
yüz yaşında bile meydan gözetir.
altını çiziyorum 'ömür geçer amma gönül kocalmaz.' müthiş. derken reyhani:
baba senin hükmü halın kalmadı.
söndü peteklerin balın kalmadı.
bir yana gidecek yolun kalmadı.
gayrı seni bir kabristan gözetir.
belden aşağı vurmaya devam. nihani usta, olgun ve dingin:
böyle ham fikiri sokma araya,
çam sakızı ilaç olmaz yaraya,
azrail gelirse bakmaz sıraya,
bazen pir yerine civan gözetir.
nası koydu lafı ama? öyle ölüm falan, hayırdır, benden önce ölmeyeceğine emin misin? reyhani pes edecek gibi değildir, vurabildiği en hassas yerlerinden vurur:
âşıklarda maşuk için va'd olur.
zannetme ki bu dünyada tat olur.
belki acem kızı senden yad olur.
onu da el alır, düşman gözetir.
ara not; nihani'nin iran'da bir sevgilisi vardır. reyhani bir nevi şimdi senin kızı hoplatıyorlar gibi terbiyesizce bir şey söyler. nihani efendi kişiliğinden taviz vermeyip seni bi hoplatırım görürsün falan demez. şöyle der:
merhametin yok mu ben ihtiyara,
aciz vücuduma açtın bir yara,
ben yar ile söz kesmiştim mezara,
ikrârımız ulu divan gözetir.
'biz zaten onla mezarda buluşacağız, bu dünyada ne yaptığının bi önemi yok' diyerek toparlıyor ve hep sen saldırıyorsun, az dur biraz da ben şeyapayım diyerek bu ergeni soru cevap faslına çeker:
nihânî:
ben seni bilirdim has kumaş gibi,
sen kendin gösterdin kara taş gibi,
şavkın ziya verse ay, güneş gibi,
önen gelen bulutlara ne dersin?
uyuz şerefsizin tekiymişin, güneş olsan bundan sonra bulut olur engellerim seni diyor.
reyhani galibiyete yakın olduğunu hissedip sırıtarak saldırıyor:
çok serttir, çekilmez feleğin yayı,
sen arifsin, okumuşsun imlâyı,
bulut olup siper çekme semayı,
dağıtacak rüzgârlara ne dersin?
ben de rüzgar olurum, çok da şey diyor. nihani devam ediyor:
bir gün dağ başını sis duman alır.
umutlar gelecek bahara kalır.
bir söz var ki, “yel kayadan ne alır!”
önen gelen şu dağlara ne dersin?
rüzgar olursan dağ olurum reyhocum. hımmm dağı neyle tehdit edebilirim? buldum:
anladım ki dağlar gibi ulun var.
gelenin var, geçenin var, yolun var.
çiçeğin var, çimenin var, gülün var;
üstünü örtecek kara ne dersin?
yalnız burada sanata dikkat, anladım ki dağlar gibi ulun var, yani sen zaten dağ gibisin, çiçeğin çemenin gülün var ama kar olup yağıcam üstüne, ben yeniceem beeen. nihani de diyor ki 'bak bunu yenersin, aşağı bak':
esnafı tanırlar has kumaş ile,
insanı ölçerler ağır baş ile
çok öğünme altı aylık kış ile,
eritecek bir bahara ne dersin?
en fazla geçici bir süre, sonra bahar gelecektir. hımmm, o zaman:
çeliktir çekilmez feleğin yayı
korkarım ki olur emeğin zayi
sel olurum basmak için ovayı
mevcut olan derelere ne dersin?
ben erirsem eğer senden de bir şeyler götürürüm. sel olur gelir ovalarını basar, sularını kuruturum. 'ya bi hadi s..öhööm'
hiç rast gelmedin mi er oğlu ere?
düşün sözlerimi fikret bir kere,
bir denize ne yapacak bir dere?
önen çıkan ummanlara ne dersin?
gidip okyanuslarda yok olacaksın. yani kaybeden yine sen olacaksın. kabul et çok yanlış ata oynadın kar olup yağdığında. 'yoo, hiç de bile, bak şimdi':
mert elinden zehir içer giderim.
namert altın olsa geçer giderim.
lütuf olsa yelken açar giderim;
üstündeki kaptanlara ne dersin?
okyanusa kadar uzarsam orada beni taşıyacak bir gemi bulurum. 'hee hee bulursun':
sözüm haksız ise gel beni kına,
faydasız bir işin düşme ardına,
pusulan kaybolur, çıkar fırtına,
gidemezsin bir kenara, ne dersin?
hadi git şimdi. biraz düşünür reyhani, ve sonra dahiyane bir fikre sarılır:
haberin yok mudur perverdigâr'dan;
bütün âlemlere yar olan yar'dan?
hazreti yunus'u kurtardı dardan,
sahip olan o settar'a ne dersin?
rasyonalist takılan nihani'ye mistik bir tokat atıyor. nihani'de bakıyor ki çok da boş değil, bırakayım yürüsün gitsin diyor:
evladım, belli ki etmişsin talim.
lâkin şöyle biraz halim ol halim.
hâsılı vesselâm uzatmayalım,
en nihayet bir mezara ne dersin?
eyvallah biliyon bir şeyler de az efendi ol. sonunda sende öleceksin, ne bu hırs? reyhani bir miktar utanıyor, mahcup oluyor ve kafasını eğerek diyor ki:
sen usta ben çırak gerisi hava,
öperim elini beklerim dua,
hakk buyurmuş külli nefsin mevtiha,
bozulmayan mukaddere ne dersin?
evet hocam, herkes ölecek, bozulmayan tek gerçek bu, tatlı tatlı ayrılalım diyor. ve türk diss tarihinin en muhteşem kapışması böyle yapılmış oluyor. nerede o eski dissler?