Ülke Tarihine "Postmodern Darbe" Olarak Geçen 28 Şubat Sürecinde Neler Yaşandı?

Günümüzde yargılamaları hala devam eden ve ülke tarihine postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat sürecinde ve sonrasında yaşananlar.
Ülke Tarihine "Postmodern Darbe" Olarak Geçen 28 Şubat Sürecinde Neler Yaşandı?


Darbe nasıl gerçekleşti?

28 şubat süreci, erbakan'ın başbakan, tansu çiller'in dışişleri bakanı olduğu bir dönemdir.

sincan'da düzenlenen kudüs gecesinde lübnan'daki hizbullah liderlerinin posterlerinin asılması ve iran büyükelçisinin bu törene katılması üzerine tatbikattan dönen tanklar buradan geçirilmiştir. 

28 şubat 1997'de olağan olarak toplanan mgk'nda askeri kanat 8 yıllık zorunlu eğitim gibi bazı kararların hayata geçirilmesini istemiştir. genelkurmay'ın batı çalışma grubunu kurması üzerine bir darbe beklentisi oluşmuştur. sonrasında erbakan'ın çiller'e hükümeti teslim etmesi gerekirken cumhurbaşkanı anayasada böyle bir şey olmadığını belirterek görevi mesut yılmaz'a vermiştir. 

sonuçta sessiz bir darbe gerçekleştirilmiş oldu. ayrıca postmodern darbe kavramıyla tanışmamıza da neden olmuştur. 

28 Şubat'ta hangi kararlar alındı?

1. demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan türkiye cumhuriyeti'ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. anayasa'nın 174. maddesinde koruma altına alınan devrim kanunları'nın ödün verilmeden uygulanması esastır. hükümet, icraatında devrim yasaları'na uygunluğu sağlamakla görevlidir.

2. savcılar, devrim yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.

3. sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.

4. anayasa'nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

5. eğitim politikalarında yeniden tevhidi tedrisat kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.

6. temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.

7. imam - hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan kuran kursları kapatılarak, milli eğitim bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir.

8. devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.

9. cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.

10. pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.

11. iran'ın türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. iran'ın türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.

12. yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.

13. son dönemde türk silahlı kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. bu sataşmalar tsk içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.

14. irticai faaliyetlere karıştıkları için tsk'daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.

15. partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da siyasi partiler yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.

16. tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.

17. laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan tv kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların anayasa'ya uygunluğu sağlanmalıdır.

18. milli görüş vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır.

28 Şubat'tan sonrası

evet, türbanın üniversitelerde yasaklanması, imam-hatip'lerin kapatılması, laik/dinci, türbanlı/türbansız ayrımının, faşistliğinin gitgide çoğalması. bu ayrımın artmasının temelinde yatan neden ordunun müdahalesidir ve aynı değerdeki bir diğer neden de o dönemlerde demeç verenlerde, ordunun müdahalesinden önce milleti ayrımcılığa yöneltenlerdedir. ordu müdahalesinden sonra ayrımcılık şiddetlenmiş, hem sivil hem askeri kararlarla daha da derinleştirilmiştir; ama ordu müdahalesi olmadan önce o zamanlardaki demeçleri veren sayın politikacılarımız da zaten bu türbanlı/türbansız, laikçi/dinci ayrımcılığını yapmıyorlar mıydı? görünen o ki en şiddetli biçimde onlar da yapıyordu.

28 şubat'ın öncesi başka, sonrası başka irdelenmelidir. sonrasında oluşan ayrımcılığın temelinde, öncesi yatmaktadır. sonrasını tasvip etmemiz mümkün değildir, öncesini etmemizin de mümkün olmadığı gibi.

illa bir suçlu aranacaksa, bu kesinlikle ama kesinlikle halk değildir. öncesidir, sonrasıdır, adı ve sıfatı ne olursa olsun ayrımcılığı körükleyenlerdir. ister milletvekili olsun ister korgeneral olsun.

28 şubat'ın karşısında olmak; ne orduda eşi türbanlı olanların yükselmesini engelleyen korgeneralden yana olmak ne de elinde mikrofon, inançlı / inançsız ayrımını, ''kanlı mı kansız mı olsun'' diyerek tüküre tüküre yapan, daha sonra da ''neden ayrıyız?'' diyenden yana olmaktır.

Sonuç

türk siyasal hareketlerinde radikal islamcı kanadı gerçekten yok etmiştir. bu darbeyi çok iyi analiz eden milli görüş'ün yenilikçi kanadı kendini daha merkeze çekerek, toplumdaki sağ-muhafazakar seçmen potansiyelini iyi değerlendirmiş ve akp'yi kurmuştur. radikal islam görüşüyle, iktidara asla muktedir olamayacaklarını anlamış ve özellikle askere karşı dış destek alamayacağını anlayan yenilikçi kanat, kendini avrupa'daki hristiyan demokratlara benzer bir çizgiye oturtup, hem serbest piyasa yanlısı hem de batıya dönük bir muhafazakar demokrat bir hareket yaratmışlardır. karşı tarafta ise radikal islamcı, gelenekçi milli görüş ise toplumda tabanını kaybetmiş ve %1'in altında oy alabilen marjinal bir harekete dönmüştür.