Vücut Korkusu Türüyle Özdeşleşen Yönetmen David Cronenberg'in En İyi Filmleri
"body horror" kavramıyla özdeşleşen büyük bir yönetmen, david cronenberg... kanadalı yönetmen ülkesinde çektiği sıra dışı filmlerin ardından kısa sürede tüm dünyada hayranlıkla anılan bir isme dönüşecek ve hollywood'a transfer olması da böylelikle gecikmeyecektir. peki onu, sıra dışı bir yönetmen yapan özellikler nelerdir kısaca anlatmaya çalışayım.
david cronenberg'in takıntılı olduğu bir konu varsa o da insan bedeninin ta kendisidir. ancak, onun insan bedeniyle olan asıl meselesi onu elinden geldiğince deforme etmeye çalışmasıdır. "body horror" kavramıyla da özdeşleşen bu saplantılı tercih, onun filmlerini kolayca ayırt etmemizi sağlayan dikkat çekici ilk özelliklerden biridir.
cronenberg, insan bedenini yalnızca deforme etmekle kalmaz aynı zamanda onu makine ve teknolojiyle de birleştirmeyi sever. hatta bundan büyük bir zevk alır. crash (1996) filminde arabalarla insanlar sanki ilişkiye girmektedir. yine videodrome (1983) ve existenz (1999) gibi filmlerde de teknoloji ile insan, cinsel bir haz içerisinde iç içe geçmiş durumdadır.
onun filmleri yalnızca tuhaf fetişlerle dolu değildir. onun, insan evrimi ve teknoloji gelişmeleri hakkında da ilginç öngörüleri vardır. örneğin the brood (1979) ve scanners (1981) filmlerinde bazı insanların farklı özelliklere sahip olduğunu görürüz. yine 2000 öncesi filmlerinde teknoloji ve insan birlikteliği insan evrimini saptıracak şekilde bambaşka boyutlara ulaşmıştır.
ancak cronenberg'in 2000 öncesi ve sonrası filmlerinde büyük farklılıklar söz konusudur. özellikle spider (2002) filmiyle birlikte onu eskisi gibi konumlandırmakta zorlanırız. aslında 2000 sonrası a history of violence (2005) ve eastern promises (2007) gibi filmler de çok iyi yapımlar olsa da bu filmler cronenberg'in çizgisinden uzak, daha klasik denebilecek sinema örnekleridir.
şimdi gelin bu büyük yönetmenin en iyi filmlerine bir göz atalım.
shivers (1975)
"shivers", cronenberg'in üçüncü uzun metraj filmi olmasına rağmen hem ülkesinde hem de dünyada tanınmasına yol açan ilk başarılı filmidir. diğer ilk iki filminin aksine bu filmi hala sinema severler tarafından hayırla yad edilmektedir. film, lüks bir yerleşkenin tanıtımı ile başlar. tüketim üzerine dönen bu reklamın ardından orta yaşlı bir adamla genç bir kadının mücadelesini izleriz. adam, kadını boğarak öldürecek ve ardından da kadının iç organlarına asit döküp intihar edecektir. anlam veremediğimiz bu olayın basit bir sebebi vardır. adam bir doktordur ve bir süredir de organların yerini tutacak bir parazit üzerinde çalışmaktadır. hayati organların yerini tutacağı düşünülen bu parazitler hiç de beklenildiği gibi hareket etmezler. vücuduna bulaştığı insanı bir çeşit zombiye çeviren parazitler, insanları doymak bilmeyen seks düşkünlerine çevirmektedir. başta komik gelen bu fikir cronenberg'in elinde muazzam bir güldürüye ve orta-üst sınıf eleştirisine dönüşecektir.
rabid (1977)
"rabid" filmi de "shivers" gibi benzer bir konuya sahiptir. yine insandan insana geçen bir hastalık ve bir nevi zombiye dönüşen insanlar... motosiklet kazası geçiren rose ve erkek arkadaşı ölmekten kıl payı kurtulur. ancak rose, erkek arkadaşı kadar şanslı değildir ve ameliyat olmak zorunda kalır. doktorlar rose üzerinde yeni bir tedavi yöntemi dener ve rose'a yanan derisi yerine yenisini transfer ederler. ancak ameliyat sonrası rose eskisi gibi olmayacaktır. vücudunda beliren yeni bir parazit onu kan emici bir zombiye dönüştürecektir. cronenberg bu filminde zombi alt türünün kurallarını harfiyen uygular. ısırılan insanlar da bir çeşit zombiye dönüşecek ve yakınında gördüklerine saldırmaya başlayacaktır. "shivers" filmine nazaran daha tahmin edilebilir olduğundan "shivers"ın bir tık altında kalan bu film, cronenberg'in ilk filmlerini görmek açısından izlenmeyi hak ediyor.
the brood (1979)
"the brood" ile cronenberg, bana sorarsanız "shivers" ve "rabid" filmlerinin ardından ilk büyük korku filmine imza atmış olur. ayrıca, neredeyse onun ismiyle özdeşleşmiş olan "body horror" kavramı tam anlamıyla bu filmde cronenberg tarafından sergilenme imkanı bulur. hem de nasıl bir sergi... deforme olmuş çocuk bedenleri, çocuklarını tuhaf bir şekilde dünyaya getiren bir kadın ve klasik bir korku filmini aratmayacak güzellikte sahneler... tüm bunlar anca cronenberg gibi çılgın bir yönetmenin elinden çıkabilecek malzemelerdir ve sadece o, böylesine aşırı işlere ta o zamanlardan girmeye cüret edebilmiştir. bir annenin doğumdan sonra çocuğunu yalaması kimin aklına gelirdi söyleyin bana.
scanners (1981)
cronenberg'in kanada ile sınırlı bir izleyici kitlesinden kurtulup dünyaya açılmasını sağlayan film "scanners" olmuştur. dünyada "scanners" ismiyle bilinen ve psikokinez güçleri olan 237 kişi iki farklı gruba ayrılmıştır. bir grup sahip oldukları güçleri kullanarak kendilerine katılmayan herkesi ortadan kaldırmayı hedeflerken; diğer grup da consec isimli özel bir askeri şirketin altında darryl revok'un başını çektiği ve dünya için tehlikeli olacaklarını düşündükleri grubun faaliyetlerinin önüne geçmeye çalışmaktadır. patlayan kafalar, kendiliğinde alev alan vücutlar ve telefondan bilgisayar sistemine bağlanma gibi birbirinden çılgın pek çok fikre sahip olan "scanners", cronenberg'in en ilginç filmlerinden biridir.
videodrome (1983)
"videodrome", cronenberg'in gişede büyük bir başarısızlık elde ettiği; ama yıllar sonra kült statüsüne erişmeyi başarmış filmlerinden bir diğeridir. film, yaklaşık 6 milyon dolarlık bütçesine rağmen 2,1 milyon dolar gibi oldukça düşük bir hasılata imza atar (box-office flop). gişede yaşanan bu başarısızlık filmin cronenberg'in en iyi filmlerinden biri olduğu gerçeğini ise değiştirmez. cronenberg'in takıntı haline getirdiği "deforme olmuş insan vücutları" ve "insanları manipüle etmek için kullanılan teknoloji" gibi konular bu filmde muhteşem bir uyumla bir araya getirilir. bu muazzam filmi izlerken kendimizi "long live the new flesh" sloganları atarken bulursunuz.
the dead zone (1983)
öğretmen johnny smith, kız arkadaşını evine bırakıp arabasıyla evine dönerken kaza geçirir. beş yıllık bir komanın ardından gözlerini tekrar açtığında inanması güç bir yeteneğe sahip olduğunu fark eder. fiziksel olarak temas kurduğu kimselerin geleceğini görebilmekte ve onlar hakkında gizli bilgilere bir şekilde erişebilmektedir. smith'in bu yeteneğini fark eden şerif, ondan katili bir türlü bulunamayan bir takım seri cinayetleri çözmesine yardımcı olmasını ister. fakat bir şekilde fiziksel temasa geçtiği herkesin sakladığı ya da ilerde yapabileceği kötülükler vardır. bir gün başkan adayı olmak için yarışan greg stillson'ın elini sıktığında vermesi gereken zor bir kararın eşiğinde bulacaktır kendisini.
the fly (1986)
bu filmin korku sinemasındaki yeri çok başkadır. david cronenberg'in 1958 yapımı orijinal filme getirdiği yorum tek kelimeyle kusursuzdur. "the fly" filmi, sağlam bir korku filmi olmasının yanında muazzam bir insanlık trajedisidir aynı zamanda. filmde içinizi ısıtacak sempatik bir aşk hikayesi bile mevcuttur ki aşk, korku filmlerinde kolay kolay rast gelebileceğiniz bir mevzu değildir. filmin dramatik yönü ise klasik senaryo yazımının en güzel örneklerinden biridir. kahramanın yükselişi ve düşüşü öylesine etkileyici bir dille anlatılır ki filmin sonunda insanlık adına bir ağıt yakıldığını zannedersiniz. filmin müzikleriyle birlikte ekranda gördükleriniz karşısında tüyleriniz diken diken olur.
dead ringers (1988)
elliot ve beverly mantle işlerinde oldukça başarılı tek yumurta ikizi jinekologlardır. kardeşlerden elliot ne kadar dışa dönük, çapkın ve vurdumduymazsa; diğer kardeş beverly o denli sakin, uysal ve içe kapanıktır. bir gün claire niveau isminde güzel bir aktris kısırlık tedavisi görmek amacıyla mantle kardeşlerin kliniğine gelir. kadını kısa sürede etkilemeyi başaran elliot, kadınla yatması için beverly'i zorlamaya başlar. ancak beverly kadından duygusal anlamda etkilenecek ve kadına aşık olacaktır. ancak bu duygusal yakınlık ikiz kardeşlerin de arasını ister istemez açmaya başlayacaktır. "dead ringers", cronenberg'in 2000'li yıllara kadar çektiği filmler arasında hem eleştirmenler hem de seyirciler tarafından en çok beğenilen filmler arasında yer alıyor. ayrıca, cronenberg'in bu filminde "body horror" elementlerinin yer almadığını sakın düşünmeyin; çünkü fazlasıyla var.
naked lunch (1991)
tartışmalı yazar william s. burroughs'un aynı isimli romanından uyarlanan "naked lunch", sinemaya aktarılması zor romanlar arasında gösterilmesine rağmen cronenberg gibi sıra dışı bir dehanın elinde başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarılır. ancak cronenberg'in bu filmi de gişede büyük bir başarısızlığa imza atacaktır. bu arada, filmdeki william tell'den esinlendiği belli olan eşinin başına bardak koyup ateş etme sahnesi yazar burrough'un kendi hayatında da bizzat yaşanmıştır. burroughs, evli olmasalar da birlikte yaşadığı joan vollmer'ı, kendi iddiasına göre sarhoşken başına koyduğu bardağa ateş etmeye çalışırken öldürmüştür.
crash (1996)
bu film, cronenberg'in vücut ve makine fetişizminde hangi uçlara gidebileceğinin en güzel örneğidir. film, 1996 yılında altın palmiye için yarıştığı cannes film festivalinde bir yandan yuhalanmış bir yandan da çok beğenilmiştir. hatta cronenberg'in kendi ağzından da söylediğine göre o yılki jüri başkanı olan francis ford coppola filmi hiç beğenmediği için "crash" filmi "jüri özel ödülü" ile yetinmek zorunda kalmıştır. yine cronenberg, francis ford coppola'nın filme ödülü kendi elinden bile vermek istemediğini iddia etmiştir. film, cinsel yönden açık bir ilişkileri olan evli çift james ballard ve karısı catherine üzerinden ilerler. çift, farklı kişilerle sürekli cinsel ilişkiye girmelerine rağmen bir türlü istedikleri tatmine ulaşamamaktadır. bir gün, james'ın bir araba kazası geçirmesi ile çiftin sekse ve arabalara olan bakışı da bir anda değişecektir.
existenz (1999)
yakın gelecekte teknoloji o denli ilerlemiştir ki insanlar video oyunlarına sırtlarından temas kurdukları biyolojik podlarla giriş yapmaktadırlar. buradaki asıl amaç podların omurilik ile temas kurarak insanların sinir sistemine doğrudan giriş yapabilir hale gelmesidir. bu sayede sanal bir gerçeklik yaratılmaktadır. zamanının oldukça ötesinde sayılabilecek orijinal fikirlere sahip olan bu filmin inception (2010) filmine bile bazı yönlerden ilham olduğunu söylersem abartmış olmam. vizyona girdiği dönemde the matrix (1999) gibi bir bilim kurgu şaheseri ile denk gelmesi ise bu kült filmin en büyük şanssızlıklarından biridir.
spider (2002)
cronenberg'in filmografisinde en ilginç duran filmlerden birisi kesinlikle "spider" filmidir. ralph fiennes'ın harika oyunculuğu ile canlandırdığı dennis cleg, akıl hastanesinden yeni çıkmış ve topluma adapte olabilmesi için sosyal rehabilitasyon merkezine yerleştirilmiştir. fakat cleg düzelmek bir yana, çocukluğundan beri onu kovalamaya devam eden travmaları yüzünden gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir. özellikle annesi hakkında sahip olduğu bazı karanlık anılar gün yüzüne çıktıkça bizler de bu gizemli adamı daha yakından tanımaya başlarız.
a history of violence (2005)
cronenberg, bundan önce çektiği "spider" filmiyle eski cronenberg olmayacağının sinyallerini vermişti. "a history of violence" filmiyle ise onu bambaşka bir kulvarda at koştururken bulduk. "a history of violence", "eastern promises" ile birlikte genel izleyici kitlesine hitap eden birkaç filminden biri. bunu filmi küçümsemek için söylemiyorum. bilakis "a history of violence"; olay örgüsü, merak unsurunu sürekli diri tutuşu ve ona yakışan şiddet sahneleriyle şahane bir film. hatta bu filmi izledikten sonra cronenberg'den buna benzer daha çok film izlemeyi istemedim değil. "şiddetin tarihçesi" gibi iddialı bir isme sahip olan film, adının da hakkını vererek basit gibi görünen bir insanın içinde ne denli bir vahşet saklayabileceğini tertemiz bir sinema diliyle anlatıyor.
eastern promises (2007)
viggo mortensen ile iyi bir ikili olan cronenberg, bir sonraki filminde de mortensen'i baş role koyar. filmi izledikten sonra cronenberg'in mortensen ısrarını da anlamış olursunuz. bir rus mafyasını canlandıran mortensen, rolü için rus mafyası uzmanlarıyla vakit geçirmiştir. ayrıca rolüne uygun olması açısından vücuduna yaptırdığı dövmeler o denli gerçekçi olmuştur ki çekimler sonrası londra'da akşam yemeği için gittiği bir rus restoranında müşteriler arasında ufak bir paniğe yol açmıştır. daha sonra kendini tanıtarak bu dövmeleri film için yaptırdığını söylemek zorunda kalmıştır. cronenberg, bu filminde de kullanmaktan çekinmediği şiddet sahnelerine fazlasıyla yer verir. filmin özellikle hamamdaki dövüş sahnesi, adını çoktan sinema tarihine altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.