Wim Wenders'ın Son Harikası, Perfect Days Filminin Vermek İstediği Esas Mesaj

Alman yönetmenin, kamerasını bu sefer Tokyo'ya çevirdiği filminin vermek istediklerine dair bir özet.
Wim Wenders'ın Son Harikası, Perfect Days Filminin Vermek İstediği Esas Mesaj

perfect days... filmekimi kapsamında izlediğim ve bana göre bu yılın en iyi filmiydi. film, en sevdiğim filmler arasına girdi. film özünde, insanın nasıl yaşaması gerektiğini iddia eder. nasıl mı?

Uyarı: Bundan sonrası spoiler içerir.

filmin baş karakteri hirayama'nın işi tuvaletleri temizlemektir. bu tuvaletler dikkat ettiğim kadarıyla oldukça özgün ve modern bir mimariye sahip. hiçbiri böyle rastgele yapılmış, öylesine sıradan yapılar değil.

filmin ortalarında, hirayama'nın kardeşi kızını almak için hirayama'nın evine uğrar. kullandığı arabadan ve şoförünün olmasından kendisinin varlıklı birisi olduğunu anlayabiliriz.
kız kardeşi bu kadar zengin bir adam, nasıl olur da tuvalet temizlemektedir diye düşündüğümde aklıma tek bir şey geldi. tuvaletleri temizlemek, hirayama'nın kendi tercihidir.

peki neden bir adam başka bir alternatifi varken tuvalet temizlemeyi seçer? çünkü hirayama'nın yaşam tarzı, aslında sembolik olarak modern dünyanın pisliğini temizlemektir. wim wenders bu filmle şunu der: ancak bu şekilde yaşarsanız, modern dünyanın sizin üzerinizdeki pisliğinden kurtulabilirsiniz.

peki nasıl yaşamalı?

bir insana verebileceğimiz en önemli şey dikkatimizdir. o yüzden kimi dikkate alacağımıza çok iyi karar vermeliyiz. hirayama, işi olan tuvalet temizlemeyi aşırı ciddiye almaktadır. klozetlerin iç kısımlarına dahi aynayla bakarak orada herhangi bir pisliğin, lekenin, kirin kalmasına engel olur. onunla bu işi yapan birisi daha vardır. ama tuvalet temizliğini o kişi çok da ciddiye almaz. hirayama, o diğer çalışanla neredeyse hiç konuşmaz. hirayama'nın bu iş arkadaşıyla konuşmamasını ben şuna bağlıyorum: hirayama, yaptığı şeye saygısı olmayan bu kişiyi ciddiye almıyor. onu yok sayıyor. çünkü hirayama belki de insanları ne yaptığından ziyade nasıl yaptığıyla değerlendiriyor. ne yapıyorsan yap, hiç önemli değil; onu ciddiye almıyorsan, ona kendini vermiyorsun, hirayama'ya göre yoksun.

neredeyse hiç konuşmayan hirayama, sadece restorandaki bir kadınla konuşuyor. hatta onunla edebiyat konuşuyor. bu konuşmadan oldukça zevk aldığını da anlıyoruz. hatta o kadından hoşlandığını, onu bir başka erkekle gördükten sonraki tepkilerinden anlıyoruz. kendisi filmde ilk kez o an sigara içiyor.

hirayama'nın en mutlu göründüğü anlara baktığımızda o kadınla konuşması, yeğeniyle bisiklet sürmesi ve o kadının eski kocasıyla bir oyun oynaması diyebiliriz. her birinde de bir insan var. tek başına, monoton bir hayatı seçen hirayama, anlaştığı insanlarla birlikteyken oldukça mutlu oluyor.

okumak ve müzik dinlemek hirayama'nın hayatı için son derece önemli. bu ikisi hayatının bir parçası. kendisi düzenli kitap okuyor ve sürekli arabasında müzik dinliyor.

özetle wim wenders diyor ki mutluluk basit yaşamada. ne yaptığının bir önemi yok. ona kendini ver yeter. hayat insanlarla güzel. herkese aynı değeri, aynı dikkati verme. o az sayıdaki insanı bul, onlarla ol.