1. Sezonuyla Beklentileri Yükselten Netflix Dizisi Russian Doll'un 2. Sezon İncelemesi
russian doll'un ilk sezonu harikaydı
zaman atlamaları, evrenin mesaj verirken aslında suskun olması, nadia'nın şüpheciliği ve yaptığı tek satırlık aşırı entelektüel yorumlar, her şeyi doğru yapmaya çalışan titiz ve özünde saf bir karakter olan alan ile aralarındaki uyum, birbirinden orijinal yan karakterler ve tabi ki komedi dizisi gibi başlayıp sezon ortasından itibaren yönü daha karanlık alanlara kırması diziyi şahane bir seyirlik haline getiriyordu.
bu nedenle benim ikinci sezondan hikayenin üzerine koyarak ilerlemesi gibi bir beklentim yoktu. döngüsel zaman akışı olan bir seriye yeni bir şeyler yazmak zaten zor. o nedenle yukarıda bahsettiğim ögeler yerli yerinde olsa yeterlidir diye düşündüm. şimdi amy poehler ve natasha lyonne gibi yetenekli insanların elinden çıkma bu yapımın ikinci sezonunda neler dönmüş bir bakalım.
Uyarı: Bu noktadan sonrası spoiler içerir.
döngüsel zamanla ilgili bir şey anlatıyorsanız yapacağınız en iyi şey hikaye kilitlenmeden bitirmektir. burada ince bir çizgi var. kalem sizin elinizde olduğu için isterseniz 780 tane döngü yazarsınız ama en dikkatli seyirci bile bir yerden sonra kopacaktır. ancak döngüyü çok kısa da tutamazsınız, çünkü bu da işlerin fazla erken ve kolay çözülmesine sebep olur. işte bu dengeyi tutturmak çok önemli. russian doll'un ilk sezonunda da işleri çok uzatmadan bağlamışlardı. ikinci sezonda ise çok daha büyük işlere kalkışmışlar.
şimdi ilk sezonda karakterlerimizin çözmesi gereken şey andaydı. sevimli bir bencilliği olan nadia'nın (arkadaşım olsa böyle demezdim muhtemelen) ve düzen nizam sevdasından kendi hayatını tatsız hale getiren alan'ın, birbirlerini önce başlarına gelecek kazalardan, daha sonra da içinde bulundukları döngüden kurtarmaları gerekiyordu. çünkü bu iki karakter zıt kutup oldukları için birbirlerinden öğrenmeleri gereken şeyler vardı. bu durum karakterlerin birbirlerini kurtarmaları gereken zaman çizgisine dönüşleri ile gayet iyi anlatılıyordu.
ikinci sezonda ise karakterlerin geçmişleri ile yüzleşmesini izliyoruz
ancak birincisi, buradaki mekanik bozulmuş durumda. biraz önce konuştuğumuz gibi alan ve nadia birbirlerinin denge noktası aslında. mesela ilk sezonda nadia'ya diğer insanları önemsemenin iyi bir şey olduğunu gösteriyordu alan. ayrıca bazı şeyleri çok da önemsememesi gerektiğini de nadia'dan öğreniyordu. bu sezonda ise hikayeye bire bir katkısı var diyemeyiz. ayrıca geçmişinin ağırlığı nadia kadar değil, evet anneannesinin hayatını merak ediyor olabilir ama orada değiştirmesi gereken çok bir şey yok. zaten karşılaştıkları zaman anneannesi de ben hayatımdan memnundum diyor. belki burada alan'ın değişmesi gerekmeyen şeyleri bile düzeltme huyundan bahsediliyor olabilir ama bu konunun dramatik ağırlığı nadia kadar olmayınca çift karakterli mekanik çalışmamış oluyor haliyle.
nadia'nın kısmına gelecek olursak da hikayenin dramatik yoğunluğu çok artmış durumda. çünkü nadia, olduğu kişi olmasına sebep olacak olaylara doğru yol alıyor. önce ailesinin sahip olduğu altınların peşine düşüyor, arada da annesini kurtarmaya çalışıyor. birinci sezonda karakterlerimizin tekrar tekrar ölüşünü izlesek de nadia'nın esprili yapısı sayesinde o karanlık hava bir şekilde dağılıyordu. bu sezonda ise nadia'nın kendisi de karanlıkla, annesinin hastalığıyla, savaş görmüş insanlarla yüzleştiği için o kadar çok espri yapamıyor. yapsa bile bu izleyiciyi gitmekte olduğu yerden geri çevirmek için çok etkili olmuyor. şizofreni başlangıcı olan hamile bir kadın ekrandayken çok bir şeye de gülemezsiniz zaten.
peki dizinin daha karanlık bir ton benimsemesi problem mi?
aslında değil ama tek ton bu olunca yorucu oluyor. mesela hatırlayın dizinin birinci sezonunda ilk 4 bölüm gayet komik iken beşinci bölümden itibaren işler değişmeye başlıyordu. siz her şeyin olduğu gibi duracağını ana karakterlerin sonsuz hakkı olacağını düşünürken bomboş evde tek başına dans eden maxine'i görünce tedirgin oluyordunuz mesela. işte ikinci sezonda bu geçişler yok. yardır allah zor sahneler izliyoruz sadece.
ha nadia'nın hikayesi güzel bir mesaja bağlanıyor ona bir şey diyemem. sezon biterken eğer geçmişinize çok takılı kalırsanız olmanız gereken insanların yanında olamazsınız, anı kaçırırsınız diyor. bu bence çok önemli bir söylem ama gelin görün ki buraya gelene kadar dizi espri anlayışından çok şey kaybettiği için birinci sezonki kadar eğlenemiyorsunuz.
yalnız diziyi bir noktada tebrik etmek lazım. şu dönemde netflix gibi izle geç bir platform için fazlasıyla karmaşık bir hikaye anlatmayı tercih etmişler. gerçi bu durum hikayeyi takip etmeyi zorlaştırıyor ama son iki bölümdeki çözüm kısmı gerçekten şahane. nadia'nın hayatındaki insanları bağlam dışında gördüğü zaman girdiği diyaloglar ve o tedirgin edici hava gerçekten çok başarılı şekilde yansıtılmış.
Spoiler burada bitti.
sonuç olarak
ikinci sezon ilki kadar komik değil. ancak zaman atlamalarındaki karmaşa ve yoruculuğu bir kenara bırakırsanız hayat hakkında çok daha dolu şeyler söyleyen bir hikayeye sahip olduğunu söyleyebiliriz.
bir de an'ı ve geçmişi halletti karakterlerimiz, bundan sonra bir de geleceği yapacaklar diye tahmin ediyorum. çünkü nadia ve alan şimdiye kadar olanlar ile boğuşan ve ileriye bakamayan insanlardı. ikisi de bir şekilde ağırlıklarını attı. şimdi bir tek önlerine bakmak kaldı. bu da yine neyi seçersek sonucu ne olur mantığıyla kurulabilecek harika bir hikaye çeşidi. umarım bunun için de yine 3 yıl bekletmezler artık.