Akira Kurosawa'nın Amerikan Sinemasına Yaptığı Dışarıdan Anlaşılmayan Dev Katkı

Sinemaya abartı bir merakınız yoksa Kurosawa ile A Bug's Life'ın ne alakası var diyebilirsiniz, demeyin.
Akira Kurosawa'nın Amerikan Sinemasına Yaptığı Dışarıdan Anlaşılmayan Dev Katkı

belki de hollywood tarihinin en büyük ironisi budur: japon yönetmen akira kurosawa amerikan westernlerinden ilham alarak samuray filmleri çeker, ardından hollywood geri gelip kurosawa'dan çalar. batı doğu'dan ilham alır, doğu batı'dan; sonunda kazanan yine batı olur.

1960'da john sturges, seven samurai'yi the magnificent seven olarak uyarlayınca, katanalar tabanca oldu, samuraylar kovboy oldu. kurosawa filmi gördükten sonra "eğlenceli ama hayal kırıklığı yaratan" demiş. "kendi filmim değil" diye eklemiş. bir yandan da sturges'e samuray kılıcı hediye ederek hem filmi beğendiğini göstermiş, hem de bunun kendi eseri olmadığını belirtmiş. kurosawa'nın kendine has diplomatik mizahı.

bu uyarlama, amerikan televizyon tarihinde the wizard of oz'dan sonra en çok gösterilen ikinci film olmuş. not bad hollywood, not bad...

asıl eğlence burada başlıyor

sergio leone 1964'te yojimbo'yu neredeyse sahne sahne kopyalayarak a fistful of dollars'ı çekiyor. tek fark: japon ronin yerine clint eastwood'lu kovboy.

kurosawa leone'ye centilmence bir mektup yazıyor: filmi çok beğendiğini, ancak bunun kendi filmi olduğunu ve japonya'nın berne sözleşmesi'nin tarafı olması nedeniyle kendisine ödeme yapması gerektiğini belirtiyor. bu da nezaketli bir haydutluk örneği.

leone davayı önce görmezden geliyor ama sonunda %15 gelir payı ve 100.000 dolar ödeyerek uzlaşıyorlar. kurosawa bu anlaşmadan yojimbo'dan kazandığından daha fazla para kazanıyor. spaghetti western türünün babası olmak, leone'ye pahalıya mal olmuş.

bu kültürlerarası sinema alışverişini en detaylı şekilde inceleyen çalışma stuart galbraith iv'ün “the emperor and the wolf” kitabı. galbraith'in 800 sayfalık bu dev eseri sadece kurosawa-mifune ikilisini anlatmıyor, kültürlerarası etkileşimleri de detayıyla inceliyor. mifune'nin “gezgin savaşçı haydut” karakterini clint eastwood, sean connery, bruce willis gibi aktörlerin nasıl uyarladığını gösteriyor.

kitap aynı zamanda savaş sonrası amerikan ve japon kültürünün birbirini nasıl farklı bakış açılarıyla gördüğünü de ele alıyor. hem sinema tarihi hem de antropoloji dersi niteliğinde.

kurosawa'nın etkisi öyle yaygın ki pixar'ın a bug's life'ından (köy savunması anlatısının animasyon uyarlaması, kahramanların köylüyü haydutlardan koruması) star wars'a (luke'un mitolojik kahramanlık yolculuğu), battle beyond the stars'dan zack snyder'ın rebel moon'una kadar her yerde izlerini görüyoruz. "ekip toplama" klişesini popüler yapan da seven samurai olmuş.


kurosawa önce hollywood'dan ilham alıyor, sonra hollywood'a ilham veriyor, en sonunda hollywood'dan telif hakkı parasını alıyor. bu döngü başlı başına kusursuz bir hikaye.

not: leone'nin "carlo goldoni'nin the servant of two masters oyunundan da ilham aldım" savunması mahkemede tutmamış. belli ki mahkeme salonunda bir kişi daha sinema tarihini iyi biliyormuş.

ekleme: bu konular hakkında daha detaylı bilgi için yukarıda bahsettiğim stuart galbraith iv'ün “the emperor and the wolf: the lives and films of akira kurosawa and toshiro mifune” kitabını önerebilirim. 800 sayfalık bu kapsamlı eser sadece kurosawa-mifune ikilisinin biyografisi değil, aynı zamanda japon sinemasının hollywood'a etkilerini ve kültürlerarası sinema alışverişini derinlemesine inceleyen akademik bir çalışma. özellikle seven samurai ve yojimbo'nun batı sinemasına etkisi konusunda çok detaylı analizler sunuyor.