Amerika'nın Doğu Kıyısını Arabayla Gezen Birinden Ülkeye Dair Kısa Kısa Gözlemler
abd... ne kadar büyük olduğunu oraya gidene kadar anlamak çok zor. hem fiziksel büyüklük hem de ekonomik büyüklükten bahsediyorum.
new york'a kadar gitmişken bir hafta sonu la yapayım dedim. en fazla 2-3 saate gider gelirim dedim. 6 küsür saat diyordu. ben zaten istanbuldan 10 saat geldiğim için ambele olmuştum. ülke içi 6 saat uçak yolculuğu fena yüksek geldi.
doğu turu yaptım. new york'tan floridaya kadar gittim ve geldim. şöyle diyeyim gerçekten birbiri içinde bir sürü ülke var. her eyaletin kendine has bir yapısı, iklimi ve kültürü var. philadelphia'da yüzlerce keşin bulunduğu eski sokakları da gördüm, baltimore'da zencilerin sokak aralarında uyuşturucu çektiği pis yerlerden de geçtim, washington'da beyaz sarayın sokağında da kaldım. güneye gittikçe iklim değişti. hayatımda virginia'da bulunacağım aklıma gelmezdi. ya da north carolina'da kalacağım.
mesela north carolina bana çok ürkünç gelmişti. zaten north carolina dan girip south'tan çıkana kadar full ormandan geçiyorsunuz. yani ağaçlar o kadar sık ki bir süre sonra yeşil görmekten sıkılıyorsunuz. haritadan rasgele ismi güzel olan yerleri seçip oraları gezerek road trip yaptık. georgia'ya geldik bir anda profiller değişti. sadece white kızların çalıştığı starbucks'tan kahve alırken o denli iri yarı kızları bir arada hayatta göremeyeceğim aklıma geldi. georgia'dan geçerken plakadan her semboke her mekana şeftali sembolleri.
florida'ya girer girmez palmiyelerin ortaya çıkması... sanki sınırları özenle kurmuşlar gibi florida eyaletine girer girmez her yer palmiye oluyor. hava bir anda ısınıyor. daytona beach'te nascar'ın kurulduğu otelde kaldığını öğreniyorsun. daha komiği o gün nascar daytona beach'te. ismin güzelliği, şehir-sahilin güzelliği ama boşluğu dikkatini çekiyor. sanki buralar 1980'de çok hareketliymiş de şimdi sadece ayakta durmaya çalışıyormuş gibi.
en büyük şehri jacksonville'de hintlilerin işlettiği motelde kalınıyor. o filmlerde gördüğümüz gibi direkt arabanı kalacağın kapının önüne çekiyorsun. çok havalı değil mi? değil. konforsuz, pis abi... zaten ordan ayrılır ayrılmaz gittiğimiz daytona beach'teki otelde 1 saat duşta kalmıştım tertemiz olayım diye. jacksonville'de sports bar'a gidip biralar ile nachoslar kızartmalar gömülerek ritüel yerine getirilir. miami tarafına doğru akın akın trafik görülür. heyecan basar. miami abi, vice city. harley motorlular 20-30 motorlu gruplar halinde akın akın gidiyor, gün batımı palmiyeler bile bambaşka görünüyor.
yatay şehirler, sadece downtown'da bulunan binalar. 1-2 katlı bahçeli yüzlerce evle çevrili şehirler. her şey o kadar bizden farklıydı ki. bizde en ufak ilçede bile y*rrak gibi binalar dikilmiş vaziyette. tabii bu arada bu evlerin çoğu inanılmaz bakımsız. öyle her müstakil ev mükemmel değil.
"tahtadan nasıl ev yapıyorlar lan?" diye sorarsın kendine. arada hooters gibi sadece amerika'ya özel mekanlara gitsem mi gitmesem mi diye sorgularsın kendini. sonra bir gidersin miami'ye bambaşka bir manzara. inanılmaz trafik ile gıdım gıdım ilerlerken sağında meşhur hard rock hotel kendini her yerde belli eder. inter miami'nin ufacık sahasını da görürsün miami heat'in american airlines center'ını da ve sonunda south beach'e miami'nin kalbine gidersin. abi o nasıl bir güzelliktir, nasıl bir rüyadır, nasıl hatunlardır ve nasıl bir sıcaktır... rüya gibi sürecin ardından orası da doyurur seni. güzel akşam üstleri, eğlenceli gece hayatı ile güzel bir anı oluşturur.
gezerken o kadar farklı şey ile karşılaşırsın ki bu adamların gökdelenlerin arasından yürüdüğünüz şehirleri de var, 1-2 katlı binlerce evden oluşan yatay şehirleri de. full orman yeşil alanlı eyaletleri de tenha eskimiş, artık cazibesi kalmamış şehirleri de. yedikleri içtikleri bile değişiyor eyaletten eyalete. ki daha batıda hiç bir yere gitmedim bile.
orman endüstrisi de gelişir bu coğrafyada, kar kış da var, sürekli sıcak tatil bölgeleri de, yer altı kaynakları da var turizmi de. her şeye sahipler. inanılmaz alım güçleri var. bizim türkiye'de halkın çakmasını giydiği ürünleri burda evsizler giyiyor. bambaşka bir büyüklük diyorum ya chicago bile 12 saatlik araba yolculuğu mesafesinde new york'a. o kadar büyük ki havacılık nasıl gelişmesin. o kadar farklı kültür var ki bir çok şehirde chinatown, yahudi mahalleleri falan görürsünüz. baya kendi alfabelerini kullanırlar. hatta washington'daki chinatown bildiğin şehrin göbeğindeydi.
her şehirde kocaman kocaman baseball ve nfl stadyumları görürsünüz. nba stadyumları ise daha az dikkat çekici çünkü nba en çok izlenen sporlardan değil. tabi bizim için başka ben nba tutkunu biri olarak new york, phila, washington ve miami'nin sahalarını gördüm. nba store'lara gidip güzel güzel ürünler aldım.
en büyük o mu bilmiyorum ama çok büyük...