Allen Iverson, NBA'den Kasıtlı Şekilde Uzaklaştırılarak Sabotaja mı Uğradı?
allen iverson... 2008'de denver'da geçirdiği sezonun ardından kasıtlı bir şekilde nba'deki itibarı zedelenen ve kariyeri sabote edilen, buna rağmen bir nba efsanesi olarak tarihteki yerini almış hall of famer.
"nedir bu iverson'ın kariyerinin sabote edilmesi, blacklist'e alınması?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. komplo teorilerini sevmem fakat bazı şeyleri, görürsünüz ki reddetmek pek mümkün değildir. biraz uzun olacak fakat okumanızı salık veririm.
iverson biliyorsunuz sixers tarihine geçmiş 3-5 oyuncudan biridir. forması şu anda salonda asılı.
1) iverson nba'e nasıl geldi, oyuna ve kültüre nasıl bir etkisi oldu?
iverson fanları ve kendisini tanıyanlar bilir ki iverson'ın en büyük özelliği inanılmaz bir oyuncu olmasından öte, kendinden gram taviz vermemiş bir kariyer sürdürmüş olmasıdır. içinden ne geliyorsa onları söylemiştir, nasıl giyinmek istiyorsa, nasıl konuşmak istiyorsa, nasıl davranmak istiyorsa; hepsini kimseye müdahale ettirmeden, tavizsiz yapmıştır.
iverson lisede eyalet şampiyonu olarak takımıyla bir bowling salonunda eğlenirken kendisiyle alakası olmayan bir olay sonucu, olaylar çıktığı anda salondan ayrıldığı kameralara yansımasına rağmen (büyük bir yetenek olduğu bilindiği için arkadaşları tarafından beladan uzak tutuluyordu) suçlu ilan edilmiş ve 5 yıl hapis cezası almıştır. olayın haksız olduğu bilindiği için mesele eyalet çapında bir ırkçılık konusuna dönüşmüş, insanlar sokaklara dökülmüştür. bu kadar baskıya dayanamayan eyalet valisi doug wilder (siyahidir) iverson'ın cezasını 5 aya indirmeyi başarmıştır.
iverson'ın tüm hayatı ve ona bakış açısı hapisteyken değişmiştir. küçüklüğünden beri yoksul ve suçun kol gezdiği sokaklarda büyüyen ve eyalet çapında bir star haline gelen iverson için, böyle bir haksızlık sonucu, bu kadar parlak bir gelecek önünde dururken hapis yatmak mental açıdan çok büyük bir test olmuştur. başına gelenleri kabullenen iverson hapiste beladan uzak durmuş ve uslu bir tavır sergilemiş, bu sayede hapisteki yaşça büyük suçlular kendisini kollamışlardır. iverson için bu dönem çok zor geçmiş fakat bir o kadar da mental açıdan olgunlaşmıştır.
5 ay sonra hapisten çıktığında ise hem sevinç hem hayal kırıklığı vardır. zira böyle bir olayda adı geçen bir sporcuyu artık hiçbir üniversite istememektedir. olaydan önce ülkedeki neredeyse bütün üniversitelerden burs alacak olan iverson artık istenmeyen, belalı ve sorunlu bir atlet damgası yemiştir.
annesi ann iverson, georgetown üniversitesinde bir ekol olan kolej koçu john thompson'a giderek oğluna bir şans verilmesi için yalvarana dek aile umutsuzluk içindeydi. koç thompson vicdanına yenik düştükten sonra iverson'la yalnız bir görüşme ister. görüşmede iverson'ın tavrından ve olayları kabullenişinden, soğukkanlı duruşundan ve kararlılığından etkilenen thompson iverson'ı takımına kabul eder ve üniversiteye alınmasını sağlar. yıllar sonra hall of fame'e seçildiği konuşmasında allen iverson, ağlamamak için zor durur bir halde "koç thompson'a, hayatımı kurtardığı için teşekkür ederim" demiştir.
georgetown takımında lider oyuncu rolünü üstlenir fakat kendisine karşı yapılan ırkçı söylemler ve dalga geçen pankartlar özellikle koçun sinirini zaman zaman çok bozmuştur. ilginç şekilde iverson hiçbir zaman bunlara kulak asmamış, yok saymıştır. bir kez bile şikayet etmemiş, sadece takımının kazanmasına için sahadaki liderliğine odaklanmıştır.
thompson'ın 1 yıl daha devam etmesini söylemesine rağmen iverson ailesinin zor durumunu gerekçe göstererek, kolejdeki 2. sınıfı bitirdikten sonra nba draft'ına girer. sixers tarafından tarihin yetenek anlamında en meşhur draft'larından bir tanesi olan 1996 draft'ında 1. sıradan seçilir.
tabii ki geçmiş peşini bırakmayacaktır. iverson nba'e ilk girdiği andan itibaren medyanın defacto hedefi haline gelmiştir. zira geçmişinde hapishane olan, suçun ve gangsterliğin normal olduğu sokaklardan gelmiş siyahi bir oyuncu olması yetmezmiş gibi, lige girdiği ilk dönemden beri tarzından zerre ödün vermeyen bir karakter sergilemiştir. bu elbette beyaz adamların yönettiği bir yerde, kültürel bir risk taşımaktadır. hatta iverson kendisi yetmezmiş gibi sokaklardan gelen arkadaşlarını da yanında gezdirmekte, gittiği her yere onları da götürmektedir.
üzerine michael jordan ile alakalı yaptığı yorumlar tuz biber olmuştur. kendisi çok büyük bir jordan hayranı olan iverson (öyle ki lise döneminde kaldığı odanın kapısına mj resmi çizmiş, kaldığı evden taşınırken kapıyı yanında götürmek isteyince ev sahibi ile tartışmıştır) sahada jordan'a büyük bir saygı duymayacağını, ondan korkmadığını açıklamıştır. açıklamada iverson aslında "ona sahada büyük saygı beslemek zayıflık olur ve rekabetçiliğimi kötü yönde etkiler" demek istemektedir. fakat medya ile olan fırtınalı ilişkisinin ilk adımları da orada atılır. insanlar iverson'ı neredeyse lanetleyecek boyutta yorumlar getirirler. zira jordan tanrıdır ve ona böyle bir saygısızlık yapmak kimsenin haddine değildir.
tüm bunların üzerine sahadaki oyunuyla ilgili ciddi eleştiriler basında yer bulur. bencil bir oyuncu olduğu öne sürülür. klasik bir point guard olmaması eleştirilir ancak bu eleştiriler saçmadır, zira oyuncu doğal bir skorerdir ve onu 1. sıradan seçen sixers da kendisinden skor ve liderlik beklemektedir. ancak eleştirilerin ardı arkası kesilmez. wilt chamberlain'den 37 yıl sonra, çaylak sezonunda üst üste 4 maçta 40 sayı üreten ilk oyuncu olması bile medyanın bakışını değiştirmez.
bu tip sebeplerle, inanılmaz ama iverson 2000 yılına kadar all star maçına yedek olarak bile seçilemez (maç 99'da oynanmadı). örneğin kobe bryant ilk yılında, bench'ten gelen ve istatistikleri zayıf çaylak bir oyuncu olarak all star maçında ilk 5 başlamıştır. ancak o los angeles'ın oyuncusudur ve çok sevilen bir atlet haline gelmiştir bile.
yılın çaylağı ödülünü alırken taktığı beyaz bandana bile nba yönetiminin dikkatini çeker ve ödülü aldığı sırada çekilen videolar basında paylaşılmaz. hip hop tarzı kıyafetleri tercih etmesi ve yanında bahsettiğim arkadaşlarıyla dolaşması sürekli nba yönetimi ve basının takibindedir ve hoş karşılanmaz. normalde nba'e giriş yapmış bir oyuncu, profesyonel gerekliliklere göre davranır, konuşur ve kendini o şekilde ifade eder.
ancak iverson bunların hiçbirini yapmamaktadır ve buna karşı sporu yönetenlerin önünde ciddi bir problem haline gelmiştir. zira iverson sixers takımının sahadaki tek lideri ve skoreri olmuştur. bunun yanında önemli bir fan kitlesi de oluşmaya başlar. bu aynı zamanda lige para kazandıracak bir oyuncu demektir. üstelik jordan da basketbolu bırakmıştır ve ligde bir "ikonik oyuncu arama" telaşı başlar. iverson kendine has karakteri ve oyun tarzıyla kısa zamanda fanların en çok sevdiği oyunculardan birisi haline gelir. dolayısıyla lig yönetimi kendisine fazla dokunmaz.
2008 yılına kadar olanları, sixers takımını nasıl taşıyıp efsane olduğunu vs. herkes biliyor, burada uzun uzun anlatmaya gerek yok. fakat bu döneme ait bahsedilmesi gereken bir husus "nba dress code" olarak bilinen mevzudur. 2005-2006 döneminde, özellikle detroit - indiana kavgası sonucunda çok sert tedbirler alan nba yönetimi, bu durumu fırsat bilip adeta gerekçe göstererek yeni bir kıyafet yönetmeliğini devreye sokar. buna göre oyuncular saha dışında takım elbise vb. resmi kıyafetler giymek zorundadırlar.
iverson öyle bir ikon olmuştur ki söz konusu kural "iverson kuralı" olarak zikredilmeye başlanır. ligin iverson'ı ciddi anlamda hedef aldığı ilk dönemdir. iverson ise kuralı takmayarak giyimine aynı şekilde devam etmiş, yönetmeliği sert şekilde eleştirmiş ve kurala uymadığı her defasında nba'e hatırı sayılır cezalar ödemiştir. reebok'ın kendisi adına hip hop kıyafetleri sattığı adam, giyimini düzeltmek zorunda bırakılmaktadır. karşı çıktığı her seferinde daha büyük bir hedef haline gelir.
en can alıcı kısım da burası zaten. iverson pek çok genç için rol model ve ikon olmuştur. hatta bu satırların yazarı, türkiye'de yaşayan, o dönem genç ve ergen olan bir amatör oyuncu için bile. bu durum nba'in yürütmek istediği politikaya terstir. sporcular mükemmel örnekler olmalı, mikrofonlara politik demeçler vermeli, kurallara saygı duymalıdır. hapishanedeki zenciler gibi saçlarını ördürmek, her tarafına dövme yaptırmak da nedir?
kobe bryant afro saçlarını neden kestirdi?
gençler üzerinde bu denli etkisi olan bir adamın beyaz amerika için büyük bir sorun olduğu açıktır. fakat iverson ligin açık ara en iyi oyuncularından biriydi ve insanların maçlara bilet almasını sağlayacak bir faktördü. sağılacak ineği sabote etmek kadar saçma bir şey olamazdı. bu sebeple nba'in ve david stern'ün tuşa basması için iverson'ın fiziksel olarak düşüş yaşaması gerekiyordu. medya ve özellikle espn üzerinde önemli bir gücü olan stern için bu çok zor olmayacaktı...
2) 2008'den sonra neler yaşandı?
öncelikle 2008'e kadar olanki süreçten kısaca bahsedelim. iverson 2007 sezonunda denver'a takaslandı. takası kimin istediğiyle ilgili %100 net bir bilgi olmasa da sixers yönetiminin istediğini düşünüyorum. iverson her zaman için bir sixer olarak emekli olmak istediğini söylemiştir (ki sonrasında oldu da). ligin hiçbir zaman üst düzey kadroları arasında olmayan bir takımla yıllar geçirmesine karşın şikayet ettiği de görülmemiştir. söylediklerinin arkasında duran ve iki yüzlü bir karakteri olmayan birisi olduğunu düşündüğümüzde ben gitmek istediğini düşünmüyorum. daha çok philadelphia'nın bir yeniden yapılanma hamlesi olarak görmüşümdür hep.
her neyse, sonuç olarak iverson denver'a gitti ve lig çapında bir merak hakimdi. zira gittiği takımın yıldız oyuncusu carmelo anthony lig sayı krallığında 1., iverson ise 2. sıradaydı. bu iki oyuncunun sahada aynı takımda mücadele edecek olması büyük bir heyecanla karşılandı. fakat iverson aslında denver için uygun oyuncu değildi ancak bu durum pek kimsenin umrunda da değildi. nba'in en hücumcu takımı ortaya çıkmıştı bile. iverson, anthony, jr. smith, martin, camby, nene gibi oyuncular vardı kadroda.
iverson geldiğinde takımın en önemli oyuncularından carmelo anthony ve jr. smith new york maçındaki kavgadan sonra uzun süreli cezalar almışlardı. takımın otomatikman tek lideri olan iverson, carmelo gelene kadar takımı taşıdı ancak melo geldikten sonra bazı sorunlar ortaya çıktı. 2 tane sadece hücuma odaklı oyuncunun olduğu bir beşte kim savunma yapacak, kim top dağıtacaktı?
bu sorunun hücum tarafı zamanla aşıldı ve iverson'ın olduğu bir takımda carmelo mecburen topla daha az oynamaya alıştı. fakat takımın savunması felaketti. kağıt üzerinde aşırı hücumcu ve sonsuz sayı potansiyelli bir takım olmalarına rağmen ligdeki neredeyse hiçbir takıma savunma yapamıyorlardı. buna rağmen iverson geldikten sonraki 2 sezonda takım istikrarlı bir yükseliş gösterdi. özellikle 2008 sezonunda.
2008 yılında denver 88'den sonra tarihinin en iyi sezonunu geçirdi ve normal sezonu 50 galibiyetle kapattı. iverson hayatında ilk kez hücumda rahat olabildiği bir takımdaydı. zira sixers döneminin aksine takımın hücumda tek opsiyonu iverson değildi. ikili sıkıştırma geldiği anda topu bir takım arkadaşına yönlendiriyor ve sayıyı buluyorlardı. bundan çekinen ve kendisini ikili sıkıştıma uygulamayan takımlara karşı ise birebir oynayabiliyordu. takım arkadaşları iverson'ın gelecekte hall of famer olacak bir oyuncu olduğunu ve onunla oynadıkları için mutlu olduklarını, olgun ve lider bir kişilik sergilediğini yer yer dile getiriyorlardı.
sezon bittiğinde iverson maç başına 41,8 dakika, 26,4 sayı, 7,2 asist ve maç başına 18 şutla %46 şut yüzdesi gibi kariyerinin en verimli istatistiklerine sahipti. 2001 ve 2005 sezonları iverson'ın en iyi sezonları olarak görünse de, 2008 sezonu en verimli, olgun ve şut kullanımı anlamında en doğru tercihleri yaptığı sezondu iverson için. tam olarak lider bir guard görüntüsü çizen iverson aynı zamanda 82 maçın tamamında oynadı. şutör gardlar arasında ligde kobe bryant'tan sonra en iyi oyuncu kesinlikle iverson'dı.
fakat en can alıcı noktaya gelelim: bu istatistiklerle ve takımının lider oyuncusu olmasıyla iverson (hayır, iverson'ın olduğu takımda o zaman 23 yaşında olan carmelo lider olamaz) ya zor da olsa ilk 5 seçilmeli, ya da garanti şekilde ikinci 5'e ismini yazdırmalıydı. denver'ın tarihinin en iyi normal sezonlarından birini geçirmesine en büyük katkıyı sağlayan oyuncunun ligin en iyi 5'lerinden birine seçilmesi garanti olmalıydı.
iverson o sezonun ilk 5'ine seçilmedi. sıkı durun, iverson en iyi ikinci 5'e de seçilmedi. ve yine sıkı durun, iverson ligin en iyi üçüncü 5'ine bile seçilemedi. ama yine ve son kez sıkı durun, iverson harika rakamlar yakaladığı 2006 ve 2007 sezonlarında da hiçbir all nba takımına zaten seçilememişti.
yaşanan bu komedinin ardından 2008 pekin olimpiyatları için amerikan milli basketbol takımında kimlerin oynayacağı da merak konusuydu. seçmelere ligde o sezon all star olmuş tüm oyuncular davet edildi. bir kişi hariç, evet, allen iverson.
medya üzerine düşeni yapmaya başlayarak iverson'ın 2004 olimpiyatlarında takımı 3. yapabildiğini öne sürdü. atladıkları şey ise 2004 takımındaki en iyi oyuncunun iverson olduğu, diğer oyuncuların tamamının vasat bir oyun ortaya koyduğu, coach brown'ın başarısız olduğu ve o kadronun nba oyuncularından oluşan tarihteki en zayıf amerikan kadrolarından biri olduğuydu. hiçbiri önemli değildi, iverson yüzünden 2004 takımı başarısız olmuştu ve ligdeki en iyi birkaç oyuncudan biri olmasına rağmen bırakın seçilmeyi, çağrılmamalıydı bile (!).
playoff'larda ise lakers takımı denver'ı 4-0 ile süpürdü. zorlu batı yakasında 50 galibiyet alınca şampiyonluk parolası olan lakers ile eşleşmeleri tabii ki hoş olmadı. yukarda bahsettiğim denver'ın savunma özürlü takım yapısı playoff'larda elbette hiçbir varlık gösterememelerine sepep oldu. iverson fiziği gereği top çalma kabiliyeti dışında hiçbir zaman çok iyi bir savunmacı elbette olmadı. fakat takımın hücumcu dolu olması, savunma beklenen oyunculardan camby ve martin'in de artık sakatlıklardan kurtulmayan kariyerleri ile birlikte takımın kalanı da savunmanın s'sini bile yapamıyordu.
ertesi yıl iverson ile medya ve nba'in mücadelesi tırmanmaya başlarken, iverson detroit pistons'a takas oldu. takımın bu tarz bir kadro yapısıyla başarılı olamayacağını anlayan denver yönetimi esasında doğru bir karar verdi. iverson da doğuda önemli bir gücü olan detroit takımına giderek kendisi için pozitif bir durumda görünse de, nasıl bir durumun içine düştüğünün elbette farkında değildi. kontratının son sezonunda, istatistiklerinin düşeceği detroit takımına gitmekten daha tehlikeli ne olabilirdi ki?
fanların ve gençlerin gözünde adeta bir tarikat lideri olan iverson'ın beyaz ve kurumsal amerikanın imajına ters olduğunu yukarıda uzun uzun anlattım. zirvedeyken indiremedikleri ve açıkçası para kazanma bakımından işlerine de gelen iverson'ı, bir ufak düşüşte yok etmeye odaklanmış herkes yıllarca pusuda beklemişti, en başta da david stern, espn ve diğerleri.
iverson detroit'e gittiğinde 3 numaralı formada ısrar etmedi. numarayı rodney stuckey'nin giymeye devam etmesine izin verdi. neticede medya kan emici sivrisinekler gibi başında dikilip bir hatasını beklerken kimseye malzeme vermeye gerek yoktu. ancak rodney stuckey ismini hafızanızdan çıkarmayın.
takımın o dönemki koçu, şampiyon olmuş iyi bir kadroyu yönetmekte zorlanan eski oyuncu ve yeni çaylak koç michael curry idi. fakat curry'nin çok önemli bir özelliği, nba 1999 sezonu için lokavta girdiği dönemde lokavtın kalkması için en çok çaba sarf eden oyunculardan olmasıydı. david stern ile bu nedenle arası iyi olan curry, detroit takımında zorlu bir koçluk dönemi geçiriyordu.
iverson takıma geldiğinde takımın lideri olacağı söylendi ve skora dayalı oyunuyla detroit'e ayrı bir hava getirdi. fakat kariyerinde ilk kez yarı sahaya dayalı bir basketbol oynadığı için istatistiklerinden önemli tavizler vermek durumunda kaldı. bunun sonucunda istatistikleri en üst seviyedeyken bile medyanın dilinden düşürmediği iverson'ın yerin dibine sokulması için daha da uygun şartlar oluşmuştu.
ancak bir süre takım umut veren bir performans gösterdi. örneğin aralık ayında 7 maçlık bir galibiyet serisi yakalandı ki bu galibiyetler lakers, cleveland (normal sezon lideri), orlando (o sezon doğu şampiyonu oldu) gibi takımlardı. pistons takımı doğuda 4. sırada ve playoff'larda kimsenin istemediği bir takım konumundaydı.
ancak ardından bazı komedi olaylar zinciri başladı. richard hamilton sakatlandı ve rodney stuckey ilk 5'e yerleşti. hamilton döndüğünde ise stuckey ilk 5'te devam etti. sonrasında koç curry dahiyane bir kararla kısa bir 5 kullanacağını açıkladı. yani rasheed wallace pivot, prince power forvet ve hamilton kısa forvet olarak. iverson ve stuckey ise gard pozisyonlarını aldı. detroit nedense zorla stuckey'yi ilk 5 oynatmak istiyordu. bu plan elbette felaketle sonuçlandı ve mağlubiyetler gelmeye başladı.
kaybedilen maçlardan sonra medyada suçlanan oyuncu ise elbette allen iverson oldu. tek bir "uzman" yorumcu dahi, orijinal ilk 5'e dönülmesi önerisini yapmadı. yani iverson pg, hamilton sg, prince sf, wallace pf ve takımdaki rol oyuncularından biri olan jason maxiell pivot. billups'ın bıraktığı takımın iverson dışında aynısı diyebiliriz. espn ve ana akım medyada ağırlıkla iverson, sonra da hamilton hedef gösterildi fakat stuckey'yi eleştiren çıkmadı.
iverson'ın bir kanser olduğu, gittiği takımların kimyasını bozduğu, koç katili ve serseri olduğuyla ilgili, eskiden beri söylenmek istenen fakat şimdi fırsat çıkınca hemen ortaya dökülen söylemler artmaya başladı. ilk etapta stuckey için kenara çekilen hamilton zaten durumdan memnun değildi ve ayrıca kendisi adeta tongaya düşürülerek billups takasından hemen önce kontrat imzalamıştı. bunun üzerine takım oyunu oynamayı elbette bıraktı. soyunma odası curry'nin saçmalıkları ile zehirlenmişti bile.
daha sonra iverson sakatlandığı bir dönem geçirdi. sakatlıktan dönüp hazır olduğunda ise koç tarafından ilk 5'e alınmadı. 1 maç, 2 maç, 3 maç derken iverson 20 dakikadan az süre almaya başladı. daha bir önceki yıl ligin en iyi 2. şutör gardı olan oyuncu kenarda tutuluyordu ve bu durum bu şekilde devam etti.
bu adam işi bitmiş bir baron davis, mike bibby, jason kidd veya benzeri bir oyuncu değil, önceki sezon ligin en iyi 5-6 oyuncusundan biriydi. bu dönemde jason kidd ilk 5 oyuncusuydu. shawn marion ilk 5 oynuyordu. shaq zaten kariyerinde hiçbir zaman bench başlamadı ve o dönem o da bitik olsa da ilk 5 oyuncusuydu. hatta ve hatta grant hill ve baron davis bile ilk 5 oynuyordu.
örneğin kobe bryant iverson'la aynı yaştayken istatistikleri ondan daha kötüydü. düşünün ki kobe bryant'a kenardan gelmesi söylensin. nba çapında olay çıkar. birkaç ay önce maç başına yaklaşık 27 sayı ve 7 asist yapan adamın, rodney stuckey denen bir oyuncunun arkasında kenardan başlaması söyleniyordu. gerçekten şaka gibi ve hatta gerçekten şaka olsaydı bile hiç komik değildi.
aynı zamanda takımın koçu koç olmadığı için detroit takımının şampiyon hüviyetinden pek eser yoktu. takımda otorite sağlayamayan koçun yanında, özellikle richard hamilton başta olmak üzere billups'ın ayrılmasından hoşnut olmayan, ve iverson'a liderlik sözü verildikten sonra maruz kaldığı muameleyi gören detroit oyuncuları da elbette en iyi takım kimyasını oluşturamıyorlardı.
iverson ilk 5 başlarken ligin en iyi takımlarına karşı maçlar kazanan bir takımda, istatistiklerinin düşmesi pahasına takıma uyan bir yarı saha oyunu sergileyen iverson (hatta şu anın yıldız oyuncusu westbrook üzerinden bir son saniye şutuyla maç bile kazandırdı), sistematik bir medya lincine maruz kalmıştı.
iverson'ın hala bir takımı taşıyabilecek enerjik skorer olduğu açıktı, fakat takıma şimdi stuckey'nin (stuckey kim lan!?) liderlik etmesi isteniyordu. elbette sonuçlar rezalet oldu. takımdaki kimyanın bu meseleler sonucu tamamen bozulması playoff'lara doğru gidilirken detroit'in art arda maçlar kaybetmesine yol açtı ve detroit ancak 8. sıradan playoff yapabildi.
playoff'ta sezonu doğu 1.si olarak kapatan cleveland ile eşleşen detroit takımı seriyi elbette kaybetti. iverson ise sakatlığından dolayı playoff'larda oynamadı. zaten içine düştüğü durumu geç de olsa gören iverson için detroit kariyeri çoktan sona ermişti. rodney 'suckey'yi future franchise oyuncu olarak gören detroit yöneticileri de daha sonra elbette detroit tarihindeki en vasat oyunculardan birini lider yapmaya çalıştıklarını anlamışlardı. ama önemli değildi, iverson operasyonu başarıyla tamamlanmıştı. gerisi son bir felaket ve yine fişi çekecek olan medyaya kalmıştı...
3) son bölüm
iverson'ın detroit'ten ayrılıp oynamadığı playoff döneminde medyada ilginç şeyler yaşanmaya devam etti. iverson gömülürken denver'ı şaha kaldırdığı söylenen billups göklere çıkarıldı. billups'ın denver'ı çok daha iyi bir takım yaptığını sürekli dile getiren medya tabi şu detayları söylemiyordu: denver önceki sezona göre sadece 4 galibiyet fazla almıştı ve bu batı konferansını 2. bitirdikleri anlamına geliyordu. batıdaki denge değişimleri sonucu epey etkilemişti ve yalnızca 4 galibiyet fark denver'ı 7.likten 2.liğe taşıdı. dolayısıyla denver ilk turda 7. new orleans, ikinci turda 6. dallas ile karşılaştı ve bu takımları eledi. konferans finalinde ise yine lakers ile karşılaşan denver aynı sonu yaşadı ve 4-2 ile lakers'a kaybetti. ayrıca billups'ın oynadığı takım sezon boyu çok daha sağlıklı kalmayı başarmıştı. sonuç pek değişmemesine rağmen billups müthiş, iverson ise kanser bir oyuncuydu.
elbette bitmedi. o sezon lebron james mvp ve mike brown yılın koçu oldu. bunun üzerine espn ve tnt kanalları aynı sezon oyuncusu mvp ve koçu yılın koçu ödülünü alan takımları gösterdi. jeneriklerde göstermedikleri tek ikili ise 2001 larry brown-allen iverson'dı.
playofflar sırasında ise televizyonlarda çok alçakça bir "istatistik" yayınlandı. yanılmıyorsam yine espn'de, sezon içinde takas olan billups - iverson ikilisinin o ana kadarki playoff istatistikleri paylaşıldı. iverson playoff'larda oynamadığı için 0 0 0 0 şeklinde istatistikler ekrana yansırken, billups'ın playoff istatistikleri de yanına yerleştirilerek güya "kıyaslama" yapıldı.
böylelikle iverson, bir önceki sezon top class performans göstermiş olan bir oyuncu olarak "bitmiş, kanser, takım bozucu" olarak damgalanmış ve plan kusursuz şekilde işletilmişti. iverson resmen ligin lanetlenmiş oyuncusuydu. medya onu çoktan yedek olması gereken, verimsiz ve gereksiz bir oyuncu statüsüne koymuştu bile. iverson ise yeni sezonda ilk 5 başlayabileceği bir takım arıyordu, ve son dönemki oyunu ve kariyeri düşünüldüğünde kesinlikle anlaşılabilir bir istekti. o dönem charlotte koçu olan eski "manevi babası" larry brown kendisine bir şans vermek istese de takım sahibi michael jordan'dan veto yedi. iverson off season'da atlanta'da bireysel antrenmanlara başlamıştı ve antrenman konusunda sabıkalı bir adam için gerçekten çok pozitif bir durumdu.
iverson'ın bir free agent olarak nereye gidebileceği tartışılırken çok acayip bir şey oldu ve hiçbir takım iverson'ı almak istemedi. ligin en iyi oyuncularından biri, tek bir takımdan teklif dahi almadı. ta ki memphis takımı kendisine son anda bir teklif yapana dek. koskoca allen iverson, başka hiçbir takımdan teklif dahi alamadan memphis takımına gitmişti. ligde 5 para etmez onlarca oyuncu bile takım bulabilirken, iverson zar zor bir takım bulabilmişti ancak bu da detroit gibi bir yalandan ötesi değildi.
elbette memphis iverson'ı yeniden ait olduğu üst noktaya çıkarmak için almamıştı. öncelikle taraftarlar heyecanlandırılarak forma ve bilet satışları yapıldı. sezon başladığında ilk 3 maç ilk 5 başlayan iverson, mike conley ve oj mayo'dan daha iyi istatistikler ve verimlilik puanı ile oynadı. bunu yaparken sahada yanında demarre carroll gibi d-league'den gelmiş oyuncular vardı hem de. fakat hepinizin tahmin ettiği gibi, aynı detroit dönemindeki gibi iverson 3 maç sonra bench'e çekildi. iverson'ı "kesen oyuncu" kimdi dersiniz peki? cevap veriyorum; mike conley. kendisi iverson'dan daha üstün bir oyuncu olduğu için iverson ilk 5 çıkamazdı. takımda 6. adam olarak bile görülmediği aldığı sürelerden belli olan iverson, kenardan gelip 15 küsür dakikalarda komedi süreler verilmesine rağmen fena da oynamadı gerçi ama, kendisine yapılan net saygısızlık, terbiyesizlik ve açık açık bir operasyondu. dolayısıyla iverson kontratını feshetti ve takımdan ayrıldı.
medyada da iverson, adeta yerdeyken tekme atılması gereken düşmüş bir adamdı. normal sezon sırasında bir denver - clippers maçında baron davis 5ooo. asistini yaptı. aynı gün iverson'ın memphis takımını terk ettiği gündü. baron davis'in bu kariyer başarısı dolayısıyla ligde 5000 asist yapmış aktif oyuncular tv'de gösterildi. 5000 asist yapmasına rağmen gösterilmeyen tek oyuncu ise allen iverson'dı.
tnt yine o dönemde ekranlarda bir "son 10 yılın oyuncuları" listesi paylaştı. iverson'a listede yer verilmedi. listeye alınan lebron james, steve nash gibi oyunculardan o dönem daha büyük bir kariyeri ve daha önemli rakamları ve ödülleri olan iverson'ın listede yer almaması skandaldı. charles barkley, kenny smith ve jalen rose gibi yorumcular iverson'ın kobe, duncan ve shaq'ın arkasından listede 4. sırada olması gerektiğini söylediler, fakat iverson listede yer almadı.
pek çoklarının gözünde bir ikon olan, rol model olan ve çoktan nba'in efsanelerinden biri haline gelen iverson, toplumun gözünde düşürülmüştü. insanlar 2008'de harika bir sezon geçiren adamın bir anda bitmiş ve kanser bir oyuncu olduğuna inandırılmıştı. hiçbir takım kendisine teklif götürmüyor, hiçbir medya mensubundan destek görmüyordu. basında ve internette iverson hakkında bazı yazılar kaleme alındı. içinde bulunduğu durumun tek suçlusunun kendisi olduğunu söyleyen yazarların hiçbirisi iverson'a yapılan muameleden, saçmalıklardan ve haksızlıklardam bahsetmiyordu. suçlu iverson'dı, başkası değil.
iverson bu dönemde, kesin olmasa da muhtemelen alkol almaya, kumar oynamaya başladı. bu da kendisinin medyadaki tek savunucusu, tek arkadaşı stephen a. smith tarafından gündeme getirildi. zaten medyada linç edilmiş olan iverson'ın, hem de böyle sıkıntılı bir konu ile en iyi arkadaşlarından biri tarafından gündeme getirilmesi hakikaten inanılmazdı. özgür bir medya mensubu veya bir gazeteci elbette bir şeyi gördüyse ve kanıtı varsa bunu ortaya koyabilir. fakat iverson'ın o dönem son 2 yılda nasıl bir muameleye maruz kaldığını, nasıl adeta adının çizildiğini düşündüğümüzde zamanlaması inanılmaz manidar ve bir o kadar da çirkindi. iverson smith'i affetti ve gazetecilik yaptığını söyledi fakat iverson hayranları bir daha smith'e eskisi gibi bakamayacaktı.
iverson son durak olarak emekli olmak istediği sixers'ı seçti. sixers ise aslında guard arıyordu ve o dönem takımın guard'ı lou williams çenesinde bir kırık yaşamıştı. iverson basın toplantısında göz yaşlarını tutamayarak "hala oynayabilirim, en üst düzeyde oynayabileceğimi biliyorum" diyerek hem her şeye rağmen kendisine olan güvenini sergiliyor, hem de aslında tüm bu olayların güvenini nasıl kırdığını içten içe hissettiriyordu.
dönemin sixers takımı rezil bir takımdı fakat iverson şişmanlamasına, artık formdan düşmüş olmasına, adeta olaylardan dolayı basketboldan soğumasına rağmen o takımın lider oyuncusu oldu. 20 sayıyı geçtiği maçlar oynadı. özellikle lakers ile oynadıkları ve şahsımın canlı izlediği maçta kobe bryant ile (bryant zirvesinde oynuyordu) harika bir düelloya girişti. maçı sixers kaybetse de iverson 23 sayıyla maçı tamamladı. bunun 15'i ise, 7'de 6 şut attığı 3. çeyrekte gelmişti. kobe bryant ve phil jackson, iverson'ın hala bunu yapabileceğini bildikleri şeklinde demeçler vermişlerdi maçın ardından.
iverson neredeyse %50 şut yüzdesiyle oynuyor, takımın genç oyuncularına liderlik ediyor ve her zaman onu çok seven sixers taraftarı onu bağrına basıyordu. yıllar sonra huzur bulmuştu iverson. lig çapında yeniden popüler hale gelen iverson all star maçında taraftar oylarıyla ilk 5 bile seçildi, ancak kızının hastalığı sebebiyle maça çıkmadı.
o sezon iverson sixers ile 36 maçta kadroda yer aldı. onun varlığında sixers 16-20'lik bir istatistik yakaladı. kızının hastalığı, ailevi problemler vb. sebeplerle takımdan ayrıldıktan sonra ise sixers, sezon sonuna kadar 6-21 yapabilmiştir. iverson'ın hem mental hem fizik anlamında bitmiş hali bile takımının mvp'si diyebileceğimiz bir konumdadır.
sixers sezonundan sonra iverson yine hiçbir takımdan teklif almadı. ertesi sezonki nba oyunlarında free agent görünen iverson aslında emekli olmuştu fakat bunu açıklamıyordu. bildiğiniz gibi türkiye'ye gelip beşiktaş'ta oynadı. o dönemlerde yine komedi bir olayla iverson, d-league'deki dallas takımından bir teklif aldı. medyadaki kan emiciler teklifi kabul edip d-league'de kendisini yeniden kanıtlaması gerektiğini söyledi. iverson elbette tuzağa düşmedi ve teklifi reddetti.
maalesef bu kadar büyük bir oyuncunun kariyeri bu şekilde sona erdi. kendisi bir hall of fame üyesi olsa da (bir zahmet, ki kendisine yapılanlardan sonra buna bile şüpheyle bakmıştık) kariyerinde vasatın altında oynayıp yıllarca takım bulabilmiş oyunculara karşılık kendisine yapılan muamele en hafif tabirle şerefsizliktir.
iverson'ın hataları yok muydu? kesinlikle vardı, fakat yazdığım bu 3 yazının da konusu bu değildi. iverson sistematik şekilde, özellikle kontratının biteceği yıl operasyona kurban gitmiş ve adeta nba'in dışında bırakılmıştır. bunu görmemek içinse kör olmak gerekir.
"i'm the answer, you know me."