Bir Tartışma İçinde Sağlam Argüman Üretemeyen İnsanların Sıkça Başvurduğu Safsatalar
safsata: kanıt göstermek yerine tartışma hilesi yapmak
mantıkta tartışmanın yöntemleri ve doğru akıl yürütme üzerine bilinen ilk detaylı metodolojiyi aristo geliştirmiş. aristo, tartışmanın esası yani asıl mesele üzerinden akıl yürütmeyi bırakıp, usul ve adabı üzerinden oyunlar yaparak meseleyi çarpıtmaya da "safsata" adını vermiş ve bugün bilinen safsata türlerinin de 13 tanesini bizzat tespit etmiş.
yoga, homeopati, reiki gibi alternatif şifa yöntemlerimi savunmaya çalışanların yazdıklarını dikkatle okuyorum. hepsinde aynı mantıksal safsataların tekrar tekrar öne sürüldüğünü görüyorum. yani bu kişilerin pek çoğu savundukları alanda bilgi, belge, kanıt ya da kaynak istediğinizde nesnel bir karşılık vermek yerine alışılagelmiş tartışma hilelerine başvurmaya başlıyorlar. yanlış anlaşılmasın, bu bu alanların topyekün değersiz inceleme alanları olduğu anlamına da tabii kii gelmez. sadece tartışmacıların kendi alanlarında ne kadar yetersiz, çoğu kez aslında kendilerince dürüst olmalarına rağmen ezberletilen yalanları mantık süzgecinden geçirebilme yetisinden yoksun ve doğru düşünme pratiğinden ne denli uzak olduklarının bir kanıttır.
bu yazıyı reiki üzerine yazdığım bir yazıyı temel alarak hazırladığım için örnekleri gerçek bir reiki savunusundan aldığım cümleler üzerinden vereceğim. ama gerçekten ilginç biçimde, şifa verdiği iddiası ile ortaya çıkarılan yöntem bilimsellikten uzaklaştıkça mantıksal çarpıtmaların hepsi aynı şablona oturuyor. o yüzden yakın zamanda “homeopati” konusunda içine düştüğüm bir tartışmadan da örnekler verdim. şimdi ilk bakışta tespit edebildiklerime bir bakalım.
1) argümanı, tarihe veya geleneklere referans vererek haklı kılmaya çalışma safsatası (lat. argumentum ad antiquitatem)
örnekler:
"ellerle şifa verme sanatı çok eskidir. insanlar bunu zamanın başlangıcından beri yapıyor. “
“tüm kültürlerdeki mistikler fiziksel evrenin onun altında yatan daha basit formdaki bir şeyden yapıldığından bahsettiler."
“çin’de chi, hindistan’da prana, ibranilerde ruach ve japonlar tarafından reiki olarak bilinir.”
oysa bir inanışının köklü bir geçmişi olması onu doğrulamaz. örneğin insanların erken yaşta evlenmeye zorlanması, ya da akraba evliliği hala pek çok kültürde yaygındır ama bunun ne ahlaki ne de tıbbi açıdan savunulması söz konusu olabilir.
2) doğaya yönelim safsatası (ing. appeal to nature)
bu safsatada, doğal olan şeylerin iyi, zararsız, yararlı ya da doğal olmayan şeylerin kötü, faydasız, zararlı olduğuna dair çıkarımlarda bulunulmaktadır.
örnekler:
“hasta olan veya yaralanmış bir insanın üzerine ellerinizi koymak doğal bir içgüdüdür. anneler bunun bir örneğidir. bir çocuk incindiği zaman anneler ellerini incinen yere koyar.”
“gerçek spiritüel doğamızı kavradığımız zaman, yaşamlarımız dönüştürülür ve yaşamlarımızın tüm alanlarında sevgiyi ve uyumu uygulamaya başlarız. sınırlandırıcı düşünce modellerini ve negatif enerjileri salıvermeye başlarız ve dikkatimizi daha şefkatli olmaya odaklarız. ayrıca daha alt egomuzun isteklerini salıveririz ve tüm varlıklar için uyum, huzur ve mutluluk tesis etmeye doğru çalışmaya başlarız.”
oysa: doğa ya da doğal olan da her zaman insan yararına olmayabilir. (doğal demek) doğada olan ya da kendi kendine oluşan demektir. örneğin deprem, tayfun veya zehirli mantarlar…
ölüm de doğaldır, diabet hastası birisinin insülin eksikliğinden ölmesi de doğaldır. ama bu kişinin kendisine doğal ya da sentetik insülin enjekte etmesi doğal değildir. çünkü enjekte etmek doğal değildir. verandanızın üzerini kapattığınız tahtanın çürümesi, onu korumak için yapay olan hiçbir şey kullanmadığınız düşünülürse doğaldır. çürüyen çöpün kokması da doğaldır. çıplaklık bütün hayvanlar için olduğu gibi insanlar için de doğaldır. kıyafet giymek ise yapaydır. tıpkı dişinize dolgu yaptırmak, makyaj yapmak, mücevher takmak, traş olmak gibi…
3) teyid etme (onaylama) önyargısı (ing. confirmation bias)
belli bir hipotezi deneylerle reddetmekten çok teyid etmeyi amaclayan arastırmacıların önyargıları. seçilim önyargısıyla (selection bias) yakından alakalı.
örnek:
"niye herkes inandığı yoldan gidemiyor acaba illa ki " aaa " evet siz doğrusunuz ben yanlışımı duymak istiyor herkesin doğrusu kendine tıp veya alternatif tıp kime ne bu bir seçim ve kendi seçimi hala nedir bu kendi doğrunuzu insanların gözüne gözüne sokup kabul ettirme çabası"
"ben bu uzuuuun yazıda şunu gördüm ki ilaç sektörü panikte. çünkü eğer uyanırsak ve hatta kendi kendimizi iyileştirebileceğimizi anlarsak çökecek. bizi pek çok durumda, istisnalar hariç, iyileştiriyormuş gibi yapıp başka bir taraftan hasta ettiklerini, hastalığı yaratıp sonra tedavi için insanoğlunun kanından canından geçindiklerini anlar gibi oluyoruz ya hemen ör duvarları , konsey monsey topla inkar et başka tedavi yöntemlerini, daha iyilerini... açıkcası avustralya ulusal sağlık ve tıbbi araştırma konseyi , birleşik krallık' avam kamarası bilim ve teknoloji komitesi vs. vs. vs. beni gerçekten ilgilendirmiyor. ben bir sene bir dünya radyasyon, ilaç alıp bir adım iyileşemedim ve homeopati ile sağlığıma kavuştum mu? kavuştum. o kadar."
4) sağdan soldan duyduklarını ya da şahsi deneyimlerini veri kabul etme safsatası (ing. ‘anecdotal evidence’)
türkçesi çok basit: kişisel deneyimler kanıt olarak geçersizdir!
örnekler:
“ayşe teyzem'i inisiye ettiler, 40 yıllık migreni şıp diye geçti!”
"sol kolumun omuz başında bir ağrı oluştu üç sene önce. ters bir hareket ya da başka bir sebepten, neden oldu bilmiyorum. bir üniversite bir de devlet hastanesinde bir yıl boyunca tedavi oldum. filmler çekilmeler, kas gevşetici iğneler, ilaçlar, fizik tedavi..sonuç sıfır. ağrı giderek arttı ve ben sonunda acıdan kolumu hareket ettiremez oldum. o acıyla yaşamaya alışmaya başladım ve sonunda homeopati tedavisine kadar uzandı yolum. xxx doğal sağlıklı yaşam kulübü 'nde tedaviye başladık.. cihazlar, bit kadar ilaçlar...ve bir ay sonunda hiçbir ağrım kalmadı. mucize gibiydi. kendilerine x bey'e, x hanım'a minnettarım. artık beraber yaşayacağımı düşündüğüm ağrılardan beni kurtardılar. her yerde anlatıyorum. çünkü acısız, ağrısız hayat bir özgürlük. beni sadece ağrılarımdan kurtarmadılar, özgürlüğüme de kavuşturdular... kolum iki yıldır bir daha hiç ağrımadı."
"10 yıl alerjiden oluşan astım hastasıydım. çooook doktor gezdim. fransadan buzların içinde ilaçlar geldi. ama nafile. 1 yıl içinde yalan denilen şeylerle (homeopatik reçeteleri kastediyor) önce astımım sonra alerjim yok oldu . bana çare lazım. gerisi boş şeyler"
oysa eğer size bir tedavi / doğal ilaç öneren kişi bunu gerçek ve sağlam bilimsel çalışmalarla kanıtlayamıyor ve sürekli böyle örnekler veriyorsa o tedavi / ilaçtan şüphe duymalısınız.
zaten bilim işte tam da bu noktada gerekli. sana şifa verenin ne olduğundan kendin bile emin değilsin. bunun başkalarının maddi manevi faydasına olacağını nasıl bilebilirsin?
dolayısıyla onları tamamen iyi niyetle bir şarlatanın kucağına yolluyor olmak ihtimalini göz ardı etmemeli. dahası bir takım şifa yöntemlerinin ise yaradığını sadece kişisel deneyimle ileri sürmek pek çok yönden sakıncalı olabilir. aynı sonuçları başka hastalarda tekrarlanabileceğini nasıl bilebiliriz. bunun tek yolu akademik araştırmadan geçiyor ne yazık ki...
5) komplo teorisi safsatası (conspiracy theory)
olayları anlayamayan insanların kendilerince projeksiyon yapmalarıdır.
örnekler:
“modern tıp, reikiye, homeopatiye, yogaya (vs.) karşı çünkü rant kapıları kapanacak.”
“büyük ilaç firmaları reiki (vb. ) konusunda yapılmakta olan bilimsel çalışmalara köstek oluyor”
"avrupa birliği sağlık raporunda eksiklik olarak bildirdiği halde hala işi yokuşa süren üniversitelerimiz o yüzden türkiye'de kaynak yok"
"ben senin hangi kaynaklara baktığını yıllardır biliyorum .zaten o kaynakların bir kısmı bu işlerden uzak durulmasını umut eden büyük sermayeler. ancak kaynak sosyal devletlerde bulabilirsin"
oysa olayı anlayamayan ve dahası anladığını iddia ettiği sırrı açıklayamayan insan, hoş olmayan soru ve cevaplardan kurtulmak için, işin arkasında birilerini arar. bunlar düşman ilan edilir ve inananların tepkisinden rant sağlanır.
oysa bu bakış açısı doğru değil. kendisi bizzat kanıta muhtaç savlar üzerinden yorum yapıyorsunuz. konu muğlak, ilaç sektörü kötü niyetli vs. vs. ama bir konuda yeterli bilgi olmayışı o konuda ileri sürülen karşı savin doğruluğu için kanıt olamaz. sizin hala kendi iddialarınızı ispat yükünüz bulunmaktadır:
bunların ilki homeopatinin en azından klinik olarak hangi hastalıklara çare bulmuş olduğudur.
ikincisi ise bu olumlu sonuçların halktan saklanması iddiasıdır.
tartıştığımız bir hanımefendinin daha önce bir başka örnekte kullandığım sözlerine tekrar bakalım: ''ben bu uzuuuun yazıda şunu gördüm ki ilaç sektörü panikte. çünkü eğer uyanırsak ve hatta kendi kendimizi iyileştirebileceğimizi anlarsak çökecek. ''
bu düşünce tarzının çarpıklığı ise şurada:
hakkında rahatça ulaşılıp denetlenebilecek onlarca klinik deney ve ilgili makale bulunan ilaçları seni tedricen zehirlemek isteyenlerin bir komplosu olarak tanımıyorsun.
oysa diğer tarafta seni gercek tedavi olduguna inandırdıkları "self healing" yöntemlerini insanlığın kurtuluşu ilan ederken aynı siyasi sistemden faydalandıklarını ve özellikle abd'de milyarlarca dolarlık bir sektöre dönüştüklerini ve üstelik ilaç sanayi kadar bile sınanabilir olmadıkları için inanan çaresiz insanların şifa bulma hayallerini kullanarak kan emdiklerini fark edemiyorsun. oysa federal ticaret komisyonunun örneğin homeopati ile ilgili 2016 tarihli kararı sadece şunu tespit ediyor:
“homeopatik ilaçlara ilişkin etkinlik ve güvenlik iddialarını, benzer iddialarda bulunan diğer ürünlerle aynı standartta tutmak gerekir.”
bu basitçe söz konusu sektörün bu güne kadar ne denli denetimsiz çalışmakta ve ürün pazarlamakta olduğunun itirafından başka bir şey değil.
6) bir insanın belli deneyime sahip olmadığını (ya da kapalı olduğunu) öne sürerek tartışmada üste çıkmaya çalışma safsatası. (appeal to accomplishment)
örnekler:
“sana hiç reiki uyguladılar mı?”
“evet ve hiç bir şey hissetmedim!” (bir an tereddüt geçirir ve...)
“sezgiselliğe kapalısın o yüzden sende çalışmıyor”
oysa bu hususta (bkz: michael shermer), şöyle diyor:
“hem olumlu hem de olumsuz sonuçları teorinizin kanıtı olarak gösterecekseniz, onun geçerli bir tez olup olmadığını neye göre belirlememizi bekliyorsunuz? aslolan şüphe duymak ve sorgulamaktır, çünkü ispat yükü iddia edenin üzerindedir, şüphecinin değil!”
7) otoriteye başvurma safsatası (ing. an argument from authority, lat: argumentum ad verecundiam)
dayanaksiz (without evidence) olmasına rağmen bir şeyin sırf bir otorite tarafından söylediği icin kabul edilmesinin beklenmesi safsatası.
örnek:
“esas olarak,” diyor dr. oschman, “uygulayıcının elinden çıkan elektromanyetik alanlar, yakınında bulunan kişilerin doku ve hücrelerinde akım meydana getirebilirler.”
http://www.reikiturk.com/reiki-ve-bilim/
aynı kaynakta iki tıp doktorunun da görüşlerine yer verilmiş:
her ikisinin de isimleri büyük harflerle kocaman yazılmış. (ben bir cevap hakkı doğurmaması adına buraya almıyorum) böylelikle bilim insanlarının reiki’nin bilimselliğini destekledikleri algısı yaratılmaya çalışılmış. oysa bu apaçık bir safsatadır. bir bilim insanının kişisel görüşleri bilim adına kullanılamaz. kaldı ki onlar da yanılgıya düşebilir ve hatalı olabilir. bunun tarihteki belki en ünlü örneği, einstein’in evrende tesadüfiliğe yer olmadığını belirtirken kullandığı "tanrı zar atmaz!" özdeyişi olmuştur. bugün bunun yanlış olduğu kanıtlanmış durumdadır.
bir diğer ilginç durumsa atıf yapılan her iki tıp doktorunun da reiki’yi bilimsel olarak göstermek şöyle dursun hastaları psikolojik olarak rahatlatacak birer unsurdan öte görmedikleridir. şunları söylemişler:
e.t.: “hastalarımıza tıbbi tedavinin yanı sıra meditasyon, yoga reiki gibi yöntemleri de öneriyoruz. ayrıca resim yapmalarını, dans etmelerini, müzik dinlemelerini de öneriyorum."
c.c.: “spiritüel tedavi yöntemlerinin özellikle kanser gibi hastalıkların tedavisinde çok yararlı bir destekleyici olduğuna inanıyorum. sadece meditasyon, reiki, yoga da değil akupunkturun da olumlu etkileri var. literatürde bu öğretilerin özellikle kanserli hastalarda, anksiyeteyi, ağrıyı, huzursuzluğu, uykusuzluğu, kemoterapinin yan etkilerini ve fiziksel bir takım şikayetleri ciddi derecede azalttığına ve hastanın bütün bu durumlara toleransını artırdığına dair bilgiler yer alıyor. tabi ki bunlar konvansiyonel tıbbi tedavinin yerini alabilir diye bir şey söz konusu değildir. bunlar ancak konvansiyonel tedaviye yardımcı olabilir. araştırmalar göstermiştir ki bu tür uygulamalar vücudun endojen mekanizmalarını hareket geçiriyor. mutluluk veren endorfin hormonunu artırıp, adrenal ve kortizon sentezine etki ederek stresi ve anksiyeteyi azalttığı görülmüştür. yine hücresel immünüte üzerinde etki ettiğini gösteren, pozitif bulgular vardır."
görüldüğü üzere her iki tıp insanı da reiki’den hastalara klasik müzik dinletilmesine eşdeğer bir unsur gibi bahsetmekte. oysa reiki’nin iddiası evren’den yayılan kaynağı belirsiz bir enerjinin kanserli hücreler üzerinde sağaltıcı etki yapması olmalıydı. sapla samanın ciddi biçimde birbirine karıştığını görüyoruz.
burada bir 8’nci safsata tespit etmiş oluyoruz:
8) alakasız sonuç safsatası (irrelevant conclusion / ignoratio elenchi)
9) bilimsel ifadelerin yanlış kullanımı (çarpıtma safsatası) fallacy of equivocation
burada özellikle bir kaç terimin defalarca bilerek yanlış kullanıldığına şahit oluyoruz.
quantum, rezonans ve benzerleri... bunlardan en önemlisi ise enerji!
(enerjinin gerçekte ne olduğunu bilmiyorsanız dipnota bakabilirsiniz)
onların ifadelerinden yola çıkarak şu yargılara varabileceğimi düşünüyorum:
a) reiki ve benzeri şifa yöntemlerini savunanların bahsettiği enerji fizik bilimi anlamında enerji değildir
b) zira enerji rakamsal olarak ifade edilebilen iş yapabilme kapasitesidir. oysa iddia ettikleri enerjinin "iş yapabilme kapasitesi" belirsizdir.
c) bunu belirleyecek, ortaya koyup belli ölçütlere göre ölçebilecek bir yöntemleri de yoktur.
d) iddia ettikleri enerjinin kaynağını da gösterememekte ve sık sık sevgi ve düşünce gibi aslen enerji kaynağı olmayan soyut kavramlara atıf yapmaktadırlar
e) ortaya çıkan sonuçlar belli belirsiz olduğu cihette "sözde" alternatif şifa yöntemlerinin savunucuları, reiki’yi sorgulayan şüphecilere karşı, tespit ettiğim safsatalarla karşılık vermeyi seçmekte. basitçe topu taça atan yenik takım futbolcusuna ya da sürekli sarılarak rakibin yumruklarından kaçmaya çalışan yılgın bir boksöre benzemektedirler.
10) argumentum ad ignorantiam
"bilgi yoksunluğuna yaslanan argüman" anlamına gelir. bir şeyin tersi ispatlanamadığı için o şeyi doğru kabul etmek, ya da o konuda bilgi bulunmadığından doğru olduğunu kabul etmek şeklinde bir safsatadır.
örnekler:
“sen yine negatif olma kim neye inanıyorsa neyde şifa buluyorsa o yolda ilerlesin tıp da her konuda çözüm değil birde bunu anlasalar”
“bu arada tıp daha “aspirini içelim mi içmeyelim mi”nin kararını veremedi”
“bilim her zaman karşı tezler de sunabiliyor. bitmez makale, tez ve komisyonlar. bugün evet dediklerine yarın hayır diyorlar. bir gün süt faydalı ,ertesi gün zararlı . ayrıca tıp ve bilim çare buldu da biz mi itiraz ettik . çare olana da neden bu kadar karşı çıkılıyor ki ? bakın çare olana dedim, çare olamayan tersleniyor. bırakalım hasta istediği gibi iyileşsin”
“kaynak gösterilemeyen her şeyi ret mi ediyoruz şimdi ya da bilimsel deney yapılmamış henüz, yok mu sayıcaz?”
oysa, "var olmadığını ispat edebilir misin? o zaman yoktur diyemezsin" şeklinde bir mantık yürütme hatalıdır.
filozof bertrant russell bu mantıksal çıkarımı felsefe tarihine girmiş bir pratik örnekle yanlışlama yoluna gitmiş ve o günden bu yana russell'ın çaydanlığı olarak anılan bir benzeşim ortaya çıkmıştır. russell aşağıdakileri söyler:
“eğer ben dünya ve mars arasında eliptik bir yörüngede güneş'in etrafında dönen porselen bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü."
ruhun varlığından çakralara, ünlülere ait olduğu iddia edilen sözlerden 51'inci bölge'ye inen ufo'lara, illuminati'den her derde deva olduğu iddia edilen reçetelere ve giderek ülkeyi yönetenlerin muhalefete yönelttiği iddialardan dindarların ispat yöntemlerine kadar söz konusu hatalı akıl yürütmeye o denli fazla rastlar oldum ki...
11) tabii bütün bunlardan sonra sizin savlarınıza söyleyecek, kanıtlarınıza karşı koyacak, kaynaklarınızı çürütecek hiç bir argüman üretememenin sıkıntısı ile mutlaka ve mutlaka argumentum ad hominem
safsata yöntemlerinin en yaygın ve eskisi latince “argumentum ad hominem” olarak adlandırılanı. basitçe tartışmanın konusu üzerinde akıl yürütmeyi reddedip karşı tarafın şahsına saldırarak asıl meselenin üzerini örtmek olarak tanımlanabilir.
ad hominem safsata bu kadar eski ama maalesef günümüzde de binlerce örneği var:
"ne çok kompleksleriniz varmış. ay üzüldüm halinize. lütfen sakin olun yada gidin biraz daha spor yapın yoksa ağır kimyasallar bile fayda etmeyecek bu sinirinize."
"nedir bu kendi doğrunuzu insanların gözüne gözüne sokup kabul ettirme çabası?"
oysa sorulan sorunun, soranın kimliği ile hiç bir ilgisi yok. hem olsa bile sana ne kardeşim? sen sana sorulana cevap versene. bak sorduğu soru apaçık ve ortada, cevapsız duruyor!
dipnot
<< bilindiği gibi fizikte enerji, kapalı bir sistemin iş görebilme yeteneğine verilen addır. dolayısı ile ölçülebilen bir değerdir. dahası bu ölçümleme çeşitli bilimsel buluşlar sayesinde en sıradan insan tarafından bire sınanabilir. kanıtlanabilir ve kullanılabilir. bu değer joule, kalori, watt gibi ölçü birimleri ile kolayca ve anlamlı biçimde ifade edilebilir ve termodinamik yasaları ile doğrudan bağlantılı ve onlara bağımlıdır.
enerji, bir cisme kuvvet uygulamak ve bir iş yapmak için kullanılır. kuvvet, cisimlerin hareket, şekil, yön ve doğrultularını değiştiren etkidir. kuvvet uygulanan bir cismin yol alması ve kuvvet doğrultusunda belli bir konumdan başka bir konuma geçmesi sonucunda bir iş yapılmış olur. yani bir cisim uygulanan kuvvet yönünde hareket ettirebiliyorsa iş yapılmış demektir. günlük yaşamda kullanılan iş kavramı ile fen bilimlerinde kullanılan iş aynı değildir. kitap okurken, düşünürken iş yapmış olmayız.
iş yapılabilmesi için
1. cisme kuvvet uygulanmalıdır. dünya güneş etrafında hareket ederken kuvvet uygulanmadığı için iş yapmaz.
2. kuvvet cisme yol aldırmalıdır. kuvvet uygulayarak bir cismi itsek, fakat hareket ettiremesek iş yapmış olmayız.
3. cismin hareket yönü ile uygulanan kuvvet aynı yönde olmalıdır. elimize aldığımız çantayı ileri götürürken iş yapmayız. kuvvetin yönü yukarı, cismin hareket yönü ise ileridir.
‘iş’in formulü: işkuvvet x yol olarak gösterilir!
insan kuvveti, yeryüzü üzerinde tanımlayabildiğimiz kuvvetlerden biridir. örneğin bir saat bisiklet pedalı çeviren bir insan ortalama 400 watt enerji üretmiş/tüketmiş olur.
enerjinin evrendeki konumu termodinamik yasaları ile belirlenir. termodinamik yasaları, çok genel bir geçerliliğe sahiptir ve karşılıklı etkileşimlerin ayrıntılarına veya incelenen sistemin özelliklerine bağlı olarak değişmez.
termodinamiğin birinci yasası, "enerjinin korunumu" olarak bilinir. buna göre enerji, yoktan var edilemez; var olan enerji de yok edilemez; sadece bir şekilden diğerine dönüşür
termodinamiğin ikinci yasası, bize bazı şeylerin imkansız ve bazı şeylerin olması gerektiğini söyleyen bir yasadır. buzdolabından çıkardığınız donmuş bir gıdayı sıcak su dolu bir kabın üzerine bıraktığınızda, donmuş gıdanın buzları çözülürken, sıcak su bir miktar soğur. bu termodinamiğin ikinci yasası’na göre gerçekleşir ve siz asla su dolu kabın giderek daha sıcak, donmuş bir maddenin ise daha soğuk yaptığını göremezsiniz. dolayısıyla ısı daima sıcak cisimlerden soğuk cisimlere doğru akar ve hiçbir şekilde bunun tersi olmaz. bu termodinamiğin ikinci yasası’na göre imkansızdır.
ikinci yasa’nın olması gerektiğini söylediği şey ise kapalı bir sistemde, sistemin düzensizliğinin ölçüsü olan entropinin ya sabit kalacak ya da artma eğiliminde olacak olmasıdır. yani bu yasaya göre evrenin düzensizliği (entropisi) zamanla sürekli artacaktır. ayrıca bu yasaya göre evrendeki entropi asla negatif olamaz. bir masanın üzerinden düşen cam bardak yere düştüğünde onlarca parçaya ayrılır ve termodinamiğin ikinci yasası’na göre bu parçaları tekrar bir araya getirip cam bardağı oluşturmanın evrenden bir parça daha enerji çalmadan imkanı yoktur.
işte bilim bu noktada şu sorulara net cevaplar vermek zorundadır
1) yapılan bir iş var mıdır?
2) varsa miktarı ve birimi nedir?
3) söz konusu işi yapacak olan enerji nereden gelmektedir?
4) bu sonuç aynı koşullarda sürekli tekrar edilebilmekte midir?
meseleyi böylece en basit şekliyle açıklamaya çalıştıktan sonra öğrendiklerimiz ışığında şu iddialara bakmak, reiki savunucusunun kavramları nasıl birbirine karıştırarak bir anlam karmaşası yaratma peşinde olduğunu anlamamıza yetecektir:
"insan dokunuşu şifa veren özen ve sevgi iletir. bu enerji birçok isimle bilinir.
reiki bu enerjinin direkt uygulaması ile çok bilinen şifa formlarından biridir.
modern fizik de evrenin enerjiden yapıldığını anlama noktasına geldi,
bu enerji düşünce ile etkilenebilir.
modern fiziğin bu enerjinin düşünce ile etkilenebileceğini söylemesi gibi, mistikler de bu altta yatan formun düşünce ile etkilendiğini söyler.
onlar daha da ileri gidip düşünmemiz ile ve her gün paylaştığımız düşüncelerle kendi realitemizi kendimizin yarattığını iddia ederler.
bu enerji reiki uygulayıcıları tarafından kullanılan doğal bir enerjidir."
böyle gider bu...>>