TELEVİZYON 3 Şubat 2021
63,7b OKUNMA     657 PAYLAŞIM

Burak Aksak'ın Büyük Umutlarla Beklenen Netflix Dizisi 50M2'nin İncelemesi

Senarist Burak Aksak ve yönetmen Selçuk Aydemir'in Netflix için hazırladığı 50M2 (50 metrekare) dizisinin derli toplu bir incelemesi.

hatırlarsanız bir ara yerli dizi yersiz uzun diye bir slogan vardı. oyuncular ve yönetmenler uzun çalışma saatlerinden, sabahlamak zorunda kaldıkları setlerden şikayet ediyorlardı. ki bence bu konuda haklılar çünkü her hafta 90 sayfa senaryo yazarken terminatör olsanız kaliteyi yukarıda tutamazsınız. bu şikayetler bir de izleyiciler olarak bizim kulağımıza gelenler. ışıkçısından sesçisine, kostümcüsünden makyözüne kadar set çalışanlarının durumu bundan da kötü. ancak umuyorum dijital platformlarla birlikte durum düzelecek. çünkü birazdan bahsedeceğimiz 50 metrekare dizisinin bir sezonu 8 bölüm olarak tasarlanmış. yurtdışındaki örneklerinden ortalama 12 bölüm daha kısa olsa da diziye emek veren insanların kendilerine vakit ayırıp anlatmaya değer hikayeler aramaları için bence uygun bir süre.

ancak bu durum beraberinde bazı zorluklar da getiriyor. daha öncesinde hikayeleri süreye yayarak anlatma şansları vardı. 45 dakikalık diziler ise konuyu anlatırken gezintiye çıkmanıza izin vermez. atılan her bir adımın derli toplu ve planlı olması gerekir. şimdi hazırsanız burak aksak ve selçuk aydemir bu yeni alanda neler yapmışlar bir bakalım.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.

madem süreden konuşmaya başladık bu konuyu en çok ilgilendiren kısım olan senaryo tekniğiyle devam edelim. yabancı dizi takipçileri fark etmişlerdir house, prison break, lost, hatta samurai jack'te bile bölüm bazlı senaryo yazımı vardır. bu teknik nedir? bu yazım şekline göre her bölüm orta metraj film mantığıyla kurulur. mesela rastgele bir person of interest bölümünü açıp izleyebilirsiniz. kim kimdir hemen anlamayabilirsiniz ancak bölümde ne anlatıldığını tüm sezonu bilmeden de üç aşağı beş yukarı çıkarabilirsiniz. çünkü bölümün kendine ait bir teması ve izleyicisinin takip etmesini kolaylaştıran belirgin giriş gelişme sonuç bölümleri vardır.

bu teknik ilk bakışta kolay görünüyor ancak üç büyük zorluğu var

birincisi bu teknikte fazlalığa kesinlikle yer yok. mesela bir yan karakter ana karaktere hadi şurada hamburger yiyelim dedi ve ana karakter bunu reddetti. bu aslında basit bir diyalog gibi görünebilir ancak bunun bile bir yere bağlanması gerekir. atıyorum dizi aile dramasıysa ana karakterin babası hamburgerci olabilir ve ana karakter ile küsmüşlerdir. ana karakterin babası uzun yıllar önce ölmüştür ve karakterimiz çocukluğunun geçtiği kasabayı ziyaret ediyordur. bu konudan bir şekilde bahsedersiniz ve finalde de karakter bir restorana oturup hamburger söyler. böylece babasıyla yaşadığı iç çatışmanın son bulduğunu izleyiciye anlatmış olursunuz.

ikinci zorluk bu vereceğiniz işaretleri kör göze parmak yapmamak gerekir. mesela biraz önce bahsettiğimiz diyalogda yan karakter teklifi reddedildikten hemen sonra "senin baban hamburgerci değil miydi ya? nasıl istemiyorsun hamburger." dememesi lazım. belki eve geldiğinde babasının bir fotoğrafı ya da eski komşularından biriyle geçen ufak bir diyalog yeterli bunun için.

üçüncü zorluk da ana hikayeyi hareket ettirmek. bu konuda doctor who çok iyi bir örnektir mesela. spoiler içinde spoiler yapmayayım ama örnek olması açısından sezon boyunca bir bölümde dalek'lerle ilgili bir detay öğreniriz, bir bölümde cyberman'ler bir şeyler yapar, bir bölümde olaylar öyle bir gelişir ki doctor zaman yolculuğuyla ilgili bir detay paylaşır bizimle. finalde de dalek'ler, cyberman'ler bir araya gelir. doctor da bize anlattığı detayla düşmanlarını alt eder. böylece sezon kapalı sistem olarak hikayesini tamamlamış olur.


şimdi genel yazım tekniğini konuştuğumuza göre 50 metrekare'yle durum karşılaştırması yapabiliriz

dizi bu bahsettiğimiz üç zorluğun üçünü de aşamamış. birinci zorlukta tüm olayların ana karakterin hikayesine bağlanması gerekiyordu. bunu roma'lıların inşa ettiği su yolu gibi düşünebilirsiniz. ana karakter suyun akacağı yatak, yan karakterler de su yolu ayakta kalsın diye dikilen kolonlar. bu dizide ise ara karakterlerin dramatik anları var ancak bunlar ayrık otu gibi ana hikayeden farklı yerlerde duruyorlar. mesela dilara'nın mahalleyi terk etmiş olması, muhtar'ın yakup'a attığı tokat, kurtarılan mülteci çocuk uzun süreli bir dizide zaman doldurmak için kullanılabilir. ancak 45 dakikalık bir bölümde ana karakterin hikayesini bire bir etkilemeyen her şey fazlalıktır. örneğin mülteci çocuğu kurtardı. ondan sonra aralarında bir abi kardeş ilişkisi gelişmesi gerekiyordu eğer mahalleye getirecekse. burada ise çocuğu bir süre sonra gönderdiler ve finale ya da ana karakterin hikaye gelişimine hiçbir katkısı olmadı.

ikinci nokta ise yapılan değişimlerin burada fazla göze batması. civan'ın dark side'a geçişi güzel işlenmiş. ancak detaylarına bu kadar fazla vakit ayırmaya gerek var mıydı emin değilim. mesela sevdiği kızı başkasıyla gördükten sonra eski takımının meşale yakarak gelmesi, yakup'la diyalogları falan bunlar karakter gümbür gümbür değişiyor demek. oysa dizi civan'ı gerçek hayatta olduğu gibi bir köşeye atsa sonunda geldiği nokta çok daha etkileyici olurdu.

üçüncü nokta ise en problemli yer sanırım. zaten dizinin varmak istediği net bir yer var mı şüpheli. yani ilerleyecek bir hikaye kurmuşlar aslında ama buraya gitmek için bir çabaları yok. o yüzden mesela diziyi iki oturuşta bitirmeye çalışıyoruz çünkü bölüm bölüm ilerleyen derli toplu bir hikayeden çok altı yedi saatlik tek bir bölümmüş gibi ilerliyor dizi. mesela üçüncü bölümün ortasında bırakıp öbür gün buradan devam edebilirsiniz çünkü devam eden parçalar diziye eşit şekilde dağıtılmamış. finalde varılan nokta ise tamamlayıcı değil. yani normalde bir sezonun başında atılan düğüm finalde çözülür. ikinci bir sezon istiyorsanız çözülen bu düğümün daha büyük bir soruna neden olacağını işaret edersiniz. çünkü silah sesi ve kimin vurulduğu şüphesi 90'larda kaldı sanıyordum ben.


dizinin mizah yönüyse başarılı

özellikle muhtar'ı canlandıran cengiz bozkurt ve turan'ı canlandıran tuncay beyazıt en ciddi anlarda bile atışmalarıyla izleyiciyi güldürebiliyor. oyunculuk olarak ben engin öztürk'ü de başarılı buldum. çünkü diğer bütün karakterlerin gerçek hayatta bir karşılığı var. hırslı iş adamı, muhtar, mahallenin ipsiz sapsız gençleri falan gözlemlenebilir insanlar. bu nedenle bu karakterleri canlandırmak çok zor değil. ancak kendi babasını öldürdükten sonra tetikçi olarak yetiştirilen hafif sosyopat karakterle günlük hayatta karşılaşma ihtimaliniz yok. (ya da umarım yoktur) bunu tamamen kendi hayal gücünüzle inşa edip oynamanız lazım. bu konuda ben genel olarak performansını başarılı buldum.

dizinin bir diğer kaybı da klişelere fazla yaslanması

özellikle diyaloglar herkesin ne söyleyeceğini tahmin edeceğiniz kadar tekdüze. amerikan aksiyon filmlerinden bire bir çeviri gibi duran repliklere hiç girmiyorum bile. bir de yıl olmuş 2021 pastane işleten kız ve ana karakter arasında başlayan yakınlaşma yeterin artık.

ancak mahalle birliği gibi konuların ben kendini tekrar ya da klişe olduğunu düşünmüyorum aslında. yani burak aksak ile selçuk aydemir'in tarzı böyle. artık farklı bir şey yazın demek çok anlamlı değil çünkü bu insanların hayat görüşü bu yönde gelişmiş. yaptıkları işlerde kendi hayatlarından yola çıktıkları için bir önceki işleri bu kadar dikkat çekti. anlatım tarzları böyle olduğu için yeni bir şey anlatmak için arayışa girip farklı şeyler yaşamaları lazım. ya da aynı tarzdan hikayeler yapmaya devam edecekler. bu biraz nuri bilge'nin taşra anlatması, zeki demirkubuz'un kriminal hayatlara takıntılı olması gibi. yine de bu tarz bana hitap etmiyor derseniz orası da mantıklı çünkü bu nokta işin teknik kısmından çıkıp kişisel bir boyuta giriyor. bu alanda da herkes neyi beğenip neyi beğenmeyeceğine karar vermekte özgür.

Spoiler'ın sonu.


sonuç olarak

dizi aslında fazlalıklarından kurtulsa potansiyeli yüksek bir yapım olabilirmiş. mesela bir milyon lira için gölge'nin peşine düşen adamın hikayesinin ayrıca anlatılmasına gerek yok. adem / gölge değişimi servet'le karşılaştığı zaman işlenebilirdi. çünkü düşman olarak leke gibi başarıyla canlandırılan (hasan yalnızoğlu'nu şu tiple sokakta görsem şener şen gibi ayaklarım götüme vura vura kaçarım) bir karakter var. hikayeyi yaymaktansa gölge ve leke arasınaki rekabet derinleştirilebilirdi.

dizi genel olarak akıcı. o konuda bir problem yok. ancak gidişat nereye derseniz o kısmı sorunlu. çünkü hikaye çok dallanıp budaklanıyor ve gereksiz detaylar var çoğu noktada. halbuse yazının başında konuştuğumuz tekniğin çizgileri gayet net. her türlü hikayeye de uyarlanabilir. ancak şimdiye kadar şahsiyet ve bir başkadır'da bile kullanılmadı bu yapı. sinema film işinde bir kural birilerinin dayatmasıyla oluşmaz. teknik işe yaradığı için kaide haline gelir. çok da gizli olmayan ve işe yaradığı bariz bir yapıdan neden faydalanılmaz anlamak gerçekten mümkün değil bu nedenle.