Brooklyn Nine-Nine Dizisini Diğer Komedilerden Ayıran Küçük Detaylar
ben genelde aslında komik olmayan şeylere gülerim
hayatın olağan akışı içindeki durumlar, konuşmalar veya cümleleri her zaman daha komik bulmuşumdur. bu diziyi sevme sebeplerimin başında gülme efekti olmaması geliyor. gülme efektini saçma buluyorum çünkü. "şimdi espri yaptık ve gülmelisiniz" gibi algılıyorum. neye güleceğime karar verilmesi fikri hoşuma gitmiyor ve genelde de komik olmuyor zaten. bazen parelta'nın ilk cümlesinden sonunda varacağı noktayı veya yapacağı espriyi anlayabiliyorum ama sorun değil. 22 bölümün tamamında ve 20 dakikanın her saniyesinde gülmek gibi bir beklenti içinde değilim.
mesela captain holt bana göre inanılmaz komik bir adam
üstelik espri yapmadığı ve gülmediği hâlde. bir şey söyledikten sonra, bir anlık sessizliğin ardından aniden yüzüne zoom yapılması ortalama bir espriden daha çok güldürüyor beni. peralta'nın da "bakın espri geliyor" diye elçi gönderip yaptığı esprilerdense ağzının kenarıyla söylediği "evet tam da tahmin ettiğim gibi öyle yapacakmış" tarzı söylenmelerine de daha çok gülüyorum. rosa zaten mahkeme duvarı suratıyla hiçbir şey yapmayıp sadece yargılayıcı şekilde bakarken bile komik. söylediğim gibi, ciddiyet beni daha çok güldürüyor.
bu dizide de sulu bir karakter yok
terry sorumluluk sahibi aile babası, holt yüzünde mikro mimik olmayan bir robot, rosa diaz 1920'lerin gangster çetelerinden kopup gelmiş bir tetikçi, charles boyle dünyanın en kendisiyle barışık betası, amy santiago zaten captain holt'un sevimli mimiklere sahip olanı, gina ise kibrin yakıştığı az sayıdaki dizi karakterinden biri. hitchcock ve scully ise spinoff'u çekilmesi gereken apayrı karakterler. hatta dizideki tek sulu karakter peralta; ama onun da zaten öyle olması gerek ve o karakter o hâliyle güzel. dizinin çimentosu o çünkü. onu çekip aldığınız zaman bütün karakterler bir puan aşağı çekilir.
b99, yapılandırması çok iyi olduğu için hayvan gibi komik replikler barındırıyor
bu yönüyle sadece catch-phrase'lerle, ya da sadece durum komedisiyle güldüren dizilerden ayrışıyor.
Catch-phrase: Bir karakterle özdeşleşen deyiş. Barney Stinson'ın "suit-up!"ı gibi.
misal en çok güldüğüm repliklerden birinin gelişimi şöyleydi; holt'a şaka yapmak üzere toplantı odasına gelen jake'in kürsüye mürekkep sürmekle başlayıp tepkiler neticesinde şakayı hafiflete hafiflete sonunda holt'un briefingi vereceği kürsüyü sadece yarım inç (yaklaşık 1 cm) yana kaydırabilmesi ve küsmüş bir çocuk edasıyla holt fark etmeyecek bile diye gidip yerine oturması. ancak içeri giren holt'un kürsüsünün 1 santim kadar oynadığını fark edip kahkahalara boğulması ve ağzından dökülen how did you pull this off sözleri.
yetmezmiş gibi cold open (jenerikten önceki komik pasaj) sonrası kevin ile telefonda olması ve yes kevin they moved it a full half inch demesi ve izleyici olarak tekrar yarılman.
bu örnek gibi onlarca zekice espriyi, kaliteyi hiç düşürmeden her bölüm ortalığa saçarcasına yapmayı başardıkları için aktif olarak devam eden tüm diziler içerisinde en komiğinin brooklyn nine-nine olduğunu düşünüyorum.
bonus: diziden en az 3 tane spin-off çıkması lazım
scully&hitchcock: abi size ne desem azdır. ayağa kalkmamak için masa başı işinden ayrılmıyor, canları isteyince pat diye dava çözüyorlar. gençlik dönemlerini içeren bir dizi bayağı iyi olabilir. sıkı bir polisiye de olabilir zira dava rekoru hitchcock'ta.
captain raymond jacob holt: netflix bayılacaktır böyle bir spin-off'a. gay-zenci-polis, gençliğinde kumar-at yarışı her yola girmiş. dövmesi bile varmış. tam bir çılgın.
veee sergeant terrance vincent jeffords: polise başladığında herkesin dalga geçtiği, öğrencilik yıllarında japonya maceraları ve dansa düşkünlüğü. "terry loves yoghurt".