Cinsel Kimliklerin Toplumsal ve Psikolojik Olarak Şekillendiğini Savunan Queer Teorisi
queer; ingilizcede tuhaf, acayip anlamlarına gelir. argodaysa eşcinselleri aşağılamak için kullanılagelirdi, ancak bu sözcük zamanla eşcinseller tarafından benimsendi (bizde de terso olarak çevrildiği oldu) ve aşağılama anlamından soyutlanıp normalleştirildi (tıpkı zencilerin, kendilerine nigger demeleri gibi).
queer teorisi de eşcinsellikten ve normalite üzerinden kimlik sorgulamasına girişen yeni bir felsefik kuram. judith butler ve eve kosofsky sedgwick gibi filozof/feministlerin teorik altyapısını kurdukları queer teorisi, günümüzde yalnızca heteronormatif kimlik algısına karşı yürütülmüş bir kimlik inşasına değil, normal olarak dayatılan yaşam pratiklerine de eleştiri getirmektedir.
oldukça ufuk açıcı, yeni bir kuram. ilgilenilmeye değer. yakında metis kitap'tan bu konuyla ilgili kapsamlı bir kitap çıkacak.
foucault der ki; eşcinsellik aslında 18. yy'da sosyal olarak yapılandırılmış, yani sonradan üretilmiş bir sosyal kimliktir. bundan öncesinde eşcinsellik bir kimlik değil, sadece bir cinsel davranıştı. o dönemde hemen tüm erkekler evlenirler ama aynı zamanda arzu ederlerse, çok daha az toplumsal kısıtlamalarla karşılaşarak diledikleri şekilde eşcinsel ilişkilere girebilirlerdi. evlilik tarım toplumunda bir toplumsal normdu ve kaçışı yoktu, aynı zamanda o dönemlerde ortalama evlilik yaşının da oldukça düşük olması ve bireysellik yerine kolektif bir toplum yapısı olması dolayısıyla insanlar için evlenmek bir tercih değil bir zorunluluktu. bu nedenden ötürü "sadece eşcinsel" cinsel davranış gösteren insanlar yoktu. 18. yy avrupa'sında sanayi devrimiyle tarım toplumundan sanayi toplumuna geçen ve ciddi sosyal dönüşümler geçiren avrupa ülkelerinde, şehirlerin büyümesi ve bireyselliğin yaygınlaşmasıyla, evlenip aile kurmayan ve sadece eşcinsel ilişkileriyle yaşayabilen bir topluluk ortaya çıkmış ve bu şekilde yaşamını idame ettirebilme imkanına kavuşmuştur. fakat böylesi bir yaşam tarzına sahip olan bireyler farklı bir alt-kültür oluşturduğundan, azınlık durumuna düşmüş ve yine ilk yaygın homofobi de bu dönemde ortaya çıkmıştır.
yine aynı şekilde, müslüman toplumlarının cinselliğini inceleyen araştırmalarda da önceki zamanlarda bu toplumlarda da erkeklerin evlenip çocuk yaptıkları sürece eşcinsel ilişkilerinin umursanmadığına veya normal karşılandığına değiniliyor. toplumlar eşcinselliği, eğer eşcinsel bireyler sadece eşcinsel bir yaşam sürüp hiç karşıcinsel ilişkilere girmezler ve çocuk sahibi olmazlarsa kendi varlığına karşı bir tehdit olarak görüyor çünkü her toplum bir refleks olarak kendi varlığını sürdürme, hatta olabildiğince daha fazla yayılma eğiliminde. bu nedenden ötürü, örneğin osmanlı padişahlarının haremindeki oğlanlar bölümünün varlığı ve toplumdaki genel oğlancılık (pederasty) olarak adlandırılan kavram o dönemlerde son derece "normal" kabul edilirken, osmanlı'nın da batılılaşması ve kolektif yaşam biçiminden bireysel bazlı yaşama geçilmesiyle eşcinsellik olgusu da "anormal"leşmiştir.
günümüzde ortaya çıkan modern lgbti+ hareketi ise eşcinselliği, yine modern sanayi toplumu söylemleri olan bireysel özgürlük ve azınlık hakları kavramları üzerinden değerlendirip, eşcinsel bireylerin doğuştan getirdiği özellikleri nedeniyle ayrımcılığa uğramalarına karşı bir duruş sergilemekte, söylemini bunun üzerinden kurmaktadır. eşcinselliğin bilimsel olarak (biyolojik nedenleri ve sosyolojik faydaları) anlaşılması çabaları da, yine modern toplumun bilimsel dayanaklar üzerinden konuşması ilkesiyle, modern lgbti+ hareketini desteklemektedir. muhtemelen gelecekte modern toplumlarda eşcinselliğin yeniden kendine yer bulabilmesi, eşcinsel çiftlerin evlat edinme hakları gibi hukuki gelişmelerle eşcinsellerin toplumun devamlılığına yeniden katılmasıyla olacaktır.
daha geniş bilgi için pieter adrıaens ve andreas de block'un çalışmalarını inceleyebilirsiniz.