İnsanı Asla Geri Dönemeyeceği Eski Zamanlara Götüren Film: When Harry Met Sally...

1989 yapımı filmin, kendisini benzerlerinden ayıran pek çok yönü var. Bunlar teknik şeyler değil de daha çok nostaljik şeyler diyebiliriz ama...
İnsanı Asla Geri Dönemeyeceği Eski Zamanlara Götüren Film: When Harry Met Sally...

when harry met sally... bu filmin adının sonundaki üç noktaydı belki de filmi bu kadar güzel yapan

çünkü o üç nokta 12 yıllık bir zaman diliminde daha baştan birbirine programlanmış çiftimizin tam da olması gerektiği zaman birbirleriyle olmasına zemin hazırlayan olaylar bütünüydü. yeşilçam'ın herhalde en bariz kusuru birbiri için yaratılmış çiftin bir araya gelmesine engel olması için illa kötü adamlar, güçlü ötekiler, onulmaz hastalıklar filan koymaya çalışması. yeşilçam'da bir çift daha ilk görüşte aşık olur, sever ama mutlulukları trajik olaylar ya da kişiler yüzünden bozuluverir. oysa hayat böyle değil. en büyük aşıkların baş düşmanı bizzat kendileridir ve harry de sally de inatla buna kanıt teşkil ederler film boyunca. söylenen ama söylenmemesi gereken sözler, söylenmeyen ama söylenmesi gereken sözler, zamansız söylenenler, zamanı olduğu halde söylenemeyenler... jess'in (godfather 2'nin clemenza'sı) dediği gibi bazı insanlar mutlu olmaktan korkarlar. bir filmde daha doğru ne duyabilirsiniz ki başka? bazı insanlar mutlu olmaktan korkarlar.


bu filmi izlerken illaki bir özdeşlik kurarsınız

yeterince olgunlukta, yeter sayıdan kerrat cetveline duman çıkartacak kadar fazla ilişki yaşamanın akabinde filmi en az on yıl sonra yeniden izlediğimde bir rom-com'da erkekler erkekle kadınlar kadınla özdeşleşme hisseder kuralının bu filme uymadığını gördüm. zira bütün film boyunca bu sally'nin huyu suyu davranışları beklentileri tıpkı bana benziyor dedim durdum. kendini meg ryan'la özdeşleştiren 39 yaşında bir erkek seyirci ödülü varsa ona ben talibim. robert ludlum ya da stephen king okurken romanın son sayfalarına bakıp finali öğrenmeye kalkışan harry'le özdeşlik kuramazdım ya. hayattan korkan ve şeylerin zevkini alma fırsatını olanca kontrollülüğüyle kaçırmayı başarabilen o sıkıcılıktan kendime nasıl pay çıkaracaktım ki? sally'yle orgazm taklidine kadar bile özdeşleştim ama o kısmı anlatmayacağım tabii ki.


meg ryan'ın filmografisi ve onun bizde bıraktığı yer bile aslında filmin kendisini hatırlatıyor

meg ryan bizim için bir melekti ve benim yaşıtlarım arasında bu kadınla sevişmek isteyen biri vardı ise bile onu sapık diye aramızdan aforoz edebilirdik hemen. bütün romantik komedilerin paha biçilmez prensesiydi o. hepimiz ona aşıktık. o bosboncuk gözleri ve gerdanını yukarı kaldırıp "aman neyse" hareketi yaptığında ya da marşmelov yumuşaklığındaki sesiyle sevimli bir iki laf ettiğinde dünyamız şaşardı. sonra bir gün meg ryan gitti bir filmde soyundu. filmin adını bile hatırlamıyorum. o filmde sevişme sahnesi var mıydı onu bile anımsamıyorum ve açıp bakmayacağım. meg ryan'ın tek yaptığı tüm kariyerinden sıkılıp birkaç saniyeliğine göğüslerini göstermekti. (meg ryan gibilerinin memeleri olmaz, göğüsleri olur. öğrenin bunu) bir filmde nicolas cage'in çirkin bir adam olmasına rağmen bir meleği canlandırdığı ve ona aşık olup insan olmayı tercih ettiği meg ryan. göğüslerini gördüğümüz anda sildik defterden. ayrılık defterine mührümüzü vurduk. bu bize yapılamazdı. sharon stone'u rahibe kılığında görseydik hissedeceğimiz şeyle bire birdi bu. tam bir travma. o günden sonra meg ryan'ı yalnızca bir kez gördük. estetik ameliyatlarla suratını bosch'un tablolarına çevirdiği haberiyle. o gün geri dönülemez ölçüde büyüdüğümüzü anladığımız ve hayatın tokadını yediğimiz gündü. işte when harry met sally... bunların hiç yaşanmadığı sonsuz süreli bir filmdi ve bu yüzden harikaydı.