İyisiyle Kötüsüyle Almanya'ya Taşınan Birinin 4 Senede Edindiği Dürüst İzlenimler

4 yıl önce Almanya'ya taşınan bir Sözlük yazarı, bu durumu artı ve eksi taraflarıyla değerlendiriyor, buyrun.
İyisiyle Kötüsüyle Almanya'ya Taşınan Birinin 4 Senede Edindiği Dürüst İzlenimler
iStock

son zamanlarda almanya hakkında sosyal medyada yazılanlar, gerek almanya'yı türkiye'de elde edemediğimiz insani yaşam standartlarında övmek, gerekse bürokrasinin yavaşlığı, ödenen yüksek vergiler sebebiyle, baskılanan ırkçılık sebebiyle yermek üzerine. 4 sene önce almanya'ya gelmiş ve şu an münih'te yaşayan bir y kuşağı olarak, daha önce okumuş olduğunuz gerçekleri sizin perspektifinizden yaklaşarak almanya'nın sizin için doğru ülke olup olmadığı üzerinde biraz yazmak isterim.

ilk olarak unutmamanız gereken bir gerçek var ki, dünyanın türkiye'den çok daha hızlı geliştiği

ve içim acıyarak görüyorum ki, türkiye'deki eğitim kalitesi de, küçük bir azınlığın sahip olabileceği eğitim dışında, gittikçe düşmekte. örnek olarak: siz buraya gelirseniz sizin türkiye'de kullandığınız yazılımlar dünya genelinde güncel yazılımlar mı, siz burada güncel teknolojik araçlara göre topluma ne katabilirsiniz? uç bir örnek olacak ama, bir yazılım mühendisiyseniz ve hala sadece c++ biliyorsanız önce kendinizi sorgulayın. machine learning yazılımlarından hangilerine hakimsiniz? uluslararası katma değeriniz ne kadardır? önce r, python öğrenmeye başlayın ki gerçekten katma değer yaratabilin. buraya gelip tezgahtarlık, bulaşıkçılık olsa da yaparım derseniz, sizin gibi afrika'dan da, bosna'dan da gelenler olduğunu düşünün.


ikincisi, türkiye'de yaşamak kişinin özgüvenini törpülemektedir

bunu kendim 2019'a kadar yaşayarak kabul ettim. bu yüzden 32 yaşındayken göç etmeye karar verdiğimde almanya ilk tercihimdi. abd'ye de çok kolay gidebilirdim, ama açık söyleyeyim, korktum. kabul edeyim, g*tüm yemedi. neden? çünkü orası benim gözümde kurtlar sofrasıydı, hayatımda yaşayabileceğim bir düşüşte sarılabileceğim bir devlet göremeyeceğimi düşünmüştüm. oysa ki, almanya'da işverenim deneme süreci sonrasında beni işten çıkarmaya karar verdi, hemen arbeitsagentur'a gittim ve son 12 ayda çalışmış olduğum için devlet bana 6 aylık işsizlik maaşı vermeye başladı. bu işsizlik maaşıyla da kiramı ödüyorum, mutfak harcamamı karşılıyorum. aynı durum amerika'da olsaydı, ev kiramı ödemekte zorlanırdım, mesleki eğitimime uygun bir işi hemen bulamam korkusuyla daha niteliksiz işlerde çalışıp hayatta kalmaya devam ederdim.

üçüncüsü: isterseniz beni almanya'ya tam entegre olamamış biri olarak görün, ama yıllar boyu sahip olduğumuz alışkanlıkları bir anda terk etmeyi istememek çok normaldir

kabul edin ya da etmeyin... özellikle 30'lu yaşlarındaki y kuşağı bireyleri için. türkiye'de çalışmaya başladıktan sonra yarattığımız bir konfor alanı oldu ve bu konfor alanını bir anda yıkmak hiç de kolay değil. buraya gelip 2 haftada bir döner teller yemek, o kasiyerle türkçe konuşmak ayıplanacak bir şey değil. ayıplanacak olan şey, buraya gelip zırt pırt dönercilerde takılmak, türkler dışında arkadaş çevresi kurmamak, her zaman aynı kafede oturup farklı şeyler içmek, siyasi görüş dışında muhafazakar yaşam tarzını devam ettirmek gibi.


üniversiteden bir arkadaşımla burada buluştuk ve iletişime devam ettik. kendisi kabuğunu 20'li yaşlarının başında kırıp abd'de, çekya'da, fransa'da yaşamış biri olarak bana birkaç defa "ben hayatımda 22 yaşından sonra hiçbir zaman aynı ülkede 3 yıldan fazla yaşamadım" diye hayıflanıyordu. "e yeni assignment al git o zaman barcelona'ya ya da amsterdam'a" dediğimde de, "abi bu alışkanlıkları da terk etmek kolay değil" diyordu. yani, burada insanlar hayıflansa da burada bir konfor alanı yaratır. zamanında türkiye'de yarattığımız gibi.


evet, vergi oranları yüksektir, ama bildiğiniz gibi medeni durumunuza göre, çocuk sayınıza göre ödeyeceğiniz vergi de değişmektedir. ben bekar ve çocuksuz biri olarak burada en yüksek vergiyi veriyorum. bürokrasi yavaştır, sürekli posta alırsınız, bazı e-maillerinize bir hafta sonra geri dönüş yapılabilir. baskılanan bir ırkçılık vardır, doğrudur, ama berlin-hamburg-düsseldorf-frankfurt gibi multikültürel şehirlerde bunu hissetmezsiniz, cottbus'ta yaşıyorsanız tabi ki bu baskılanan ırkçılıkla karşılaşmak çok normal. bu dezavantajları kabul ediyorum, ama buradan gitmek istemiyorum, çünkü özellikle yaz ayları yaklaştığında akşam 7 gibi englischer garten'da koşuya çıkmanın keyfi bile bu dezavantajları fazlasıyla kompanse eder. gecenin bir yarısı, zil zurna sarhoşken eve dönerken etrafımdaki insanlardan çekinmem, çekinecek biri varsa onlardır, bu adam çıkarıp kenarda işer mi diye. (buraya da 5 sene önce türkiye'de yılbaşı kutlaması dönüşü sarhoşken, taksiyle eve dönerken taksici şerefsizin arabaya torbacı alıp bana kokain sattırmaya çalışması örneğini de yazmadan geçemeyeceğim)

türkiye'den ayrılırken sadece gidebileceğim ülkenin parametrelerini değil, kendi parametrelerimi de dikkate alarak bir eşleştirme yaparak ülke tercihinde bulundum. siz de tercihinizi buna göre yapın. ister korkak diyin, ister tırsak, ben yaptığım almanya tercihimden mutluyum. ama diğer alternatiflere bakmayıp direkt olarak almanya'yı düşünenler de nefretini almanya'ya kusmasın lütfen. keza, siz geldiğinizde yüksek vergilerden, baskılanan ırkçılıktan, yavaş bürokrasiden bihaber gelmişseniz sizin hatanız.